reklam

21 Haziran 2003 Cumartesi
Ana Sayfa > Haberler

Doğal Sit Tartışmalarına Bir Katkı

Birinci derece doğal sit alanlarının imara açılmasını öngören yasa tasarısı, toplumun geniş kesimlerinin haklı tepkisini çekmeye devam ediyor.

Başbakan, Kültür ve Turizm Bakanı ve tasarının yasalaşmasında çıkarı olan kişiler ise bu tepkilerin nedenini ''dezenformasyon'' a, basının toplumu yanlış bilgilendirmesine bağlıyor. Oysa bu konuda asıl dezenformasyonun, hükümet ve çıkar grupları tarafından yapıldığı unutulmamalıdır.

Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu konuyla ilgili olarak yaptığı tüm açıklamalarda, yasada birinci derece doğal sit alanlarının tanımlanmadığını, bu konuda hiçbir kriterin olmadığını, bu alanları belirleme yetkisine sahip olan koruma kurullarında bu konularda uzman kişilerin olmadığını ha bire tekrarlamaktadır.

Oysa tam aksine birinci derece doğal sit alanları, bizzat Sayın Mumcu'nun yönetimindeki Kültür Bakanlığı'nın ilke kararlarında ayrıntılı biçimde tanımlanmış ve ölçütleri belirtilmiştir. Koruma kurulları da tamamen bu tanım ve ölçütlere göre alan tespiti yapmaktadır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun 5.11.1999 gün ve 659 sayılı ilke kararında birinci derece doğal sit alanları, ''Bilimsel muhafaza açısından evrensel değeri olan, ilginç özellik ve güzelliklere sahip olması ve ender bulunması nedeniyle kamu yararı açısından mutlaka korunması gerekli olan, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak alanlardır. Bu alanlarda, bitki örtüsü, topoğrafya ve siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik hiçbir eylemde bulunulamaz'' biçiminde tanımlandıktan sonra, bu alanlara hangi zorunlu durumlarda ve hangi ölçütlerle müdahale edilebileceği açıkça vurgulanmıştır.

Üstelik, yukarıya aktardığımız ilke kararında yer alan bu tanım ve ölçütler, Danıştay ve idare mahkemelerimiz tarafından da benimsenmekte ve açılan davalara uygulanmaktadır.

Örneğin, doğal sit uygulamasından mağdur olduğunu söyleyerek tasarıyı destekleyen AKP Muğla Milletvekili Hasan Özyer 'in durdurulmuş inşaatının bulunduğu Fethiye-Gemile Koyu (Kelebekler Vadisi) da bu nitelikte bir yerdir. Gemile Koyu'ndaki inşaatın devamı için açılan davalar, idare mahkemelerince bu tanım ve ölçütler gözetilerek reddedilmiştir.

Kaldı ki Gemile Koyu için bu değinme çok basit olur. Bakın, Oxford ve Cambridge üniversitelerinin jeoloji bölümünde öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Jill E. Eyers ''Gemile'nin Jeolojik Tarihi'' adlı raporunda neler diyor: ''Gemile Koyu'nun yapısı, Türkiye peyzajında ender görülen ve bir dizi özelliği uygun biçimde bir araya getiren bir oluşum olup bu oluşum, tek kelimeyle milyonda bir yakalanabilecek bir şanstır... Holosen dönemi izleyen dönemde komşu bölgelerden ayrılmaya başlayan bitki ve hayvan türlerinin çoğu, şimdi sadece bu bölgeye özgü (endemik) olup, yaşam alanları bu küçük coğrafyayla sınırlıdır. Bunlar gibi endemik topluluklar evrimin dönemeç noktalarıdır ve kuvvetle inanıyorum ki üzerlerinde yapılacak araştırmalar birçok önemli bilimsel bulgulara ve sürprizlere yol açacaktır.''

Doğa'nın tarihi açısından bu ölçüde ender rastlanacak bir alana bırakın inşaat yapmayı, kalabalık insan gruplarının sokulmasının dahi tartışılması gerektiği açıktır.

Son olarak Başbakan R. Tayyip Erdoğan 'ın ''Birinci derece doğal sit alanlarında arazi sahibi olanlar arazilerine yüksek değerler biçtirerek Devletin kapısına dayanıyor. Bu yasayı çıkartmazsak bu bedelleri ödemek zorunda kalırız'' şeklindeki gerekçesinin de gerçeği yansıtmadığını belirtmek istiyorum. Her şeyden önce imar yasağı olan bu alanlara ''yüksek değer'' biçilmesi, hukuk açısından kabul edilemez. Zira özel mülkiyet hakları açısından bir arazinin değerini artıran temel öğe, o arazideki yasal yapılaşma olanağıdır. Bu olanak ne kadar çoksa değer de ona göre yüksektir. Zaten bu bedellere karar verecek olanlar da mülk sahipleri veya idare değil, bağımsız yargı organlarımızdır.

Kaldı ki adı üzerinde ''birinci derece'' olan ve bu niteliklerinin ayrılmaz parçası olarak yapılaşma yasağı getirilen bu doğal sitlerin ulusal ve evrensel değerine paha biçilemez. Zaten özel mülkiyete konu olabilecek Hazine arazilerini sürekli satarak kamu mallarını her geçen gün biraz daha azaltırken, neden bunların bir kısmını doğal sit alanlarımızla takas ederek değerlendirmiyoruz?

Gerçekten ortada bir ''dezenformasyon'' var. Ama kimlerden...
Cumhuriyet - Derviş Parlak

 

Haziran 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01
02 03 04 05 06 07 08
09 10 11 12 13 14 15
16 17 18 19 20 21 22
23 24 25 26 27 28 29

30

diğer aylar için tıklayın

Yarışma

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz