Köprülüler Yalısı ve
'Devlet'...
St. Petersburg kenti, geçen ay 300. yaş gününü kutladı. Rusya Devlet Başkanı
Putin , dünyadan devlet ve hükümet başkanlarının da katıldıkları görkemli
törenlerde, 2. Dünya Savaşı'ndaki Nazi kuşatmasının 3 yılık bombardımanı
ve yıkımına rağmen, bu kentin 300 yıllık mimarisini ve binalarını
1950'lerde nasıl ''ilk günkü gibi'' yeniden inşa ederek bugün de koruduklarını
göğsünü gere gere anlattı...
Bizim tarih kitaplarında ''deli'' denilen, Rusların ise ''Büyük Petro''
olarak andıkları Çar 1. Peter , 1703 yılında Neva ırmağının Kuzey
Denizi 'ne döküldüğü deltada ''Peter'in kentini'' kurmaya başlarken,
''kanalların kenarındaki'' binalar için başlıca iki tarihi kentten ilham
almıştı.
Biri ve özellikle öykündüğü Venedik ... Diğeri ise İstanbul 'un
dillere destan ''Boğaziçi yalıları'' ... Venedik, bir bakıma St.
Petersburg'un kanallar kenti olmasına da önderlik eden ''Batılı kent''
dokusuyla, Rönesans 'ın hayranı Petro için örnek oluşturdu... Çok sayıdaki
İtalyan ve Fransız mimar, heykeltıraş ve hatta ressam, Rusya'da ağırlanıp
''Kuzeyin Venediki'nin'' yaratılmasında görev aldılar.
İstanbul ve Boğaziçi ise Petro için erişilmez bir ''efsaneydi'' ... İnsanların
kıyı boyunca kayıklarda dolaştıkları, yalılardaki sevgililere şiirler ve
şarkılar söyledikleri, devlet adamlarının bile aynı deniz kenarı evlerde
bir yandan besteler yapıp, bir yandan siyaset ürettikleri bu rüya âleminin,
St. Petersburg'un şiir ve müzik dolu ünlü ''beyaz gecelerine'' de ilham
verdiği söylenir...
St. Petersburg'dan eski...
İşte o yılların en ünlü tanıklarından biri; dahası Boğaziçi'ni o
efsanevi gizlerle donatan sivil mimarlık mirasının ''ilk'' leri arasında yer
alan; ve hatta ''yaş'' olarak da St. Petersburg'dan bile daha büyük olan
''Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı'' , son yıllarda artık ''çöktü çökecek''
bir durumda...
Ruslar, bu yapıttan da esinlenerek kurdukları bir kenti dünyaya ve geleceğe
''aynı özgünlükte'' armağan etmenin gururunu yaşarken, bizler -kent dokusu
bir yana- eldeki en eski son ahşap yalı örneğimizi bile hızla ''yok oluşa''
terk etmiş olmanın utancını taşıyoruz...
Çünkü, ne yalının ''tapudaki'' sahipleri görünen ''vârisler'' bu eşsiz
eseri yaşatmak için bugüne dek sonuç verici bir çaba gösterdiler; ne de
aynı mirasın ''anayasadaki'' sahibi sayılan ''devlet'' , ulusa ve insanlığa
karşı sorumluluğunu yerine getirmeye parasını ayırabildi...
Vârisler, yıllardır tarihi yalının ''imara yasak'' bahçesine kurdukları
çok sayıdaki derme-çatma kulübe türü evler içinde ''Boğaziçi sefası''
sürmekle meşguller... Bu ''vefasız'' işgale ise ''Belki bir gün yalıyı da
kurtarırlar'' denerek ses çıkartılmıyor.
Devletin ise gelmiş geçmiş tüm Kültür Bakanlarına ''Artık siz el atın''
denilmesine rağmen, ''para yok'' gerekçesi bitmek bilmiyor... Hele, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi , trilyonlar harcayarak örneğin Çamlıca 'daki
korunması gerekli SİT alanına kaçak ve ''sahte Osmanlı konağı'' yaparken,
bu ''gerçek Osmanlı şaheseri'' için sadece susuyor...
Cumhurbaşkanımıza çağrı
Padişah 2. Mustafa 'nın sadrazamlarından Köprülü Hüseyin Paşa tarafından
1699 'da yaptırılan ve ahşap konut mimarimizdeki yalı konumunu dünyanın
hayret ettiği bir rasyonel mekân anlayışı içinde yansıtan ''Köprülüler
Yalısı'' için, artık bütün bu aymazlıkları da sona erdirmeyi amaçlayan
bir ''kurtarma kampanyası'' başlatıldı.
YAPI dergisinin öncü olduğu kampanyanın imza metninde deniyor ki:
''Tarihi yalı, yaşamla ölüm arasındaki o çok ince çizgidedir; ve artık
yaşama dönmesi bundan böyle devletin sorumluluğundadır...''
Ben de bu metne imza atanlardan olarak, Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet
Necdet Sezer 'e seslenmek istiyorum: ''Lütfen, Devlet Başkanımız olarak
ulusal onurumuzu kurtarınız; Köprülü Hüseyin Paşa'nın Yalısını kamulaştırınız
ve örneğin Cumhurbaşkanlığı konuk evi olarak yaşatınız...''
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|