'Doğal SİT'lerde korumacılık
Kültür Bakanlığı'ndaki bilimsel çalışmaları da yok sayan yasalar düzenleniyor
Hükümetin 1. derece doğal SİT alanlarına ''yasa gücüyle'' inşaat
olanağı sağlamak istemesiyle başlayan tartışmalarda, dikkatler hep ister
istemez bu gibi sözde ''imar yasağı'' bulunan güzelliklere çevrildi.
''Sözde'' diyorum; çünkü bu alanlarda aslında ''kesin yapı yasağı''
yok. Doğayı zedelemeyecek projelerin koruma kurullarınca da uygun görülmesi
koşuluyla, sadece ''toplumun yararlanabileceği günübirlik kullanım''
tesisleri yapılabiliyor. Böylece o SİT'in güzelliklerinden ''herkesin''
yararlanabilmesine de ''koruma uygarlığı içinde'' olanak sağlanması
hedefleniyor...
Ancak, bunun yerine, aynı alanlarda ''otel-tatil köyü-konut-villa'' vb.
gibi ''ayrıcalıklı'' kullanımlar isteyenlere bu uygarlık yetmiyor olmalı
ki, şimdi imar ve rant hesaplarını ''yüzde 3 imar hakkına'' göre yapmakla
meşguller...
Buna karşın, asıl önlem alınması gereken uygulamalar arasındaki, örneğin
2. derece doğal SİT'lerde süregelen ''turizm tahribatı'' ndan ya da 3.
derece doğal SİT'lerdeki ''kaçak yapılaşmayı affeden planlar'' dan, ne
Erkan Mumcu tek söz ediyor ne de ''deneyimli Kültür bürokratları'' nın
bunları bakanlarına anımsattıklarına dair bir belirti var...
Belli ki bakanlığı ve ülkeyi yönetenler, doğanın tahribatını değil,
bunu engellemek için getirilmiş imar kısıtlamalarını ''öncelikli sorun''
olarak görmekteler...
Asıl sorun 'ilkelerde'...
Peki, acaba doğal SİT'lerdeki ''koruma'' hedefi ile buna uygun bir ''kullanımın''
temel kuralları neler olmalıdır?...
Bu soru, 3 Kasım 2003 seçimlerinden önce de Koruma Kurulları 'nın gündemindeydi...
Alınan yanıtlar Koruma Yüksek Kurulu 'nda değerlendirilerek yürürlükteki
kimi ''koruma karşıtı'' ilkelerin kaldırılmasını da sağlayacak yeni bir
''ilke kararı'' üretilmek üzereydi...
Böylesi bir önemli çalışma bile ''yok'' sayılarak 1. derece doğal SİT'lere
''yasa zoruyla'' inşaat oranı getirmek, tek amacın ''acil rant yaratmak''
olduğunu göstermiyor mu?...
Geçen yıl yapılan çalışmalarda, aslında bu beklentiyi de ''doğayı
zedelemeden'' karşılayabilecek genel bir ''yeni düzenlemenin'' nasıl
olabileceğine çok sayıda uzman kafa yordu... Tüm doğal SİT'lerin,
korumadan ödün verilmeden insanla buluşabilmesinin bazı temel ilkeleri için
de özetle şu saptamalar yapıldı:
1- Doğanın ve yaşamın 'kültürel' bütünlüğü: Evrensel belgelerde
''SİT'' kavramı, doğanın ve insan yaşamının birlikteliğindeki ''kültürel
sorumluluğu'' tanımlar. Tüm eski yerleşmelerdeki kent ve çevre bütünselliği
rastlantı değildir.. Bu nedenle, (bazı bürokratlarda gözlenen) doğal SİT'leri
Kültür Bakanlığı 'ndan ayırmak düşüncesi, tarihten geleceğe ''yaşam
ve uygarlık'' ilişkisini de görememek demektir.
2- 'Koruma amaçlı kullanım' ilkesi: SİT'lerdeki tahribatlar, genellikle
''koruma-kullanma dengesi'' söylemine sığınılarak ve bu dengede hep ''yapılaşmanın''
ağır basmasıyla gerçekleşiyor... Oysa bunun yerine temel kavram; ''koruma
amaçlı kullanım'' olmalı ve SİT'lerle ilgili tüm yasal ve teknik tanımlarda
bu ilke öne çıkmalıdır.
3- Koruyarak kullanımın koşulu: 'Planlama': İnsanın doğal çevreden
yararlanma hakkını, her yörenin kendi özelliklerine dayalı ''SİT değerlerini
tahrip etmeden'' düzenleyebilecek tek bilimsel yöntem ''planlama'' dır. Buna
aykırı ''genel yapılaşma oranları'' ya da planlamayı sürekli erteleten
''geçici imar koşulları'' vb. uygulamalar artık kalkmalıdır...
4- 'Derece' yerine 'Gruplama' tanımı: SİT'leri ''1., 2., 3.'' diye
derecelendirmek, doğa için ''değerli-değersiz'' ayrımını ve buna bağlı
''gözden çıkarma'' süreçlerini yarattı.. Bunun yerine ''grup'' tanımı yeğlenebilir.
Her türlü yeni fiziksel müdahaleye karşı en ''hassas'' doğal dokuları
bulunan SİT'ler ''(A) Grubu'' nda, koruma amaçlı kullanımın mümkün ve
hatta doğa için de yararlı olabileceği düşünülen SİT'ler ise ''(B)
Grubu'' nda ve planlanarak yaşatılmalıdır...
5- Doğa ve tarımın yaşamsal dostluğu: Hükümet 1. derece doğal SİT'lerde
''yatırımcılara'' inşaat hakkı sağlarken, asıl ''yerel halkı'' mağdur
eden ''tarım yasağını'' önemsemiyor... Oysa, örneğin zeytinlikler,
bademlikler, sebze ve meyve bahçeleri.... çoğu yerde ''SİT dokusunu ve
peyzajını'' da güçlendirebiliyorlar. Bu nedenle, her yöre için ''SİT'e ve
yaşama katkısı olan'' türler belirlenerek ''koruma amaçlı tarımsal kullanım''
ı da tanımlamak gerekiyor.
6- ...Ve işgal alanlarında 'kurtarma planları': Yılların ihmali ve
siyasi desteklerle ''işgal'' edilmiş kimi doğal SİT'lerde ise ''koruma kararından
vazgeçmek'' ya da tahribatı yasallaştıran sözde ''koruma'' planlarıyla
avunmak yerine, sadece bu alanlar için artık ''kurtarma planları'' kavramını
da geliştirmek gerek.
Haksız rantları değil, doğayı ve doğaya saygılı yaşamı gözeten bir
anlayışla düzenlenebilecek bu planlar, belki de Türkiye'nin ''kendi
deneyiminden'' yarattığı, benzer sorunlardaki diğer ülkelere de örnek
olabilecek bir yöntemi başlatacaktır...
İşte bütün bunlar için de ancak ''amacımız gerçekten korumak''
diyebilecek bir siyasi irade gerekiyor... Erkan Mumcu ise böylesi temel konuları
tartışmak yerine; ''Mimar, plancı, arkeolog, sanat tarihçisi bu konudan ne
anlar'' sorusuyla polemik peşinde...
Üstelik, yıllardır SİT ilanlarında imzaları olan ve şimdi de bunları
öneren ''mimarların'' , aslında kendi mesleki hizmet alanlarını da ''kamu
yararı'' adına kısıtladıklarını göremeden ve bundan ötürü bir ''teşekkür''
bile etmeden...
Cumhuriyet-Oktay Ekinci
|