Denizden
Bu yılın ilk tatiline çıktık nihayet. Bu yıl, ders yılı birtakım
aksamalardan ötürü uzadıkça uzadığı için, tatil doğrusu iyi geldi. Şu
anda Gelibolu önünden geçtik, Çanakkale Boğazı'ndan Ege'ye doğru
iniyoruz.
Bundan önce de böyle yol üstünde, yolu anlatarak yazdığımı hatırlıyorum.
Ama şimdiki gidişle onlar arasında önemli bir fark var. Geçen yıla kadar
kendi teknemle çıkardım. Sonunda satmam gerekti. Şimdi bir arkadaşın
teknesindeyim. Sık sık dile getirilen bir 'hayat bilgisi'dir: kendin tekne
sahibi olup bin bir dert çekeceğine, 'tekne sahibi' arkadaş edinmek daha akıl
kârıdır, derler. Ben de bu bilgeliğe uymuş durumdayım.
İnsan böyle 'seferi' durumda nelerle karşılaşacağını pek bilemiyor.
Nerede duracağız? Durduğumuz yerde 'iletişim' imkânları ne olacak? Benim
gibi, teknoloji fukarası biri yazısını nasıl ulaştırır? Dolayısıyla,
'seferi' ve 'tatili' bir durumda, seyir durumundaki teknede sağa sola bakınarak,
'serbest atış' mahiyetinde bir şeyler çiziktirmekteyim. Bu koşullarda ilk
ve hemen ve dolaysızca insanın dikkatini çeken (ama öyle nezaketle 'çeken'
değil, yakasından tutup sarsa sarsa çeken) şey, yeni 'yapılaşma' oluyor.
Aslında bu lakırdıları söylemekten de usandık, dinlemekten de.
Epey olmuştu buralardan geçmeyeli. Dolayısıyla, aradan geçen zamanda
vatandaşlarım bol bol yeni ev ve site inşa edecek fırsat bulmuşlar. İki adımda
bir, sarı boyalı, mavi boyalı, kırmızı boyalı siteler önünden geçiyoruz.
Oysa daha Boğaz'dayız. Güney'e doğru yol aldıkça, 'halkımız' nezdinde
daha moda tatil bölgelerine geldikçe, 'siteleşme' oranı da artacak. Onun için
şimdiden bir yorgunluk ve bir bıkkınlık duymaya başladım. 'Burası da
gitmiş!' 'Buraya da yapmışlar!' 'Şu evlerin çirkinliğine bak!' Ömrümüz
bunları söylemekle geçmedi mi?
Bu manzaralara baktıkça, kaçınılmaz olarak, hükümetin çıkarmaya hazırlandığı
yeni yasa akla geliyor.
Yasa üstüne basında yazılanlar dışında bir şey bilmiyorum ve galiba
basında yazılanları da çok dikkatle izleyemedim. Ülkenin garip siyasi
kamplaşmasında, hükümetin yaptığı veya yapmayı tasarladığı her şeyin
çarpıtılarak anlatılması da zaten izlemeyi güçleştiriyor. Sonuç olarak
ne hazırlandığını bilmiyorum.
Bilmesem de, bu ülkenin bunca yıllık bir yurttaşı olarak, böyle bir girişimden
hayırlı bir şey beklenmeyeceğini biliyorum. Bu, akli, düşünsel işlemlerle,
çıkarsamalarla varılmış bir sonuç değil, insanın kromozomlarına sinmiş
tipten bir bilgi -bir 'refleks', belki de.
Var olan yasaların her şeyi ne kadar güçleştirdiğini, imkânsızlaştırdığını
konuşur dururuz. Bizim kültürümüzde 'yasa', bazı nezaket ve terbiye
kuralları gereği, sonundaki 'k' harfi düşürülerek kullanılır. Böyledir
de, 'yasak'lanan şey durdurulmuş olur mu? Hayır, olmaz. Her şey hem yasaktır
hem de yapılır. Toplumun 'deha'sı bu süreç içinde gelişmiş, bu koşullara
göre biçimlenmiştir: 'Yasanın yasak ettiği şeyi yapmamızın yolları
nelerdir?' 'Halkımız', bu temel soru karşısında son derece 'yaratıcı'
davranmasını bilmiş, hele doğayı koruma, tarihi kollama gibi alanlarda
binlerce dâhiyane çözüm üretmiştir.
Onun için, bu yaratıcı millete şimdi bazı ekstra 'delme', 'deşme', 'yanından
dolaşma', 'üstünden sıçrama' imkânları sunacağından pek fazla şüphe
etmediğim yeni yasayı, tevekkülle bekliyorum. Bu ülke çok güzel bir ülkeydi.
Bu cümleyi telaffuz etmek gün geçtikçe güçleşiyor. Bu tahribat bir kuşağın,
benim kuşağımın hayatına sığdırıldı. Sanıyorum bizler, burada kayda
değer bir değişim görmeden, söylene söylene, homurdana homurdana göçüp
gideceğiz -geride kalanlara miras kalacak ülkede bizim bir payımız yok, böyle
biline.
Radikal - Murat Belge
|