Antik kentler askeri üs
Irak'ta adını bilmediğimiz birçok höyük; durmaksızın yağmalanıyor.
Yağmalar sonucu kaybedilen, yok olan bilgiyi yerine koymaya imkân yok. Adını,
dönemini, kültürünü bilmediğimiz onlarca yerleşmeyi ve insanlık
tarihindeki yerini geri dönüşü olmayan biçimde kaybediyoruz. Bu, müzelerin
yağmalanmasından daha zarar verici ve önemli çünkü yok olanın ne olduğu
hakkında hiçbir fikrimiz, hiçbir kaydımız yok.
Babil, Ur, Eridu, Girsu, Larsa, Nippur, Uruk, Ninova bir yandan Amerikan
askerlerinin karargâhına dönüşmüşken bir yandan da buralarda yağmalama sürüyor.
Gerek ören yerleri gerek müzelerdeki tahribat dehşet verici. Müzelerde kapı
yokken, masa yokken, elektrik yokken gönderilen en yeni model bilgisayarların,
elektron mikroskoplarının ne işe yarayacağını insan sormadan edemiyor.
Irak işgal altında. Kimileri ''savaş'' bitti dese de, doğru olmadığını
biliyoruz. On binlerce insan öldü ve ölmeye devam ediyor. Ancak, öldürülen,
katliama, suikasta uğrayan, işkenceye, tecavüze maruz kalan, yalnızca insan
değil... Yok edilen yalnızca insan yaşamı, insan onuru değil... Koskoca bir
geçmiş, insanlığın ortak kültür mirası da bu şiddetten nasibini alıyor.
Yedi bin yılın tüm birikimi bombalarla yerle bir edildi, Sümer'lerin
yaratıcı dehası, Asurların görkemi talanla yağmayla paralandı. İnsanlığa,
ilk yazılardan birini, ilk kanunları, ilk şehircilik planlarını ve
uygulamasını, matematik, geometri, tıp, astronomi bilimlerinde ilk buluşları
armağan eden uygarlığın izleri silindi, siliniyor.
İnsanlığın ortak değeri
Bir süre önce Bağdat Müzesi'nin talanının televizyon görüntüleriyle
dünya şaşkınlığa uğradı. Oysa şaşacak bir şey yoktu. Önceden
biliniyordu. 1991 Körfez Savaşı'nda benzeri yaşanmıştı. Olduğu var sayılan
ve bir türlü bulunamayan kitle imha silahlarına, işgal sonrasına ilişkin
çıkar hesaplarına ayrılan ilginin, dikkatin, gayretin, özenin binde biri,
sadece binde biri, insanlığın ortak değerlerini korumaya ayrılamadı.
Artık ortada bir ''insanlık suçu'' söz konusuydu. Bu insanlık suçuna
dur demek için, bu insanlık suçunun cezasız kalmaması için bir yandan da dünyanın
farklı köşelerinde çeşitli çalışmalar yapılıyor.
Dikkatler Bağdat Müzesi'nde yoğunlaşırken yağma, talan, yok etme eylemi
Mezopotamya'nın tarihi mirasında sürüyordu. Ur, Eridu, Uruk, Nippur, Babil,
Ninova...
Hâlâ da işgal kuvvetlerinin gözleri önünde sürüyor. Dünyada eski
eser piyasasında, ticari meta olarak iştah açıcı niteliğiyle elden ele
''geçmişimiz'' pazarlandıkça da sürecek...
Temmuz ayı içinde Londra'da Asurbilim ve Orta Doğu Arkeolojisi uzmanları
British Museum'da bir araya geldi. Her yıl farklı bir tema çerçevesinde gerçekleştirilen
uluslararası geleneksel yıllık konferansın 49. toplantısının bu yılki
konusu Ninova kentiydi. Konu işgalden çok önce saptanmıştı. Müzenin 250.
kuruluş yıldönümü olması ve yine müzenin ilk büyük Yakındoğu
koleksiyonunu Ninova'dan elde etmiş olması, konuyu belirleyici olmuştu.
Bu toplantıya Türkiye'den katılan arkeolog Dr. Gül Pulhan 'la Irak'taki
tarih, kültür ve arkeoloji mirasının talan ve yağmasına ilişkin bugünkü
durumu, son gelişimleri ve bulguları konuştuk.
Mezopotampa arkeolojisi
- Irak'ta olan son olaylardan sonra Mezopotamya arkeolojisi ile ilgili ilk
kez böyle büyük çaplı bir toplantı yapıldı. Senin de katıldığın bu
toplantının konusu ve amacı neydi?
Asurbilim ve arkeoloji toplantısının Irak'taki arkeolojik mirasın başına
gelen felaketlerden arınmış olarak yapılmasına olanak yoktu. Nitekim, beş
gün süren toplantının ilk gün öğleden sonrası Iraklı ve Batılı bilim
adamlarının müzeler ve ören yerleri ile ilgili tespit ve değerlendirmelerine
ayrılmıştı. Bu kadar kalabalık bir kadronun çok yeni bilgilerle ve fotoğraflarla
kamuoyunun karşısına ilk çıkışıydı. Bu panel konferansa katılma
talebini rekor düzeyde arttırmıştı. Ne yazık ki British Museum'un bu aşırı
katılım talebine cevabı paneli daha çok kişinin izleyebileceği bir hale
getirmek değil, insanları yer yok diyerek geri çevirmek oldu. Yaklaşık 600
kayıtlı katılımcı vardı ki bu sayı genelde 300-400 civarındadır.
Konferansın önceden planlanmayan ama son gün sabah ortaya çıkan sürprizi
ise Bağdat Müzesi talanını Amerikan ordusu adına soruşturan savcı Albay
Matthew Bogdanos 'un konferansa gelişi ve bir brifing vermeseydi.
- Sözünü ettiğin 'Talan ve Sonrası: Irak'ın Kaybolan Mirası' panelinde
neler tartışıldı?
PULHAN - Iraklı ve Batılı bilim adamları. Kimi Irak'tan bir gün önce dönmüş
ve notlarını dahi düzenleyememiş arkeologlardı. Fotoğraflar eşliğinde
bulgularını, arkeolojik yerleşmelerin, müzelerin, üniversitelerin, kütüphanelerin,
resim ve heykel koleksiyonlarının başına gelenleri, yani acı gerçekleri,
sayılar ve somut bilgiler vererek anlattılar.
Konuşmacılar arasında olan Dr. John Curtis , British Museum'un Yakın Doğu
Koleksiyonu küratörü ve talandan sonra Bağdat Müzesi'ne ilk giden Batılılardan
biri. Dr. Donny George Youkhana , Bağdat Müzesi Araştırma Müdürü ve Bağdat
Müzesi'nin dünyaya sunulan yüzü. İkisi, müzenin fotoğraflarını gösteren
ve felaketin boyutunu dünyaya anlatan ilk uzmanlardandı.
Donny George...
Sonradan Donny George'la ilgili talana karıştığı ya da dünya kamuoyunu
bilinçli olarak yanılttığı iddiaları ortaya atıldı. Çok yumuşak bir
ses tonuyla mükemmel bir İngilizce konuşuyor.
Fakat o kadar şişman ki Irak'ta her şeyin bu kadar kötü olduğu bir dönemde
bu kadar refah içinde olduğu görüntüsü iyi bir izlenim bırakmıyor doğrusu.
Bağdat Müzesi'nin müdiresi Dr. Nawala al-Mutawalli isminde otuzbeş-kırk
yaşlarında bir Asurbilimci. Nawala üç aydır başını örtmeye başlamış
ve kamuoyu önünde yaptığı konuşmalarda, basın toplantılarında vs. İngilizce
konuşmayı reddediyor. Aslında gayet iyi İngilizce konuşuyor ve bu tavrı özel
sohbetler için geçerli değil. Nawala'nın büyük bir travma içinde olduğunu
onu tanıyanlar kulağımı fısıldadı. Bu insanlar kendi gündelik hayatlarındaki
bütün güçlüklere ve acılara rağmen müzedeki işlerini bihakkın yerine
getirmeye çalışıyorlar. Müzede elektrik, su yok. Havalandırma çalışmıyor.
130 ofisin hiçbirinde bir tek eşya kalmadığı gibi kapılar dahi sökülüp
götürülmüş. Ve dünya onlardan bir an önce envanter listeleri, sayılar,
resimler, bilançolar hazırlamalarını bekliyor.
Eski Eserler Genel Müdür Vekili Rabi al Qaisi , Bağdat Müzesi binasının
yağmadan sonra yakılmasının da planlandığını ama Koalisyon güçlerinin
bunu önlediğini söyledi. Kültür Bakanlığı danışmanı arkeolog Dr.
Muayyed Said Damerji , arkeoloji dışındaki kayıplardan da söz etti. Örneğin
4000 tablo bıçakla parçalanarak yok edilmiş. Milli arşivin bir bölümü
yakıldı. Osmanlı ve İngiliz Kraliyet dönemi kayıtları artık yok. Milli Kütüphane'nin
yüzde 30'u yani üç milyon kitaptan bir milyonu kurtulmuş durumda. Kitapların
bir kısmı yanmış, bir kısmı da sokaklarda, yerlerde pazarlanmaya çalışılıyor.
Kesin hasar bilinmiyor
- Peki, kesin hasar biliniyor mu?
PULHAN - Bu soruya evet demek imkânsız. Bağdat Müzesi'nin yağmalanmasıyla
(9-13 Nisan) sembolize olan kültür kıyımının hasar ve durum tespiti için
uzmanlardan oluşan ekipler nisan sonundan itibaren Irak'a gitmeye başladı.
UNESCO, birincisi mayıs ortasında, ikincisi haziran sonunda iki inceleme
gezisi düzenledi.
National Geographic dergisi yine uzman arkeologlardan oluşan bir ekiple
hasar tespitine haziranda gitti. National Geographic Film Ekibi, Bağdat Merkez
Bankası'nın kasa dairesindeki suyu boşalttırarak ve bombardıman molozlarını
kaldırarak oraya saklanmış olan müze eserlerinin, özellikle hakkında çok
spekülasyon yapılan Nimrud hazinelerinin yerinde ve sağlam olarak kaldığını
ilk kez tespit etti.
Bu gezinin kısa raporlar yayımlandı... Şu sıralar British Museum'dan
birkaç uzman Bağdat'ta ve Babil'de çalışıyorlar ve gelen yardımların
koordinasyonunu sağlamaya çalışıyorlar.
Cumhuriyet - Zeynep Oral
|