Ormanlarımız elden gidiyor!
Ülkemizin bitki örtüsü ve iklimi, orman yangınlarının çıkması ve
yayılması açısından maalesef çok müsait. Buna bir de bazı vatandaşlarımızın
dikkatsizliği, kısa yoldan arazi kazanma alışkanlığı ve talancılığı
eklersek ortaya vahim bir tablo çıkıyor.
Daha da vahimi, görevi, orman alanlarını korumak ve artırmak olan hükümetlerin
uygulamaları. 'Orman vasfını yitiren araziler' uydurmacasıyla ormansızlaştırma
hızla uygulamaya konuluyor. Deniyor ki, nasıl olsa arazi orman değil, o zaman
satalım. Neden hükümet şunu söylemiyor: 'Türkiye hızla çölleşiyor.
Orman alanlarını artırmamız gerekli. Bunun için ulusal bir kampanya başlatıyoruz.
Herkesi ağaç dikmeye çağırıyoruz. Orman vasfını yitirmiş arazileri
yeniden orman haline getiriyoruz'.
Ormanlarımızı ulusal bir değer olarak değil, 'rant kaynağı' gören
anlayışlardan bunu beklemenin anlamsız olduğunu biliyorum. Ama yine de
yazmadan edemiyorum.
'Yaş kesenin, başın keserim'
Osmanlı İmparatorluğu, 'yaş kesenin, başın keserim' prensibi ile
ormanları koruyabilmişti. O zamandan bugüne pek anlayış değişikliği
olmadı. Neden mi? Eğitim düzeyimizi yükseltemediğimiz gibi, 'yap, yaptığın
yanına kar kalır' anlayışını silemedik de ondan.
Şimdilerde hükümetin TBMM'den geçirdiği yasanın referanduma götürülmesi
tartışılıyor. Bu noktada kaygılarım var. Birincisi, kısa yoldan 'avanta'
elde etmeye alıştırılmış bir toplumun buna dur diyeceğinden şüpheliyim.
Umarım yanılırım. İkincisi, yapılacak referandumun sonucu AKP'nin istediği
gibi olursa, o zaman durdur durdurabiliyorsan. Fütursuzca hareket edilmesi olası.
Üçüncüsü, referandum, Cumhurbaşkanının güven oylaması gibi
sunulabilir. Böylece Cumhurbaşkanlığı makamının baskı altına alınıp
pasifleştirilmesinin zemini yaratılabilir.
Gelelim orman yangınlarını söndürmeye
Bugüne kadar hiçbir hükümet orman yangınları ile mücadele için köklü
bir tedbir alamadı ve ciddi bir yangın söndürme sistemi kuramadı. Orman
Bakanlığı'nın yangın söndürme personeli taşıyan helikopterleri ve THK'nın
800-900 litre su taşıyabilen birkaç az yetenekli uçağı ile orman yangınlarıyla
mücadele maalesef mümkün değil. TSK'nın yaz aylarında bu maksatla verdiği
C-130 tipi iki uçak da olmasa, ciddi ve yeterli bir orman yangını önleme teşkilatımız
yok gibi.
Fransa'da çıkan orman yangınlarını ve bu yangınlara havadan müdahaleyi
izledik. Kocaman uçaklar tonlarca suyu bir anda yangın bölgesinin üstüne boşaltıyor.
Ortaya çıkan su buharı oksijen alımını keserek bir anda çok geniş bir bölgeye
yayılmış yangını durduruyor.
Akdeniz'de sahili olan Türkiye hariç tüm Avrupa ülkelerinin elinde denize
veya göllere inerek birkaç dakika içerisinde 6-7 ton su yükleyebilen ve bunu
yangın bölgesine dökebilen özel uçaklar mevcut. Bu tip uçaklardan
Fransa'da 11, Yunanistan'da 22, İtalya'da 16, İspanya'da 22, daha yeni ortaya
çıkan Hırvatistan'da ise 5 adet mevcut. Fiyatları da öyle ahım şahım bir
şey değil. Boğaz'da orta boy bir yalı fiyatına. BDDK'nın el koyduğu
bankaların sahiplerinden bir tanesinin büyük bir yalısı ile bu uçaklardan
2-3 tane almak mümkün.
Sonuç ortada, ciddi bir anlayış dönüşümüne ihtiyacımız var. İlk adım
olarak şöyle bir uygulama başlatılabilir: Her öğrenciye okuldan mezun
olabilmesi için 'ağaç dikme ve ağaca bakma sorumluluğu' getirilebilir. Böylece
çocuklara doğa, toprak ve vatan sevdirilebilir. Böylece kendisiyle barışık
bir kuşak yaratabiliriz.
Bu önerim ne derece dikkate alınacak merak ediyorum...
Akşam - Yavuz Gökalp Yıldız
|