Koruma(ma) bilinci oluşma(ma)sı
Tüm dünya ulusları (Türkiye dahil) kültür varlıklarını insanlığın
ortak kültür mirası olarak kabul edip o bilinçle bu değerleri koruyup, yaşatıp
geleceğe taşıma uğraşı verirken biz tarihsel ve doğal çevreyi yıkmak,
yakmak, bozmak, tahrip etmek ve kirletmek için elimizden geleni yapıyoruz.
Bilinç, insanın kendisini ve çevresini tanıma, kavrama ve bilme
yetisidir. Bilinç insan beyninin özel bir işlevidir. İşte insan bu bilinçle
insanlaşma eylemini gerçekleştirmiştir.
Tarih bilinci oluşmayan bir insanda ne ulusal bilinç, ne yurtseverlik
bilinci, ne de evrensel bilinç olur. Hele tarih bilincine ulaşamayan toplumlar
insanlığın evrim sürecine katılamayacakları gibi, gelenekçilikle-ilericilik,
eski değerlerle-yeni değerler arasında bocalayıp kalırlar. Dünyadaki gelişim
ve değişime ayak uyduramazlar.
On bin yıldan beri sürekli yerleşme gören ve pek çok uygarlığa sahne
olan yurdumuz, dünya uygarlık tarihinde ''Uygarlıklar Ülkesi'' olarak
bilinmektedir. Uluslar üzerinde yaşadıkları toprakların tarihini, geçmişini,
uygarlık tarihindeki yerini, dünya uygarlığına katkılarını bilmek
zorundadırlar. İşte, ancak o zaman o topraklara daha iyi nüfuz edebilir ve o
toprakların gerçek sahipleri olabilirler. Ve yine ancak o zaman uygar dünyanın
saygın bir üyesi olabilirler. Aksi takdirde o topraklar üzerinde yaşayan
canlı bir ölüden farklı olamazlar.
İşte o bilinçsizlik nedeniyledir ki, on yüzyıldan beri üzerinde yaşayıp
da sahip çıkamadığımız bu topraklara ait binlerce kültür varlığı
(tarihi eser) son iki yüz yılda talan edilerek dünyanın dört bir yanına taşınmış
ve bugün bu değerler anavatanlarından uzak yabancı ülkelerdeki müze,
galeri, sergi salonu, özel koleksiyon vb.'de yer almakta ve o mekânları süslemektedirler.
Ne yazık ki, bu konudaki ilgisizlik ve duyarsızlık günümüzde de sürmektedir.
'Arkeoloji Bilimi' ülkemizin yüz akıdır
Kültür ve doğa varlıklarının zenginliği bakımından dünyanın en önde
gelen ülkeleri arasında yer alan, ancak ne yazık ki, tarih ve çevre bilinci
fukarası ülkemizde acıklı, acıklı olduğu kadar da gülünç olan bir oyun
sergilenmektedir. Güzel İzmir'in şirin ilçesi Foça'da kazı yapan Prof. Dr.
Ömer Özyiğit 'in bu yılki kazı izninin Bakanlar Kurulu tarafından
durdurulmasına sevinen Foça Belediye Başkanı'nın, bu haberi vatandaşlara müjdelediği
ve ayrıca ''lokma döktürdüğü'' haberini basından hayretle, ibretle ve üzülerek
okuduk. Bir kentin tarihini, kültürünü, çevre değerlerini korumaktan
birinci derecede sorumlu olan bir kişinin böyle bir davranışta bulunması
uygar olmanın ayıbıdır. Unutmayalım ki ''Arkeoloji Bilimi'' ülkemizin
uluslararası boyuttaki yüz akı, övünç nedeni ve tanıtım kaynağıdır. Tüm
dünya ulusları (Türkiye dahil) kültür varlıklarını insanlığın ortak kültür
mirası olarak kabul edip o bilinçle bu değerleri koruyup, yaşatıp geleceğe
taşıma uğraşı verirken, biz tarihsel ve doğal çevreyi yıkmak, yakmak,
bozmak, tahrip etmek ve kirletmek için elimizden geleni yapıyoruz. O
nedenledir ki, tarih ve çevre bilinci oluşmayan kişi ve toplumlardan, kültür
ve doğa varlıklarını koruma ve bu değerlere sahip çıkma yönünde olumlu
bir davranış beklemek biraz saflık olur.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de ormanlara ve doğal SİT alanlarına
yönelik olumsuzluklar sürmektedir. Unutmayın, yakında sıra tarihsel,
kentsel ve arkeolojik SİT alanlarına gelecek. Rant uğruna kamu arazileri açıkça
yağmalanmaktadır. Yasaların, kuralların ve hukukun hiçe sayıldığı ve
ciddiye alınmadığı bir ortam yaşanmaktadır. ''Ben yaptım oldu'' mantığı
gün geçtikçe hızla yerleşmekte ve her tarafı örümcek ağı gibi
sarmaktadır..
Tarihsel ve doğal çevre bilincinin gelişmemesi ve yerleşmemesi nedeniyle
bugün ülkemizde hem tarihi çevre, hem de doğal çevre bozulmakta ve yok
edilmektedir. Bozulan doğal çevrenin yeniden kazanılması belki zamanla olası,
ancak bozulan ve yok edilen tarihi çevrenin geri gelmesi olası değildir. Böylece,
ne olduğunun ayırdına bile varmadan bilinçsizce yok ettiğimizin, yurdumuzun
geleceğine ışık tutacak olan tarihi ve geçmişi olduğunu unutmayalım.
Cumhuriyet - Ali Kılıçkaya
|