Doğal Sit Tartışmalarına Bir
Katkı
Birinci derece doğal sit alanlarının imara açılmasını öngören yasa
tasarısı, toplumun geniş kesimlerinin haklı tepkisini çekmeye devam ediyor.
Başbakan, Kültür ve Turizm Bakanı ve tasarının yasalaşmasında çıkarı
olan kişiler ise bu tepkilerin nedenini ''dezenformasyon'' a, basının toplumu
yanlış bilgilendirmesine bağlıyor. Oysa bu konuda asıl dezenformasyonun, hükümet
ve çıkar grupları tarafından yapıldığı unutulmamalıdır.
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu konuyla ilgili olarak yaptığı tüm
açıklamalarda, yasada birinci derece doğal sit alanlarının tanımlanmadığını,
bu konuda hiçbir kriterin olmadığını, bu alanları belirleme yetkisine
sahip olan koruma kurullarında bu konularda uzman kişilerin olmadığını ha
bire tekrarlamaktadır.
Oysa tam aksine birinci derece doğal sit alanları, bizzat Sayın Mumcu'nun
yönetimindeki Kültür Bakanlığı'nın ilke kararlarında ayrıntılı biçimde
tanımlanmış ve ölçütleri belirtilmiştir. Koruma kurulları da tamamen bu
tanım ve ölçütlere göre alan tespiti yapmaktadır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Yüksek Kurulu'nun 5.11.1999 gün ve 659 sayılı ilke kararında birinci
derece doğal sit alanları, ''Bilimsel muhafaza açısından evrensel değeri
olan, ilginç özellik ve güzelliklere sahip olması ve ender bulunması
nedeniyle kamu yararı açısından mutlaka korunması gerekli olan, korumaya yönelik
bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak alanlardır. Bu alanlarda,
bitki örtüsü, topoğrafya ve siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik
hiçbir eylemde bulunulamaz'' biçiminde tanımlandıktan sonra, bu alanlara
hangi zorunlu durumlarda ve hangi ölçütlerle müdahale edilebileceği açıkça
vurgulanmıştır.
Üstelik, yukarıya aktardığımız ilke kararında yer alan bu tanım ve ölçütler,
Danıştay ve idare mahkemelerimiz tarafından da benimsenmekte ve açılan
davalara uygulanmaktadır.
Örneğin, doğal sit uygulamasından mağdur olduğunu söyleyerek tasarıyı
destekleyen AKP Muğla Milletvekili Hasan Özyer 'in durdurulmuş inşaatının
bulunduğu Fethiye-Gemile Koyu (Kelebekler Vadisi) da bu nitelikte bir yerdir.
Gemile Koyu'ndaki inşaatın devamı için açılan davalar, idare
mahkemelerince bu tanım ve ölçütler gözetilerek reddedilmiştir.
Kaldı ki Gemile Koyu için bu değinme çok basit olur. Bakın, Oxford ve
Cambridge üniversitelerinin jeoloji bölümünde öğretim üyeliği yapan
Prof. Dr. Jill E. Eyers ''Gemile'nin Jeolojik Tarihi'' adlı raporunda neler
diyor: ''Gemile Koyu'nun yapısı, Türkiye peyzajında ender görülen ve bir
dizi özelliği uygun biçimde bir araya getiren bir oluşum olup bu oluşum,
tek kelimeyle milyonda bir yakalanabilecek bir şanstır... Holosen dönemi
izleyen dönemde komşu bölgelerden ayrılmaya başlayan bitki ve hayvan türlerinin
çoğu, şimdi sadece bu bölgeye özgü (endemik) olup, yaşam alanları bu küçük
coğrafyayla sınırlıdır. Bunlar gibi endemik topluluklar evrimin dönemeç
noktalarıdır ve kuvvetle inanıyorum ki üzerlerinde yapılacak araştırmalar
birçok önemli bilimsel bulgulara ve sürprizlere yol açacaktır.''
Doğa'nın tarihi açısından bu ölçüde ender rastlanacak bir alana bırakın
inşaat yapmayı, kalabalık insan gruplarının sokulmasının dahi tartışılması
gerektiği açıktır.
Son olarak Başbakan R. Tayyip Erdoğan 'ın ''Birinci derece doğal sit
alanlarında arazi sahibi olanlar arazilerine yüksek değerler biçtirerek
Devletin kapısına dayanıyor. Bu yasayı çıkartmazsak bu bedelleri ödemek
zorunda kalırız'' şeklindeki gerekçesinin de gerçeği yansıtmadığını
belirtmek istiyorum. Her şeyden önce imar yasağı olan bu alanlara ''yüksek
değer'' biçilmesi, hukuk açısından kabul edilemez. Zira özel mülkiyet
hakları açısından bir arazinin değerini artıran temel öğe, o arazideki
yasal yapılaşma olanağıdır. Bu olanak ne kadar çoksa değer de ona göre yüksektir.
Zaten bu bedellere karar verecek olanlar da mülk sahipleri veya idare değil,
bağımsız yargı organlarımızdır.
Kaldı ki adı üzerinde ''birinci derece'' olan ve bu niteliklerinin ayrılmaz
parçası olarak yapılaşma yasağı getirilen bu doğal sitlerin ulusal ve
evrensel değerine paha biçilemez. Zaten özel mülkiyete konu olabilecek
Hazine arazilerini sürekli satarak kamu mallarını her geçen gün biraz daha
azaltırken, neden bunların bir kısmını doğal sit alanlarımızla takas
ederek değerlendirmiyoruz?
Gerçekten ortada bir ''dezenformasyon'' var. Ama kimlerden...
Cumhuriyet - Derviş Parlak
|