Nemrut'a sahip çıkalım!
Dün bu satırlarda Nemrut'a yaptığımız bir ziyaretten bahsettik. Nemrut
Dağı'na tarih ve kültür mirasını ve tabiatı görmeye çıkıp da
etkilenmemek mümkün değil. Nemrut Dağı 2150 metre yükseklikte, ve orada dünyada
bir eşi olmayan bir hazine yatıyor. Dağın zirvesinde 50 metre yüksekliğinde
ve 150 metre çapında küçük taşların birbiri üstüne yığılması ile
oluşturulmuş insan yapısı, 'tümülüs' denen bir anıt-tepe var. Bu suni
zirve tepesinin yanında da birkaç terasa dağılmış olarak 15 metreye varan
boyutlarda dev heykeller ve kabartmalar var. Tabii insanın aklına derhal bugünün
teknolojisi ile bile yapılması çok zor olan bu anıtın ve heykellerin o
zamanın teknolojisi ile nasıl, ne kadar zamanda, ne tür fedakarlık ve azim
ile ve neden yapıldığı soruları geliyor.
Nemrut Dağı'ndaki tarih mirası, 1881 yılında Karl Sester adlı bir Alman
yol mühendisinin yol yapımı için araştırma yaparken çıktığı zirvede
anıtları görmesi ve İzmir'deki Alman Konsolosluğu kanalı ile Prusya Bilim
Akademisi'ni haberdar etmesi ile bulunmuş. 1982 ve 1983 yıllarında organize
edilen Nemrut araştırmalarında çalışmaları yapan K.Humann ve O.Puchstein,
Nemrut'taki bulgularını 1890 yılında Almanca bir kitaba döküyorlar. Diğer
taraftan ünlü Osman Hamdi Bey ve Osgan Efendi de 1883 yılında kendi Nemrut
araştırmalarını yapıp vardıkları sonuçları aynı yıl Fransızca basılan
bir kitapta topluyorlar. Bir süre duran Nemrut araştırmaları 1938 yılında
F.K.Dorner ve R.Naumann keşif ekibi ile yeniden başlıyor. Ancak Nemrut
konusundaki esas atılım ABD'li bayan araştırmacı Teresa Goell'in 1947
Temmuz ayında, tek başına zirveye tırmanması ile gerçekleşiyor.
Bir arkeolog ve mimar olan Bayan Goell adeta Nemrut ile evleniyor, orada yaşıyor,
zaman içinde de kulakları sağırlaşıyor. Goell, Nemrut konusunda birçok
akademik yazı üretiyor, ama kitabını bitiremiyor. 1951 yılında F.K. Dorner
Nemrut'a geri dönüyor ve Teresa Goell ile beraber çalışıyor, birçok
tarihi soru bu dönemde cevaplandırılıyor. 1984 yılında ise bir Türk-Alman
karma ekibi F.K. Dorner yönetiminde restorasyon çalışmalarına başlıyor.
1989 yılından bu yana da restorasyon çalışmalarını bir Türk , Sencer Şahin
yönetirken, bölge Milli Park ilan ediliyor. Bugünlerde ise Holmanda'da kurulu
Uluslararası Nemrut Vakfı restorasyon çalışmalarını sürdürmekte. Daha
önce belirttiğimiz gibi Akbank sponsor ve Enka da katkı yapıyor, Bakanlık
da denetliyor.
Nemrut anıt mezarları M.Ö. 80 tarihinden, M.S 72 tarihine kadar 150 yıl
kadar ayakta kalmış olan Komagene Krallığı tarafından üretilmiş.
Komagene doğuda Nemrut'u da içine alan Fırat havzası ve, Batı'da ise
Kahramanmaraş ve Zeugma'yı da içinde bulunduran Urfa, kuzeyde Toros Dağları,
ve güneyde Gaziantep ile çevrelenmiş. Bugünün Türkiye'sinde Adıyaman ile
Malatya Nemrut Dağı'na çıkış için en yakın vilayetlerimiz.
Nemrut'taki abideleri yaptıran Kral Antiochos baba tarafından Darius I adlı
Pers Kralı'ndan ve anne tarafından da Büyük İskender ile akraba. Kuzeybatıdan
bastıran Roma İmparatorluğu'na rağmen Komagene 150 yılı aşkın ayakta
kalmış ve Kral Antiochos, Nemrut Dağı'ndaki anıt-mezarları yaratmış.
Bayan Goell'den beri de Komagene kültürünün aynı zamanda Hitit kökenli de
olduğu ve Yunan ve Pers kültürlerinin de bir karmasını temsil ettiği
tepedeki heykel ve kabartmalar ve yazılardan biliniyor. Yani bundan 2000 yıl
evvel farklı kültürleri evlendirmek mümkün olmuş. Bu bölgede bugün bile
neyin Türk, neyin Helenik, neyin Ermeni, neyin Kürt, neyin Pers, neyin Asur,
neyin Arap olduğunu ayırmak mümkün değil. Komagene ve Kralı Antiochos'tan
kopya çekip kültürlere sulh yaptırsak iyi olur. Bölmek değil birleştirmek
gerekli diye düşünüyoruz.
Diğer taraftan Nemrut harabeleri çok tanrılı bir dinin eseri. Bugün ise
tek tanrılı dinler dünyaya hakim. Bölmeyi seven bazılarımız ise bu çok
tanrılı din olgusunu insanın geçmişteki tarihsel evreminin bir parçası
olarak kabullenmek yerine, 'putperestlik' diye kabul edip, bugün bile 'taşlama
ve kırma' gibi girişimler yapmaktalar. Tarih tarihtir. Bugün ise ayrı. Çok
tanrılı-tek tanrılı ayırımı ve buna dayanarak bölücülük, ilkellikten
başka bir şey değil. Bu tuzağa düşmemeliyiz.
Ve tabii bir de bugün su yüzüne çıkan Adıyaman-Malatya arasındaki
Nemrut Dağı kaynaklı bölünme var. Malatya havaalanı aktif. Adıyaman
havaalanı ise kapalı. Adıyaman topraklarının yüzde 60 kadarını Atatürk
Barajı'na kaybetmiş. Komagene başkenti Samsat da sular altında kalmış. Adıyaman
yüksek kodda olduğu için barajın Adıyaman sulamasına pek faydası olamadığı
da söyleniyor. Adıyaman'ın baraj nedeni ile Diyarbakır ile bağı da koptu,
çıkmaz sokak gibi oldu, diyenler de var. Tabii Malatya açısından da farklı
bakış ve yaklaşımlar vardır.
Ama esas yapılması gereken Nemrut senindir, benimdir kavgasına girmek
yerine, kaynaklar bölünmeden el ele verip, bir an önce Nemrut Dağı'nın
restorasyonunu bitirip, turizm potansiyelini aktif hale getirecek yatırımlar
yapmaktır. Nemrut tüm Güneydoğu'nun turizm kanalı ile kalkınmasının
motoru olabilecek potansiyele sahip. Tüm Türkiye bu inanılmaz ve eşi olmayan
ortak tarihi ve kültür mirasına sahip çıkmalı ve hem ülke içinde hem de
ülke dışında tanıtım yapılmalı. Burada en büyük görev medyaya düşüyor.
Tabii devlet de farklı bir sahip çıkma yaklaşımına grimek ve turizm altyapısı
yatırım planı yapmak zorunda. Bugünkü restorasyona olanak sağlayanları da
başta Hollandalılar olmak üzere, lütfen hırpalamayalım!
Akşam - Deniz Gökçe
|