Çatalhöyük’ün son 10 yılı
Tarihteki en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Çatalhöyük'teki
arkeolojik kazılar devam ediyor. 1961 yılında James Mellaart tarafından başlatılan
kazılar şu sıralarda İngiliz arkeolog Ian Hodder başkanlığındaki ekip
tarafından südürülüyor. Kazılardan elde edilen zengin bilgiler 6 ciltlik
bir raporda toplandı. Ayrıca bilgilere www.catalhoyuk.com
adresindeki internet
sitesinden de ulaşmak mümkün.
Konya Ovası’nda, Ankara’nın 250 km güneybatısında yer alan Çatalhöyük,
1961-1965 yılları arasında James Mellaart tarafından yapılan ilk kazılardan
elde edilen bulgularla uluslararası üne kavuştu. Tarihteki en eski yerleşim
birimlerden Çatalhöyük, 9.000 yıl önce 13 hektar genişliğinde ve 8.000 nüfuslu
bir şehirdi. Çok yüksek sayıda ve çeşitte sanat eserinin bulunması, Çatalhöyük’te
yapılan kazıların en ilginç sonucu olarak göze çarpıyor.
Avlanan ve vahşi hayvanları kızdıran insanlar, “Ana Tanrıça”
heykelleri, başsız cesetleri gagalayan akbaba imgeleri, duvarlarda dikey sıra
halinde boğa başları, karşılıklı kabartma leopar heykelleri ve volkanın
patladığı bir şehrin duvar resmi bu eserlerden bir kısmını oluşturuyor.
Daha önce bu kadar ilkel ve aynı zamanda da gelişmiş bir uygarlık kalıntısı
bulunmamıştı. Çatalhöyük kazıları, sadece Mezapotamya ve Levant’ta değil,
İç Anadolu’da da karmaşık tarımsal toplumların varlığını sürdürdüğünü
ve uygarlığın doğduğunu ortaya çıkardı.
Kazılar 90'LI Yıllarda Yeniden Başladı
Çatalhöyük Araştırma Projesi, “sakladığı” değerli bilgiler
nedeniyle dünya arkeolojisinde önemli bir yere sahip. Çatalhöyük’te kazıların
tekrar başlatılması amacıyla 1990’ların başında uluslararası bir ekip
oluşturuldu. Yeni kazı çalışmaları 1993 yılında Stanford Üniversitesi
Arkeoloji Profesörü Ian Hodder yönetiminde başlatıldı. Ancak Hodder ve
ekibi 10 yıl önce Çatalhöyük’e geldiğinde iç açıcı bir manzarayla
karşılaşmadılar. Bütün çukurlar erozyondan dolayı dolmuştu ve eski
duvarları çim kapladığından bölgede görülecek çok az şey vardı.
Erozyon kazı yapılmamış binaları çökertmiş duvar boyaları zarar görmüştü.
Neredeyse hiçbir ziyaretçi veya turist yoktu; sadece alanın etrafında bir çit
ve nöbetçi kulübesi kalmıştı.... Kısacası, bölgede görülecek hiçbir
şey yoktu.
Dönemin Kültür Bakanlığı ve Ankara’daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü
3 hedef belirledi. Birincisi arkeoloji bilimin en yeni tekniklerini kullanarak
alana ve sanat eserlerine ışık tutmak. İkincisi erozyonu durdurmanın,
binaları, duvar sıvalarını, kabartma ve resimleri muhafaza etmenin yollarını
bulmak. Üçüncüsü ise Çatalhöyük’ü turizm açısından cazibe merkezi
yapmak.
Uluslararası Bilim Grubu
Hedefleri gerçekleştirebimek için öncelikle Konya, Çumra ve Küçükköy’deki
yerel halkla verimli bir işbirliği kurmak gerekiyordu. Ayrıca uluslararası
bir bilim adamı grubu oluşturulmalı ve önemli miktarda fon bulunmalıydı.
İngiltere’den Cambridge ve Londra Üniversiteleri, Amerika’dan Stanford,
California (Berkeley) ve Ohio Üniversiteleri ile Minnesota Bilim Müzesi,
Yunanistan’dan Selanik Üniversitesi, Polonya’dan Poznan Üniversitesi, Türkiye’den
ODTÜ ile İstanbul ve Ankara Üniversiteleri ve son olarak da İsveç’ten Güney
Afrika’ya kadar birçok ülkeden bireysel araştırmacıların katılımıyla
çok nitelikli bir kazı ekibi oluşturuldu. Avrupa Birliği ve Amerika ile İngiltere
araştırma konseyleri gibi pek çok uluslararası kurumdan fonlar sağlandı.
Halen, Boeing ve Koçbank ana sponsor, Shell uzun dönemli sponsor, Thames Water
ve IBM ise sponsor olarak projeye destek veriyor.
Ömer Koç bireysel, Reşit Ergener tarafından kurulan Çatalhöyük Dostları
ise grup olarak Çatalhöyük Araştırma Projesi’ne önemli katkı sağlıyor.
Proje kapsamında, Mellaart’ın önceki çalışmalarını gerçekleştirdiği
tepenin güneybatı alanı dışındaki yerlerinde de kazılar başlatıldı. 23
ülkeden 800 bilim adamının katılımıyla toplam 36 ay kazı yapılan 10 yıllık
araştırma döneminde, 6 farklı alanda, 92 ev, 526 heykelcik ve pek çok duvar
resmi bulundu. 1999 yılındaki çalışmalarda ilk defa MÖ 7.400 yılından bu
yana bölgede insanların yaşadığı ortaya çıkarıldı. Kuzey alanda yapılan
çalışmalar höyüğün tamamının, Mellaart’in keşfettiği gibi inceden
inceye inşa edilmiş binalardan oluştuğunu gösterdi. Sembolik ve ritüel süslemelerle
zenginleştirilmiş binalar, bölgeyi daha da olağanüstü kıldı. Polonyalı
ekip höyüğün üst bölümünde yaptığı kazılarda, alanın sonlarına doğru
MÖ 6.200 yılından kalma binalar keşfetti. Çatalhöyük’ün içindeki eski
nehrin diğer tarafında yer alan Kalkolitik Çağa (Bakır Devri) ait tepede
yapılan kazılar, Çatalhöyük halkının buraya, asıl alanı oluşturan
neolitik tepeyi terk ettikten sonra yerleştiğini ortaya çıkardı.
Bilgiler İnternet Sitesinde
Dünyanın dört tarafından bilim adamları, kazı bulguları üzerinde en
modern arkeolojik teknikleri kullanarak yaptıkları analizlerde çarpıcı sonuçlara
ulaştı. Mellaart’ın keşfettiği binalar, sadece ritüel tapınaklar ve
mezarlıklardan ibaret değildi. Bu binalar aynı zamanda insanların evleriydi.
Bölgede yaşayan insanlar, günlük işlerini, atalarının mezarlarından
birkaç santimetre uzakta sürdürüyorlardı. Analizler, dönem insanlarının
sığırlarını evcilleştirmediğini, bataklıkta yaşadığını, ürünlerini
bölgeden 10 kilometre uzağa ektiklerini, Nil Nehri’nden sepet ve
Kapadokya’dan doğal cam ithal ettiklerini, ateş dumanını içinde tutan
odalarda yaşadıklarından yaşlandıklarında ciğerlerinin karbonla dolduğunu,
ölülerin akbabalar tarafından yenilmeden gömüldüğünü, kadın ve
erkeklerin eşit yaşam sürdüğünü, yapılan sanat eserlerinin bir kısmının
atalarının korunmasına adandığını ve başka birçok olayı gösteriyordu.
Derlenen zengin bilgiler 6 ciltlik bir raporda toplandı ve www.catalhoyuk.com
adresindeki internet sitesi üzerinden kullanıma sunuldu.
İkinci hedef, bölgedeki binaları ve duvar boyalarını korumaktı.
Pensilvanya, Londra ve Cardiff üniversitelerinin oluşturduğu büyük bir
ekibin önderliğinde muhafaza laboratuvarları kuruldu. (Çatalhöyük Kazı
Evi bünyesinde halen 7 laboratuvar bulunuyor). Muhafaza grubu, öncelikle çamurdan
yapılan Çatalhöyük evlerinin üstleri örtülü olduğu sürece sabit kalıp
kaymamasını sağlayacak bir yöntem buldu. Ekip daha sonra duvar boyalarının
korunmasını sağlayacak kimyasal yöntemler keşfetti. Ayrıca, duvarları ve
resimleri müzelere taşıyabilecek makineler tasarladı. Bu yöntemler
sayesinde korunan ve taşınan bazı duvar resimleri halen Konya Müzesi’nde
sergileniyor.
Üçüncü hedef ise bölgeyi yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekecek
bir alana dönüştürmekti. Bu doğrultuda oluşturulan “Kazı Alanı Yönetim
Planı”, Avrupa Birliği’nden alınan fon ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
desteğiyle geliştirildi. Kazı bölgesinde bir Ziyaretçi Merkezi kuruldu.
Turistlerin ziyaret etmesi için tipik bir Çatalhöyük evi yapıldı. Tepenin
kuzeyinde yer alan ve en iyi durumda olan bir binanın üstüne koruyucu örtü
inşa edilerek turistlerin ziyaretine açıldı. Son olarak da Atölye Mimarlık
tarafindan, bölgenin güneyi için 25 metreye 50 metrelik bir örtü tasarlandı
ve 9.000 yıllık şehirdeki yaklaşık 20 bina da böylece ziyarete açıldı.
Çatalhöyük’teki kazıların 15 yıl daha devam etmesi ve bölgenin bir
araştırma, eğitim ve turizm merkezi haline getirilmesi hedefleniyor. Yakın dönem
planları arasında Ziyaretçi Merkezi ve laboratuvarların genişletilmesi yer
alıyor. Araştırma çalışmalarının yeni kazı alanlarıyla genişletilmesi
ve yeni koruyucu örtülerle 40 evin daha ziyarete açılması amaçlanıyor.
Ayrıca, çeşitli yaş grupları için Çatalhöyük’te yaz kursları düzenlenmesi
planlanıyor.
Hürriyet
|