reklam

24 Temmuz 2003 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

Nemrut'a sahip çıkalım!

Dün bu satırlarda Nemrut'a yaptığımız bir ziyaretten bahsettik. Nemrut Dağı'na tarih ve kültür mirasını ve tabiatı görmeye çıkıp da etkilenmemek mümkün değil. Nemrut Dağı 2150 metre yükseklikte, ve orada dünyada bir eşi olmayan bir hazine yatıyor. Dağın zirvesinde 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapında küçük taşların birbiri üstüne yığılması ile oluşturulmuş insan yapısı, 'tümülüs' denen bir anıt-tepe var. Bu suni zirve tepesinin yanında da birkaç terasa dağılmış olarak 15 metreye varan boyutlarda dev heykeller ve kabartmalar var. Tabii insanın aklına derhal bugünün teknolojisi ile bile yapılması çok zor olan bu anıtın ve heykellerin o zamanın teknolojisi ile nasıl, ne kadar zamanda, ne tür fedakarlık ve azim ile ve neden yapıldığı soruları geliyor.

Nemrut Dağı'ndaki tarih mirası, 1881 yılında Karl Sester adlı bir Alman yol mühendisinin yol yapımı için araştırma yaparken çıktığı zirvede anıtları görmesi ve İzmir'deki Alman Konsolosluğu kanalı ile Prusya Bilim Akademisi'ni haberdar etmesi ile bulunmuş. 1982 ve 1983 yıllarında organize edilen Nemrut araştırmalarında çalışmaları yapan K.Humann ve O.Puchstein, Nemrut'taki bulgularını 1890 yılında Almanca bir kitaba döküyorlar. Diğer taraftan ünlü Osman Hamdi Bey ve Osgan Efendi de 1883 yılında kendi Nemrut araştırmalarını yapıp vardıkları sonuçları aynı yıl Fransızca basılan bir kitapta topluyorlar. Bir süre duran Nemrut araştırmaları 1938 yılında F.K.Dorner ve R.Naumann keşif ekibi ile yeniden başlıyor. Ancak Nemrut konusundaki esas atılım ABD'li bayan araştırmacı Teresa Goell'in 1947 Temmuz ayında, tek başına zirveye tırmanması ile gerçekleşiyor. 

Bir arkeolog ve mimar olan Bayan Goell adeta Nemrut ile evleniyor, orada yaşıyor, zaman içinde de kulakları sağırlaşıyor. Goell, Nemrut konusunda birçok akademik yazı üretiyor, ama kitabını bitiremiyor. 1951 yılında F.K. Dorner Nemrut'a geri dönüyor ve Teresa Goell ile beraber çalışıyor, birçok tarihi soru bu dönemde cevaplandırılıyor. 1984 yılında ise bir Türk-Alman karma ekibi F.K. Dorner yönetiminde restorasyon çalışmalarına başlıyor. 1989 yılından bu yana da restorasyon çalışmalarını bir Türk , Sencer Şahin yönetirken, bölge Milli Park ilan ediliyor. Bugünlerde ise Holmanda'da kurulu Uluslararası Nemrut Vakfı restorasyon çalışmalarını sürdürmekte. Daha önce belirttiğimiz gibi Akbank sponsor ve Enka da katkı yapıyor, Bakanlık da denetliyor.

Nemrut anıt mezarları M.Ö. 80 tarihinden, M.S 72 tarihine kadar 150 yıl kadar ayakta kalmış olan Komagene Krallığı tarafından üretilmiş. Komagene doğuda Nemrut'u da içine alan Fırat havzası ve, Batı'da ise Kahramanmaraş ve Zeugma'yı da içinde bulunduran Urfa, kuzeyde Toros Dağları, ve güneyde Gaziantep ile çevrelenmiş. Bugünün Türkiye'sinde Adıyaman ile Malatya Nemrut Dağı'na çıkış için en yakın vilayetlerimiz.

Nemrut'taki abideleri yaptıran Kral Antiochos baba tarafından Darius I adlı Pers Kralı'ndan ve anne tarafından da Büyük İskender ile akraba. Kuzeybatıdan bastıran Roma İmparatorluğu'na rağmen Komagene 150 yılı aşkın ayakta kalmış ve Kral Antiochos, Nemrut Dağı'ndaki anıt-mezarları yaratmış. Bayan Goell'den beri de Komagene kültürünün aynı zamanda Hitit kökenli de olduğu ve Yunan ve Pers kültürlerinin de bir karmasını temsil ettiği tepedeki heykel ve kabartmalar ve yazılardan biliniyor. Yani bundan 2000 yıl evvel farklı kültürleri evlendirmek mümkün olmuş. Bu bölgede bugün bile neyin Türk, neyin Helenik, neyin Ermeni, neyin Kürt, neyin Pers, neyin Asur, neyin Arap olduğunu ayırmak mümkün değil. Komagene ve Kralı Antiochos'tan kopya çekip kültürlere sulh yaptırsak iyi olur. Bölmek değil birleştirmek gerekli diye düşünüyoruz.

Diğer taraftan Nemrut harabeleri çok tanrılı bir dinin eseri. Bugün ise tek tanrılı dinler dünyaya hakim. Bölmeyi seven bazılarımız ise bu çok tanrılı din olgusunu insanın geçmişteki tarihsel evreminin bir parçası olarak kabullenmek yerine, 'putperestlik' diye kabul edip, bugün bile 'taşlama ve kırma' gibi girişimler yapmaktalar. Tarih tarihtir. Bugün ise ayrı. Çok tanrılı-tek tanrılı ayırımı ve buna dayanarak bölücülük, ilkellikten başka bir şey değil. Bu tuzağa düşmemeliyiz.

Ve tabii bir de bugün su yüzüne çıkan Adıyaman-Malatya arasındaki Nemrut Dağı kaynaklı bölünme var. Malatya havaalanı aktif. Adıyaman havaalanı ise kapalı. Adıyaman topraklarının yüzde 60 kadarını Atatürk Barajı'na kaybetmiş. Komagene başkenti Samsat da sular altında kalmış. Adıyaman yüksek kodda olduğu için barajın Adıyaman sulamasına pek faydası olamadığı da söyleniyor. Adıyaman'ın baraj nedeni ile Diyarbakır ile bağı da koptu, çıkmaz sokak gibi oldu, diyenler de var. Tabii Malatya açısından da farklı bakış ve yaklaşımlar vardır. 

Ama esas yapılması gereken Nemrut senindir, benimdir kavgasına girmek yerine, kaynaklar bölünmeden el ele verip, bir an önce Nemrut Dağı'nın restorasyonunu bitirip, turizm potansiyelini aktif hale getirecek yatırımlar yapmaktır. Nemrut tüm Güneydoğu'nun turizm kanalı ile kalkınmasının motoru olabilecek potansiyele sahip. Tüm Türkiye bu inanılmaz ve eşi olmayan ortak tarihi ve kültür mirasına sahip çıkmalı ve hem ülke içinde hem de ülke dışında tanıtım yapılmalı. Burada en büyük görev medyaya düşüyor. Tabii devlet de farklı bir sahip çıkma yaklaşımına grimek ve turizm altyapısı yatırım planı yapmak zorunda. Bugünkü restorasyona olanak sağlayanları da başta Hollandalılar olmak üzere, lütfen hırpalamayalım!
Akşam - Deniz Gökçe

 

Temmuz 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Etkinlik

Adatepe Taşmektep 2003 Yaz Seminerleri

7 Temmuz - 24 Ağustos 2003 Adatepe

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz