Foça kurban edilmesin
Foça, Ege'nin en şirin sahil kasabalarından biri. Mafya yağmasına uğramamış,
betonlaşma başlamış olsa bile henüz en az "tahrip edilmiş" birkaç
kıyı kentimizden biri. Küçük Deniz ve Büyük Deniz diye adlandırılan doğal
limanlarıyla, koylarıyla, adalarıyla Antik dönemde de önemli bir kent ve
ticari çekim merkezi olmuş. 3,000 yıllık geçmişiyle başta Marsilya ve
Samsun olmak üzere Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında 50 civarında koloniler
kuran ve Atina, Venedik ve Roma gibi kentleri de kolonileri arasına katan
insanların yaşadığı bir kent olmuş.
Foça gelmiş geçmiş bütün uygarlıkların izlerini taşıyarak ve dünyadaki
kültür mirasları arasında önemli bir yer tutarak yaşayagelmiş bir kent.
Bu nedenle kentin tamamı sit alanı olarak koruma altına alınmış durumda.
Nereyi kazsalar tapınaklar, sunaklar, tiyatrolar, mozaikler, lahitler, çanak-çömlekler
çıkmış. Yalnızca yeraltı arkeolojik zenginliğinden ötürü değil, ayrıca
Rumlardan kalma taş evlerin ve sokakların yarattığı mimari dokunun oluşturduğu
yerüstü kültür mirası da Foça'nın "kentsel" bir sit alanı
olarak koruma altına alınmasına neden olmuş. Buna ek olarak özellikli
bitki yapısı ve hayvan çeşitleriyle "doğal sit alanı" ilan
edilmiş. Böylece ülkemizde hem arkeolojik, hem kentsel ve hem de doğal sit
alanı olarak koruma altına alınan tek kent olma özelliğini taşıyor Foça.
Peki, Foçalılar kentlerini korumak istiyorlar mı? Devlet istiyor mu? Yerel yönetim
istiyor mu? Geçtiğimiz günlerde (25 Haziran), kentteki arkeolojik kazıları
14 yıldır yürüten Prof. Ömer Özyiğit'in bu görevinden alındığına ilişkin
Belediye mikrofonlarından anonslar verildi ve bunu kutlamak üzere Belediye
meydanında lokma döktürülerek halka dağıtılacağı bildirildi. Belediye yönetiminin
bu tutumunun ciddiyet, ahlâk ve yasal boyutu konumuzun
dışında, ama görülüyor ki, yukarıdaki soruya yanıt ararken önemli
sorunlarla karşı karşıyayız. Ve Foça, hele orman arazileri ve sit alanlarıyla
ilgili son tartışmalı yasadan sonra gerçekten korunabilir mi? Ve yeniden aynı
soru: Foçalılar kentlerini korumak istiyorlar mı?
Eğer Foçalı diye 80 yıl önce buraya yerleştirilenler kastediliyorsa yanıtın
"evet" olması pek kuşkulu. Çünkü henüz rant sağlamak üzere
betonlaştıramadıkları arsa ve taş evlere onlar sahipler ve önlerindeki en
büyük engel olarak da sit kavramını görüyorlar. Sit kavramı ise onlar için
Ömer Özyiğit adı ile özdeşleşmiş durumda. Bu imajı yaratan da ne yazık
ki yerel politikacılar olmuş. Eğer Foçalı diye kentin tarihsel ve kültürel
değerini bilen ve en az talan edilmiş çok güzel bir kıyı kentinde yaşama
sevinciyle buraya yerleşenler kastediliyorsa yanıt "evet" olacaktır.
Betonlaşmanın ve paranın tamamen egemen olduğu banal ve kaba bir turizme
kurban etmemek için, kültürel mirasını ve kimliğini yitirmemesi için
korumaya çalışacaklardır Foça'yı. Bunu söyleyenlerin sayısı az değil.
Sit denen bela
Son 14 yıldır yerel politikacıların kimisi iktidara gelmeleri halinde ilk iş
olarak bu sit denen "belayı" ortadan kaldıracaklarını, vatandaşların
rahat rahat taş evlerini yıkarak yerine apartman yapmaları için ruhsat
vereceklerini söyleyerek oy istediler. Kimileri ise resmi açıklamalarında
sit'i koruyacaklarından söz ettiler ama bunu nasıl, kimlerle ve hangi
programla yapacakları konusunda bir ipucu vermediler. Söyledikleri ve
savundukları ne olursa olsun, sonuca bakıldığında, bu 14 yıl içinde yüzlerce
bina yapıldı. Sahil bandındaki evlerin hemen hepsine kaçak inşaatla katlar
eklendi, mahkemelerce alınan yıkım kararları çeşitli yollarla
geciktirilerek bugüne kadar uygulanmadı.
Bu 14 yıl içinde bir yandan belediye yönetimleri ve öte yandan Prof. Ömer
Özyiğit ile çevre gönüllüleri birbirlerini belki yüz kez mahkemeye
verdiler. Özellikle asli görevi "çözüm üretmek" olan belediye yönetimlerinin
bunun yerine kıran kırana çekişmeyi yeğlemesi Foça'yı 14 yıl geriletti,
çirkinleştirdi, yaratılan gerilimle insanlarını hırçınlaştırdı,
toplumsal yaşama ve kentin sorunlarına karşı vurdumduymaz olmalarına yol açtı,
sonuçta uygar ilişkilerin geliştiği modern bir kentleşmenin önü kapandı.
Ülkemizde hiç de yabancısı olmadığımız "hukuk" çerçevesi içinde
kalmak ve bu çerçeveyi zorlamak biçiminde sürdürülen bu savaşta belediye
yönetimi neredeyse hep kaybeden taraf oldu. Hem Foça'daki "kazılar grup
başkanı" sıfatıyla, hem de yıllarca İzmir'deki Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu'ndaki yönetim kurulu üyeliği ile Ömer Özyiğit
bu uzun süreli çatışmanın odağında oldu ve muhakkak birçok yanlış yaptı.
Ancak onun yerel yönetim tarafından günah keçisi olarak gösterilmesi ve
"Ey ahali, bakın bu adamdan kurtulduk, artık bütün sorunlar bitti"
dercesine ikinci kez görevden alındığı için ilanlar verip lokmalar döktürmesini
Belediye'nin resmiyetiyle bağdaştırmak oldukça zor. Böyle yaparak 14 yıldır
süregelen yetersizliklerin, yanlışların ve özürlerin sorumluluğundan kaçılamaz.
Yerel yönetimde yaklaşım ve vizyon değişikliği olmadığı sürece yarın
kazılar yeniden başlatılacak ve yeni gelecek yönetici arkeologla aynı çelişkiler
yeniden yaşanacak.
İnsanlığın ortak malı
Belediye yöneticileri unutmamalı ki, topraklarımızda devraldığımız
insanlık kültür mirasını, tarihsel değerleri ve doğal çevreyi korumak
uluslararası hukuğun onlara yüklediği zorunluluklardır. Ve uluslararası
hukuk, ulusal yasaların ve mevzuatın üzerindedir. Devletimiz bu konuda başta
Paris, Granada ve Malta Sözleşmeleri olmak üzere birçok anlaşmaya imza attı.
Bu anlaşmalar, tarihten gelen kültür mirasını yalnızca bulundukları ülkelerin
değil, bütün insanlığın ortak değerleri ve malı olarak tanımlar ve sit
alanlarındaki kazıları durdurmak şöyle dursun, finansman, teknoloji ve
uzman personel desteğiyle geliştirilmesini emreder.
Sit alanlarının yapılanmaya açılarak yağmalanması çabalarının yoğunlaştığı
şu günlerde, insanlık önünde bir kez daha suçluluğun yüz karasıyla
durup kalmamak için Foça'nın 14 yıldır sürüncemede olan "Koruma Amaçlı
İmar Planı"nın gerçekten korumayı gözeterek sonuçlandırılması
gerekmez mi artık? Bu kilitlenmiş durumu çözmek için etkin bir çalışma
ve izleme mekanizması kurmanın zamanı değil mi? Bunun için adı komite,
komisyon, vb. ne olursa olsun, tarafsız bir organ oluşturmak doğru olmaz mı?
Uluslararası hukuk ve anlaşmaları bilen, modern günlük yaşamın zorunlu kıldığı
konut gereksinimiyle eski mimari dokuyu uyuşturacak bilgi ve yaratıcılığa
sahip, deney birikimi, estetik kaygıları olan ve öngörü yetileri gelişkin
uzmanların oluşturacağı böyle bir organa her türlü "yapma" ve
"uzlaştırma" yetkisi verilemez mi? Yoksa Foça'nın doğal sit alanı
içinde kalan birbirinden güzel koyları kısa sürede rantiyecilerin elinde çirkin
bir mimariyle betonlaştırılacak. Hangi ülkede ve kaç tane kesintisiz 3,000
yıldır yaşayan kent var? Foça'yı da tarihten silip atmayı mı yeğleyeceğiz?
Radikal - Turhan Kayaoğlu
|