'Siyah Madonna'ya ithaftır...
Gezgin keşişlerin bütün Anadolu, Kafkasya ve Balkanları dolaşarak
topladıkları yardımlarla 1860'larda bilinen biçimine gelen Sumela Manastırı,
1923'te göçlerle birlikte boşaltıldı. Halk arasında Meryemana Manastırı
olarak bilinen Sumela, bu tarihten sahipsiz ve kontrolsüz kalınca, talan
edildi.1972'de ören yeri olarak ziyarete açılan yapı, yakın zamanda Kültür
Bakanlığı'nca tarihinin en önemli restorasyonlarından birine alındı.
Sumela'nın malı olan birçok eser bugün Ankara Müzesi, İstanbul Ayasofya Müzesi,
Atina Bizans Eserleri Müzesi, İrlanda'da National Gallery, Atina Benaki Müzesi'nde
bulunuyor...
Maçka'yı geçip Coşandere'yi aşıp o muhteşem kanyona girdiğinizde Altındere
Vadisi'nin büyülü- gizemli atmosferi karşılar sizi. Sarp sırtların yüce
kayalıkları, çam ağaçlarının milyonlarca yıllık yuvası gibidir.
Yaylalardan süzülüp gelen altın derenin kulakları delen uğultusu, bir olağanüstülüğün,
inanılması güç bir ihtişamın habercisidir sanki.
Halk arasındaki söylenişi Meryemana Manastırı, bilinen adıyla Sumela
Manastırı, Trabzon'a 47 kilometre uzakta, bin 200 metre rakımda, vadi
dibindeki derenin 300 metre yüksekliğinde, Karadağ eteklerindeki dik kayaların
ortasında kurulmuş. Aslında bu kayalığın ortasında bir yerde bulunan bir
mağaranın etrafına yerleştirilmiş. Bölgedeki irili ufaklı çok sayıda
manastır ya da mekânın yüreği...
Meryemana'nın gizemi
Tarihsel olan her şey gibi Sumela için de bazı kuruluş efsaneleri var.
Bunlardan en çok bilineni Meryem Ana resmiyle ilgilidir. Efsaneye göre, İsa'nin
havarilerinden biri olan Lukas bir Meryemana resmi yapmış. Resim daha sonra
Atina'ya geçmiş. Efsane bu ya, Theodosius döneminde (4. y.y) resim buradan
ayrılmak istemiş. Melekler tarafından uçurularak Trabzon'da bir dağda
bulunan bir kovuğa, bir taşın üzerine bırakılmış. Tam da bu sıralarda
Atina'dan Trabzon'a gelen Barnabas ve Sophronios adında iki keşiş bu ıssız
yerde resmi bulmuşlar. Böylece ilk kuruluş harcını atmışlar.
Prof. Dr. Semavi Eyice 'nin vurguladığı gibi, bu kuruluş efsanesini kanıtlayacak
hiçbir şey yoktur ortada. Dinsel çekiciliği ve etkileyiciliği arttırmak için
uydurulan pek çok efsaneden biri aslında.
Sumela adının bir resimden gelme olasılığı çok yüksek. Yunanca'da
Sumela'nın özünü kara, siyah, karanlık anlamlarına gelen ''melas'' sözcüğü
oluşturuyor. Prof. Dr. Eyice'ye göre bu nitelendirme manastırın kurulduğu
vadinin koyu ve karanlık oluşundan mı, yoksa burada bulunan bir Meryem ikonasından
mı (betim-tasvir) geliyor, tam belli değil. Ancak Meryem ikonası akla daha
yatkın.
Ünlü tarihçi J.P. Fallmerayer 'in 1840'ta Sumela'da yaptığı gözlemlerde,
tanınması çok zor siyah bir Meryem ikonasından söz etmesi bunun en önemli
kanıtlarından biri.
Gürcü etkisi
12. yüzyılda Gürcü resim sanatında ''Siyah Madonna'' adı altında anılan
Meryem ikonaları yapıldığı biliniyor. Trabzon'un Gürcistan'a çok yakın
olması, hatta tarihin belirli dönemlerinde Gürcülerin etkisi altında kalması,
böyle bir ikonanın varlığını güçlendiren başka bir unsur. Kara Meryem
resimleri özellikle Doğu Avrupa'da çok yaygın. Ziyaret yerleri, yüksek- dağlık
yerler, orman içlerindeki mekânlarda bu tür resimler bulunur. Genelde şifalı
suların da bulunduğu bu yerler gizemli bir dinsel mekân olarak görülür ya
da gösterilir. Sumela'da olduğu belirtilen siyah ikonanın 1700'lü yıllarda
yapıldığı, hatta gerçek bir ikona olup olmadığının bilinmediği
vurgulanıyor.
Sumela'nın Komnenoslar döneminde kurulduğu kabul edilebilir. Tarihçiler
asıl kurucunun Trabzon Komnenoslarından III. Aleksios (1349-1390) olduğunu
belirtmektedir.
Yine bir efsaneye göre Aleksios büyük bir kasırga sırasında Meryem'in
yardımıyla canını kurtarmış, böylece Sumela'yı genişletip zengin vakıflar
bağışlamıştır. Kaldı ki, manastırın 1650'ye kadar okunan ve 1360'ta yazıldığı
belli olan kapı üzeri kitabesinde Aleksios ''tesisin kurucusu ve Doğu ile Batı'nın
egemeni imparator'' olarak gösterilmiş. Aleksios'un 1361'de güneş tutulmasını
manastırda karşıladığı belirtiliyor. Bu dönem sikkelerindeki güneşin
bundan kaynaklandığı söyleniyor. Aleksios 1365'te oluşturulan vakfıye ile
kurumsal bir yapıya kavuşmuş. Trabzon Komnenos prensleri Sumela'ya birçok
yardımlarda bulunmuş ve zenginleştirmişler.
Osmanlı saygısı
Manastır, Osmanlı yönetimine geçtiğinde aynı duyarlılık sürdürülmüş.
Trabzon'u fetheden II. Mehmet , manastırın haklarını tanıdığı bir ferman
vermiş. Daha sonra gelen Osmanlı padişahları da manastırı koruyan
fermanlar çıkarmış, hediyeler göndermiş. Sumela, 18. yüzyılda özellikle
Rum-Ortodoks topluluklarının desteklerini görmüş. 1749'da Ignatios adında
bir başpiskopos, manastırın bütün duvarlarını fresko resimleri ile süsletmiş.
Tarihçilerin belirttiğine göre Sumela'nın gezgin keşişleri, bütün
Anadolu, Kafkasya ve Balkanlar'ı dolaşarak Meryem ikonası kopyası satıp
yardım topluyorlarmış. Kayseri'de bir keşiş, üzerindeki 40 bin kuruş alınıp
öldürülmüş. Osmanlı yetkilileri katili bulup idam cezasına çarptırmış
ve paraları da Sumela'ya iade etmişler.
İşte bu çalışmalar ve desteklerin sonucu olarak 1860'larda büyük
binaların ve duvarın inşasıyla Sumela bilinen biçimine geldi. 19. yüzyılda
yabancı seyyahların uğrak yeri haline dönüştü. İç bölümlerinde Türk
mimarisinin etkilerinin görüldüğü manastır; ana kaya kilisesi, iki şapel,
ayazma, hizmet birimleri, keşiş, öğrenci odaları ve misafirhanelerden oluşur.
Manastıra dereden su getiren kemerler bulunur.
Definecilerin gazabı
Kurtuluş Savaşı'nın ardından 1923'te karşılıklı göçle birlikte Sumela
boşaltıldı. Manastır uzun süre sahipsiz ve kontrolsüz kaldı. Yangınlar
çıkarıldı, talan edildi. Define için hemen her yeri kazıldı, bazı bölümleri
yıkıldı. Duvarlardaki fresklerin önemli bir kısmı götürüldü. 1972'de
ören yeri olarak ziyarete açılan yapı, yakın zamanda Kültür Bakanlığı'nca
tarihinin en önemli restorasyonlarindan birine alındı.
Sumela'nın malı olan birçok eser bugün Ankara Müzesi, İstanbul Ayasofya
Müzesi, Atina Bizans Eserleri Müzesi, İrlanda'da National Gallery, Atina
Benaki Müzesi'nde bulunuyor.
Sumela'nın gerek Hıristiyanlar ve gerekse Müslüman halk arasında özel
anlamları var. Hıristiyanlar için bir haç yeridir Sumela. Yüzyıllar
boyunca, bölgedeki Hıristiyanlar özellikle dinsel günlerinde Trabzon'un Değirmendere
deresi ağzında toplanır, birlikte Sumela'ya gider, burada dinsel törenlerini
yaparlardı.
Şifa veren damlalar
Sumela'nın orta yerindeki havuza 30-40 metreden iri damlalar düşer. Halk arasındaki
inanışa göre bu damlalar hastalara iyi gelir. Yüzyıllar boyunca gerek Hıristiyan
ve gerekse Müslümanlar, hastalarını buraya getirip daracık bölüme sokarak
kutsal suyun üzerlerine düşmesini sağlarlar. Trabzonlu ünlü yazar
Sabahattin Eyuboğlu 'nun ''Anadolu'da Halk Hekimliği'' konulu makalesinde
kutsal su olayı şöyle anlatılır:
''Hastalar soyunup, üzerlerine damlaların düşmesini beklerler. Damlalar
hep aynı yere düşmediği için yedi, on bir ya da yirmi damlalık tedavi kâh
uzun, kâh kısa sürer. Damlaların sık ve düzenli düşmesi hayra yorulur.
Meryem Ana'nın, Anadolu'nun birçok yerinde Müslümanlar için bile bir şifa
kaynağı sayılması, üstünde durmaya değer. Meryem Ana, belki de
Anadolu'nun çok daha önceki tanrıçalarının yerini tutmuştur.''
Bugün özellikle Hıristiyanlar Sumela'yı ziyaret ederek kendilerine şifa
ararlar. Ancak buraya geldiklerini kanıtlamak için duvarlara ve fresklerin üzerine
yazı yazmalarından dolayı da ciddi bir tahribat oluşmuştur.
Cumhuriyet - Ahmet Şefik
|