Peyzajcılar ve 'SİT' Kavramı!..
Yıllarını kültür ve çevre mirasının korunmasına adamış Besim ve
Engin Çeçener 'lerin, bu özverili çabalarıyla özdeşleşen ''köy''
evlerindeyiz... ''Yalova 'nın ormanlık dağları arasına gizlenmiş Çukurköy
'de geleneksel yöntemlerle yaptıkları ''hımış'' evleri, hemen her tür
meyve ağaçlarıyla bezeli doğanın içinde eşsiz bir ''SİT'' dokusunu
tamamlıyor...
İlginç bir rastlantı; aynı gün (28/06/2003) Radikal 'de yayımlanan ve
''Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü'' nden 3
profesör, 2 doçent ve 1 yardımcı doçentin ''Doğal SİT'ler'' konusundaki
makalelerini de aynı doku ve mekânda okuyoruz...
Yazdıklarına bakılırsa, Çeçener'lerin evi gibi ''doğayı koruyarak ve
bakarak kullanan'' bir anlayışın yarattığı bu ''insan-çevre bütünleşmesi''
asla ''SİT'' tanımına giremez!.. Bu peyzaj uzmanı dostlara göre bir alanın
''doğal SİT'' olabilmesi için ''insansız'' olarak ve sadece ''bitki ve
hayvanlarıyla'' korunması gerekiyor...
Peki, aslında Türkiye'nin benzer birçok ''doğal zenginlikleri yüksek'' yöresini
acaba insana yasaklayarak ''yaşamı'' nasıl koruyabiliriz?..
Ya da eğer insanla SİT ''bir arada'' olamayacaksa, ağacı - çiçeği -
ormanı - gölü - kıyıyı - peyzajı - topoğrafyayı ve tüm doğal değerleri
''bozmadan'' yaşamla kavuşturmanın özenli ve uygarca çabasını göstermek
yerine, bütün bu alanları ''imar tahribatının'' kendi yasalarına mı terk
etmeliyiz?.
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu, 1. derece doğal SİT alanlarına yapılaşmayı
savunmak ''zorunda'' kalırken, kendisine doğru aktarılmayan bir bilgiye sarılmıştı...
''Koruma kurullarında peyzaj mimarı yok'' dedikten sonra eklemişti: ''Mimar,
doğal SİT ilanından ne anlar?..''
Oysa, mimarın doğal SİT uzmanları arasında öncelikle bulunması,
''koruma amaçlı ve çevreyle uyumlu kullanım'' ilkesinin gereği... Son yıllardaki
hemen tüm doğal SİT ilanlarında ise tespit ekibinde mutlaka ''peyzaj mimarının''
da bulunması zaten sağlanıyor... Çünkü, peyzaj doğal SİT'in korunması
gerekli öğelerinden ''birisidir'' ... Ancak bir doğal SİT sadece ''peyzaj''
da değildir...
Bakanın bu savunmasının ardından kaleme alındığı anlaşılan ve
Radikal'de 6 akademik imzayla bir ''takım açıklaması'' gibi çıkan makale
de genel yaklaşım olarak doğal SİT'lerin yaşamla buluşmasını ''zararlı''
gören bir bakışı içeriyor... Hatta; ''bir alan ya doğal SİT'tir (yani
insansız) ya da değildir (yani insanlı) '' diyerek, imar rantına düşkün
siyasilerin öteden beri özledikleri amaca ''bilimsel'' (!) destek veriyor:
''Korunacak alanlar daraltılsın ve sadece doğasıyla korunsunlar...''
Ülkenin geri kalan her yeri de "koruma içermeyen imara" açılsın!..
Besim Çeçener'in doğayla bütünleşmiş mimarisinde bunları konuşurken,
peyzajcılarımızın, uluslararası belgelerdeki ''doğa koruma alanları'' ile
SİT alanlarını ''aynı'' sandıklarını düşündük... Çünkü SİT, adı
üzerinde aslında ''yerleşme'' demek. Doğal SİT de çok özel ekolojik
alanlarda değil, ''doğa içinde yaşamın'' sürdürülebilir kılınmasının
bir deyimi... Nitekim, ''Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi'' nde
de bu tür SİT'ler için aynen şu tanım var: ''İnsan emeğiyle doğal değerlerin
bütünleştiği alanlar...''
İşte bu bütünleşmenin ''doğayı gözeterek'' gerçekleşebilmesi için
de yasayla imar oranı getirmek yerine, ''koruma amaçlı kullanım planlaması''
tek bilimsel yöntem... Tabii, planlama ekibi içinde ''peyzaj mimarlarının''
da yer alması koşuluyla...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|