reklam

07 Ağustos 2003 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

Kars'ın heykelleri tedirgin

Binyılların Anadolu uygarlıklarını Kafkas kültürleriyle buluşturan Kars için kim bilir kaç yazı yazdım... ''Kayırıyor'' denilmesin diye de arayı açmaya çalışıyorum...

Ancak, Kars öylesine üzerine gidilmesi gereken olaylar yaşıyor ki, bu özeni sürdürmek anlamsızlaşıyor... Nitekim son olarak da kente sanat sevgisiyle dikilen ''heykelleri'' parçalamaya başladılar... Aynı sevginin o güzelim tarihsel mimarisini yok etmeye çalışan kafalar, şimdi de bu peyzajın adeta ''yavuklusu'' olan heykellere saldırıyorlar...

Dahası, böylesi bir çağdaş uygarlık örneğini gösteren yerel yönetim anlayışını da ''siyasi transferlerle'' sona erdirmeye niyetlenmişler... Kent siluetine ''rantın ve gericiliğin'' betonlaşmış çirkinliği yerine ''insan yaratıcılığının'' kimlikli zarafetini kazandıracak heykelleri yıllardır dışlayan ''dinci-muhafazakâr'' lar, şimdiki iktidar olanaklarını da belediyenin parasal kaynaklarını güçlendirmek yerine ''kendilerine bağlamak'' için kullanıyorlar...

Baltık'tan Kafkaslar'a
Olana bitene geçmeden önce, kimi yazılarımda da anımsattığım ''kent ve heykel kültürü'' örneklerini kısaca yinelemeliyim...

Kars'taki ''Rus'' yapısı (1870-1910) sivil ve anıtsal binalar, kuzeyde St. Petersburg 'dan Kafkasya'daki Tiflis, Bakû ve Erivan 'a kadar uzanan ''Baltık'' mimarisinin Türkiye 'deki örnekleri... Bizzat bunlar da zaten ''heykelsi binalar'' olduklarından, yine aynı kentlerde sayısız heykelin caddeleri, meydanları bezemesiyle birlikte ''her iki sanat'' ortaklaşa olarak dünyanın belki de en zarif kent dokularını yaratmışlar...

Örneğin St. Petersburg'daki efsanevi ''beyaz geceler'' ile kentin tüm parklarında, köprü başlarında ve en kuytu köşelerinde bile bu gecelerde ''sarhoşların sırdaşı'' olan 2500 heykel birbirlerinden ayrılamazlar... Üstelik, 2. Dünya Savaşı'ndaki Alman kuşatmasında kent halkının onları toplayıp su kanallarının içine atmalarıyla kurtuldukları bombardımanın anılarını da aynı parklarda yeniden açmış birer ''barış çiçeği'' gibi gelecek kuşaklara taşıyarak...

Kars'la gönül bağları bulunan Bakû'daki Azeri edebiyatı ve müziğinin hemen tüm emektarlarına ait ''yüzlerce'' heykel de bunların önünden ''segâh'' ya da ''bayati'' okuyarak geçen âşıkların, sevgilileriyle birlikte kentleri için de besledikleri duygularıyla bütünleşirler... Azeriler, meydanlar yetmiyormuş gibi, binaların cephelerini bile heykellerle donatmışlar. Üstelik bina ve heykeli ''birlikte tasarlamış'' lar, mimar ve heykeltıraş birlikte yaratmışlar...

Unutulmaz gerilikler
İşte böylesi bir kültürün ''mirasçısı'' olan Kars'ta, aynı uygarlığın bu kentimizde de güçlenmesi için dikilen heykelleri neden kırıyorlar?...

Gerçi, ''heykel düşmanlığı'' bizim için yeni ve şaşırtıcı bir durum değil... Hemen anımsadıklarım, Tophane Parkı'ndaki ikide bir eli kolu kırılan ''İstanbullu İşçi'' heykeli ya da Samsun 'daki İlk Adım anıtının ''çıplak gençleri'' yüzünden başına gelenler; yine benzer gerekçeyle ''heykele tüküren'' birinin Başkent 'imize hâlâ ''belediye başkanı'' olabilmesi; yıllardır sayısız Atatürk büstüne yapılan saldırılar.. en az Kars'taki kadar unutulmaz kültür düşmanlıkları...

Ne var ki, Kars'ın aydınlık geçmişine ve çağdaş yaşam geleneklerine bakıldığında, bu saldırı, ''bulunulan kente ve kültürüne yakışmayan'' bir hareket olarak da yürek burkuyor...

Siyasetin 'darbesi'
Olaydan birkaç hafta önce Kars'tayken, bu kez zaman ayırıp tüm heykellerin fotoğrafını çekmiştim... Şimdi yerinde ''enkazı'' bulunan ''Dört Mevsim Kadın Heykeli'' nin önünde dururken de bana rehberlik eden Alican Alibeyoğlu 'na demiştim ki: ''Arkadaki tarihi binayla birlikte sanki bir Bakû fotoğrafı çıkacak...''

Aynı günlerde, belediye yönetimine ''muhalif'' bir yerel siyasetçinin de ana caddenin köşesine konulmuş çok güzel ''at'' la birlikte ''arslan'' ve ''fil'' heykellerine; ''Burası Afrika mı?'' diye karşı çıktığını söylediler... Bu garip mantığa karşı; ''Afrika'da heykellerine gerek yok, zaten asılları var...'' dedimse de içimde bir burukluk oluştu... ''Eğer'' diye düşündüm; ''bu anlayış belediyeye seçilirse, Leningradlılar gibi heykelleri kurtarmaya bile fırsat tanımadan yok edebilirler...''

İşte şimdi kentin en narin heykellerinden biri için seçimleri bile beklemediler... Dahası, bu güzelliği kente kazandıranı da ''kendilerine benzetmek'' için, iktidar olanaklarını ''siyasi transfer'' le kullanmak amacındalar... Kars'taki, örneğin bir ''Leyla ile Mecnun'' heykeli de eminim ki saldırı sırasının kendisine gelme olasılığından değil, işte bu ''sevgi yoksunu'' politikanın kenti tutsak alabilecek ''siyasi darbesine'' karşı sanki günlerdir ''hüzünlü'' bir bekleyiş içinde...

Ancak inanıyorum ki, uygar Karslılar bu ilkelliğe de ''heykelsi kentlerine'' yakışan bir zarafet içinde ders vereceklerdir...

Örneğin, hemen 30 Ağustos'ta, sonra 29 Ekim'de ve ardından da 30 Ekim'deki ''Kars'ın Kurtuluşu Bayramı'' nda, Dört Mevsim'in kalpleri kırılmış kadınlarına ''karanfiller'' atıp, kentteki diğer tüm heykelleri de ''güllerle ve çiçeklerle'' bezesinler...

Bunun önderliğini de ''Kars Kent Konseyi'' yapsın; sanatın ve çağdaşlığın düşmanlarını, ''Cumhuriyet bilinci'' içinde utandırsın...
Cumhuriyet

 

Ağustos 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03
04 05 06 07 08 09 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Yarışma

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz