Kars'ın heykelleri tedirgin
Binyılların Anadolu uygarlıklarını Kafkas kültürleriyle buluşturan
Kars için kim bilir kaç yazı yazdım... ''Kayırıyor'' denilmesin diye de
arayı açmaya çalışıyorum...
Ancak, Kars öylesine üzerine gidilmesi gereken olaylar yaşıyor ki, bu özeni
sürdürmek anlamsızlaşıyor... Nitekim son olarak da kente sanat sevgisiyle
dikilen ''heykelleri'' parçalamaya başladılar... Aynı sevginin o güzelim
tarihsel mimarisini yok etmeye çalışan kafalar, şimdi de bu peyzajın adeta
''yavuklusu'' olan heykellere saldırıyorlar...
Dahası, böylesi bir çağdaş uygarlık örneğini gösteren yerel yönetim
anlayışını da ''siyasi transferlerle'' sona erdirmeye niyetlenmişler...
Kent siluetine ''rantın ve gericiliğin'' betonlaşmış çirkinliği yerine
''insan yaratıcılığının'' kimlikli zarafetini kazandıracak heykelleri yıllardır
dışlayan ''dinci-muhafazakâr'' lar, şimdiki iktidar olanaklarını da
belediyenin parasal kaynaklarını güçlendirmek yerine ''kendilerine bağlamak''
için kullanıyorlar...
Baltık'tan Kafkaslar'a
Olana bitene geçmeden önce, kimi yazılarımda da anımsattığım ''kent ve
heykel kültürü'' örneklerini kısaca yinelemeliyim...
Kars'taki ''Rus'' yapısı (1870-1910) sivil ve anıtsal binalar, kuzeyde St.
Petersburg 'dan Kafkasya'daki Tiflis, Bakû ve Erivan 'a kadar uzanan ''Baltık''
mimarisinin Türkiye 'deki örnekleri... Bizzat bunlar da zaten ''heykelsi
binalar'' olduklarından, yine aynı kentlerde sayısız heykelin caddeleri,
meydanları bezemesiyle birlikte ''her iki sanat'' ortaklaşa olarak dünyanın
belki de en zarif kent dokularını yaratmışlar...
Örneğin St. Petersburg'daki efsanevi ''beyaz geceler'' ile kentin tüm
parklarında, köprü başlarında ve en kuytu köşelerinde bile bu gecelerde
''sarhoşların sırdaşı'' olan 2500 heykel birbirlerinden ayrılamazlar... Üstelik,
2. Dünya Savaşı'ndaki Alman kuşatmasında kent halkının onları toplayıp
su kanallarının içine atmalarıyla kurtuldukları bombardımanın anılarını
da aynı parklarda yeniden açmış birer ''barış çiçeği'' gibi gelecek kuşaklara
taşıyarak...
Kars'la gönül bağları bulunan Bakû'daki Azeri edebiyatı ve müziğinin
hemen tüm emektarlarına ait ''yüzlerce'' heykel de bunların önünden ''segâh''
ya da ''bayati'' okuyarak geçen âşıkların, sevgilileriyle birlikte kentleri
için de besledikleri duygularıyla bütünleşirler... Azeriler, meydanlar
yetmiyormuş gibi, binaların cephelerini bile heykellerle donatmışlar. Üstelik
bina ve heykeli ''birlikte tasarlamış'' lar, mimar ve heykeltıraş birlikte
yaratmışlar...
Unutulmaz gerilikler
İşte böylesi bir kültürün ''mirasçısı'' olan Kars'ta, aynı uygarlığın
bu kentimizde de güçlenmesi için dikilen heykelleri neden kırıyorlar?...
Gerçi, ''heykel düşmanlığı'' bizim için yeni ve şaşırtıcı bir
durum değil... Hemen anımsadıklarım, Tophane Parkı'ndaki ikide bir eli kolu
kırılan ''İstanbullu İşçi'' heykeli ya da Samsun 'daki İlk Adım anıtının
''çıplak gençleri'' yüzünden başına gelenler; yine benzer gerekçeyle
''heykele tüküren'' birinin Başkent 'imize hâlâ ''belediye başkanı''
olabilmesi; yıllardır sayısız Atatürk büstüne yapılan saldırılar.. en
az Kars'taki kadar unutulmaz kültür düşmanlıkları...
Ne var ki, Kars'ın aydınlık geçmişine ve çağdaş yaşam geleneklerine
bakıldığında, bu saldırı, ''bulunulan kente ve kültürüne yakışmayan''
bir hareket olarak da yürek burkuyor...
Siyasetin 'darbesi'
Olaydan birkaç hafta önce Kars'tayken, bu kez zaman ayırıp tüm heykellerin
fotoğrafını çekmiştim... Şimdi yerinde ''enkazı'' bulunan ''Dört Mevsim
Kadın Heykeli'' nin önünde dururken de bana rehberlik eden Alican Alibeyoğlu
'na demiştim ki: ''Arkadaki tarihi binayla birlikte sanki bir Bakû fotoğrafı
çıkacak...''
Aynı günlerde, belediye yönetimine ''muhalif'' bir yerel siyasetçinin de
ana caddenin köşesine konulmuş çok güzel ''at'' la birlikte ''arslan'' ve
''fil'' heykellerine; ''Burası Afrika mı?'' diye karşı çıktığını söylediler...
Bu garip mantığa karşı; ''Afrika'da heykellerine gerek yok, zaten asılları
var...'' dedimse de içimde bir burukluk oluştu... ''Eğer'' diye düşündüm;
''bu anlayış belediyeye seçilirse, Leningradlılar gibi heykelleri kurtarmaya
bile fırsat tanımadan yok edebilirler...''
İşte şimdi kentin en narin heykellerinden biri için seçimleri bile
beklemediler... Dahası, bu güzelliği kente kazandıranı da ''kendilerine
benzetmek'' için, iktidar olanaklarını ''siyasi transfer'' le kullanmak amacındalar...
Kars'taki, örneğin bir ''Leyla ile Mecnun'' heykeli de eminim ki saldırı sırasının
kendisine gelme olasılığından değil, işte bu ''sevgi yoksunu'' politikanın
kenti tutsak alabilecek ''siyasi darbesine'' karşı sanki günlerdir ''hüzünlü''
bir bekleyiş içinde...
Ancak inanıyorum ki, uygar Karslılar bu ilkelliğe de ''heykelsi
kentlerine'' yakışan bir zarafet içinde ders vereceklerdir...
Örneğin, hemen 30 Ağustos'ta, sonra 29 Ekim'de ve ardından da 30
Ekim'deki ''Kars'ın Kurtuluşu Bayramı'' nda, Dört Mevsim'in kalpleri kırılmış
kadınlarına ''karanfiller'' atıp, kentteki diğer tüm heykelleri de ''güllerle
ve çiçeklerle'' bezesinler...
Bunun önderliğini de ''Kars Kent Konseyi'' yapsın; sanatın ve çağdaşlığın
düşmanlarını, ''Cumhuriyet bilinci'' içinde utandırsın...
Cumhuriyet
|