reklam

31 Temmuz 2003 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

Emperyalist bir müze düşü

İnsanlık mirası bir süre sonra sadece Batı mirası olarak tescil edilmiştir. British Museum ve benzerlerinin gerçeği bu. Ama uygarlığın kökleri de oralardaki yapıtlarda.

250. yaşını kutlayan British Museum, dünyanın her tarafından toplanan, kaçırılan yapıtlarla dolu. Bu tür müzeler, kültürel emperyalizmin temellerini atıp kolonyalizmi meşrulaştırmıştır

Sayfamızın editörü arkadaşım Cem Erciyes telefonuma not bırakıp, British Museum'un (BM) 250. kuruluş yılı olduğunu belirttikten sonra 'uyandırdığı düşünceler' üstüne bir şeyler yazmanın hoş olacağını söylemiş. Cem'in telefonunu alır almaz ışık hızıyla bir düşünce geçti kafamdan: emperyalizm ve müze. Acaba BM'ye ve o karattaki müzelerle emperyalizm arasında bir bağ kursam çok hoş olmaz mı diye düşünürken Radikal'in kültür sanat sayfasında yayımlanan bir haber (29.7.2003) işin üstüne tüy dikti.

Habere göre Mısır'daki müze ve yetkililer şimdi BM'de sergilenen Rozetta Taşı'nın kendilerine iade edilmesini istemekte, fakat Britanyalılar da bunu reddetmekteymişler. BM'yi en son bir toplantı için gittiğimde yeniden ziyaret ettim. Müzeyi birlikte gezdiğimiz kadim dostum Narınç'la bu taşı görmek istemiştik. Ne var ki, taş, anlayamadığımız bir nedenle bir bantın arkasında tutuluyor ve gösterilmiyordu.

Bu taşın önemi Mısır hiyerogliflerinin okunmasındadır. Malum, bilinmeyen bir dilin sökülebilmesi için mutlaka o dille bir başka dilin birlikte kullanıldığı bir metne ihtiyaç vardır. Hiyeroglifleri söken, Paris'te her Saint-Germains semtine gittiğimde evinin önünden geçerek bir kere daha andığım Şampolyon'un başarısı bu metni ele geçirdikten sonradır. O sürecin öyküsünü, Ceram, hayatımda okuduğum en heyecan verici polisiye romanlardan daha sürükleyici olan 'Tanrılar, Mezarlar, Bilginler' adlı eserinde anlatır. Her neyse, bu değerde ve önemdeki taş, şu ya da bu yoldan ama malum yöntemlerle şimdi BM'nin çatısı altında. Ver dendiğinde de yetkililer hayır diyor.

Aynı şey benim bildiğim neredeyse o müzedeki her yapıt için geçerli. Bir kere, Elgin Mermerleri var. Bunlar, orijinal olarak Atina'da Parthenon'da bulunan frizler. Zamanında orada dururken Lord Elgin bunları aklına takıp, bulundukları yerden söküp İngiltere'ye yola çıkarmaya karar veriyor. Doğal; çünkü 19. yüzyıl 'filhellenik' (Yunan sevgisi) bir dönem. Herkes tıpkı Rönesans'ta olduğu gibi yeniden Antik Yunan'ı keşfediyor. Bu atmosfer içinde Elgin 'sahiplendiği' mermerleri gemilere yükletiyor. Fakat gemiler yolda batıyor. Elgin servetini, ilişkilerini seferber edip bu defa da onları denizden çıkararak ülkesine eriştiriyor. Nice ozan bu mermerlere methiyeler düzüyor.

Parthenon'a benzesin diye...
İşin hazin tarafı şu: bu mermerler Parthenon'dayken bin bir türlü renkle boyalı. Ne var ki, Avrupa zihni Antik Yunan'da her şeyin 'bembeyaz' olduğunu düşündüğünden Elgin tuttuğu adamların eline tel fırçalar verip yapıtları ağarıncaya kadar ovduruyor. Bugün bakanlar derin izler, oyuklar, çentikler görüyor üstlerinde. Benzer bir iş bizim başımıza da gelmiştir. Halikarnas'ta bulunan ve dünyanın yedi harikasından birisi sayılan Mozole de günü geldiğinde İngiltere'ye kaçırılır. Orada, BM'nin duvarları arasına hapsedilir. Gel zaman git zaman, Oxford'da Yakın Çağlar Tarihi eğitimi gören sürgün ve gönüllü sürgün Halikarnas Balıkçısı bu işlerle uğraşmaya karar verdiğinde ve Arşipel uygarlığı kavramını geliştirdiğinde yitik Mozole'nin ardına düşer. Oturup Kraliçe'ye bir mektup yazar. O yapıt der, 'BM'nin karanlık duvarları arasında saklanmak için değil Arşipel'in mavi göğü altında, mavi denizine karşı dursun diye yapılmıştır. Lütfen onu ait olduğu ve ruhunun bulunduğu yere iade edin'. Aldığı cevapta yapıtın geri verilemeyeceği fakat arkasındaki duvarın maviye boyanacağı belirtilir. Daha kim bilir ne kadar buna benzer öykü anlatılabilir BM hakkında. Bu durum sadece onun için geçerli de değil ki. Sırada, Berlin Müzesi var, New York'ta Metropolitan var, Paris'te Louvre ve daha niceleri var. Tümü çalıntı, taşınma ve hatta gasp yoluyla getirilmiş yapıtlarla yüklü. O ülkeler bu yapıtları bir de dünyaya göstererek her yıl milyonlarca dolar kazanıyor. Ama Bergama bizden, İştar Mezopotamya'dan gitmiş kimin umurunda?

O kadar değil gerçi. Bu konuda çalışan kurumlar, uluslararası kuruluşlar, örgütler var. Direnen ülkeler hiç değilse belli bir tarihten sonra yapılan eski eser kaçaklığını bir ölçüde engelleyebiliyor. O yoldan dışarıya çıkarılmış yapıtları geri alabiliyor. Türkiye de bu yoldan birçok yapıtına kavuştu.

Suçlu bulundu: 19. Yüzyıl!
Bütün bunların altında yatan olgu 19. yüzyıl. O yüzyılda ortaya çıkan hem Hellen tutkusu, hem de Oryantalizm düşüncesi bu müzelerin bu derece gelişmesine yol açıyor. Bu anlamda müzelerin tarihi şaşırtacak derecede ilginç olgularla yüklü. Örneğin Fransızların kendi dışlarında kalan kültürlere duydukları ilgi İspanyol resminin Fransa'ya taşınması ve o ülkede oynadığı rolle anlaşılabilir. İkincisi ve daha önemlisi bu hamlenin arkasındaki isim olan Napolyon. Onun Mısır seferi bir kültür yağması gibidir. Devasa yapıtları yüklenip Fransa'ya götürüp müzelere doldurması bir başlangıçtır ama İnsanlık Müzesi'nin Afrika yapıtlarını yüklenmesi de benzeri bir adımdır. Bu türden büyük müzelerin doğurduğu en önemli sonuçlardan birisi Oryantalizmdir. Müzeler, belli bir Doğu ve geniş anlamda 'Batı dışı uygarlık' kavramının gelişmesine yol açmıştır. Bu müzelerin önemli bölümü Batı dışı uygarlık kavramının 'ilkeller' anlayışıyla bütünleşmesinde rol oynamıştır. Asıl kültürel emperyalizm budur ve bu Batı koloniyalizminin meşrulaştırılmasındaki en önemli girişimdir. 

İnsanlık mirası bir süre sonra sadece Batı mirası olarak tescil edilmiştir. O müzelerin gerçeği bu. Ama şöyle ya da böyle uygarlığın kökleri oralardaki yapıtlarda. Ben, BM'yi ilk Louis Armstrong'un okuduğu 'Sisli Bir Gün Londra'da' adlı şarkıda sevmiştim. Sonra, bundan çeyrek yüzyıl önce bir sabah kapısında dikilmiş, o gün içeri ilk giren ben olacağım diye beklemiştim. O günden beri Londra benim için biraz da BM'dir. Çevresindeki eski kitap ve antika satan küçük dükkânlar ve kahvelerdir. İçindeki yapıtların arkasındaki karanlıkları bilmeme rağmen her gezdiğimde kendimi dünyaya yeniden gelmiş gibi hissedişimi niye saklayayım?
Radikal - Hasan Bülent Kahraman

 

Temmuz 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06
07 08 09 10 11 12 13
14 15 16 17 18 19 20
21 22 23 24 25 26 27
28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Etkinlik

Mimarlık Vakfı Enstitüsü Uluslararası Yaz Okulu IV 
İstanbul 2003

12 Temmuz - 9 Ağustos 2003 Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz