Başkan konuştu: Halıların çürüdüğü
doğru, gerisi yalan...
Son birkaç haftadır basında Milli Saraylar Daire Başkanı Polat Akbulut
ve Dolmabahçe Sarayı ile ilgili çeşitli iddialar yer alıyor. Bu iddiaları
araştırmak için geçtiğimiz hafta Dolmabahçe Sarayı'na gelen mülkiye baş
müfettişi başkanlığındaki bir heyet, incelemesini tamamladı.
İnceleme sonucunun önümüzdeki hafta açıklanması bekleniyor. Hakkındaki
suçlamalarla ilgili bugüne kadar basına konuşmayan Polat Akbulut, suskunluğunu
bozdu. Akbulut'a kendisine yöneltilen iddiaları sorduk o da cevap verdi. Daha
sonra da sorulara verdiği cevapları ispatlamak için bizi sarayın bodrum
katlarındaki depoları gezdirdi.
Çürüdüğü iddia edilen mekânları ve eserlerin durumunu 'kendi gözlerimizle'
görmemizi istedi.
Dolmabahçe Sarayı'nın çürüdüğü, eserlerin çok kötü durumda olduğu
iddia ediliyor. Bunlar gerçekten doğru mu?
Göreve geldiğimde gerçekten Dolmabahçe Sarayı'nın durumu pek iç açıcıdeğildi.
Eylül 1999'dan itibaren sarayın yapısını güçlendirmek için bilimsel bir
çalışma grubu oluşturduk. Üniversite öğretim üyelerinden oluşan heyet
uzun incelemeler yaptı. Önce sarayın öncelikleri tespit edildi. Duvarlarından
aldığı nem ile dam ve cephelerinden aldığı su dolayısıyla saray zor
durumdaydı. Tabii bir de yılların verdiği yorgunluk söz konusuydu. Uzun süredir
de restorasyon yapılmamıştı. Bunlara bir de bodrumlardaki depolarda çürümeye
terk edilmiş eserleri eklemek lazım. Bütün bu olumsuzları tespit ettikten
sonra derhal çalışmaya başladık. Sarayın damını yeniledik, kurşunlarını
değiştirdik. Yapının tabanını ve bodrum duvarlarını Avrupa'da kullanılan
'electro–osmos' yöntemiyle onardık. Şimdi sarayın bodrumu dahil, hiçbir
yerinde nem kalmadı. Sadece bir odaya dokunmadık. Onu eski halinde bıraktık
ki bir kıyaslama yapılabilsin diye. Bodrum katta bulunan ne kadar eşya varsa
hepsini restore ettik. Şu anda çürüyen tek bir eser kalmadı sarayda...
Ama basında envanter numaraları da verilerek Hereke halılarının çürüdüğü
haberi yer aldı.
Gerçekten bodrum katında su alarak çürümüş olan altı halı var. Bir
ihbar sonucunda bunu tespit ettik. Kendi incelememin hemen akabinde TBMM Genel
Sekreterliği'ne bir rapor göndererek konuyla ilgili inceleme başlatılmasını
ben talep ettim. Kamuoyunda olayı kapattığım iddia edilmesin diye bunu yaptım.
Şu anda soruşturmanın akıbetiyle ilgili bir şey diyemem. Ama bunu zaten
genel sekreterlik yakın zamanda açıklayacak.
Sadece çürüyen halıları bile dikkate alırsak ortada bir ihmalkârlık söz
konusu değil mi?
Soruşturma konusu olduğu için ihmal var ya da yok diyemem. Yalnız şunu söyleyeyim
1999'da Muayede Salonu'nda restorasyona başladığımız zaman, bu halılar o
salonun orta yerinde turistlerin üzerinde gezdiği halılardı. Bunlar da bu yüzden
yıpranmıştı. Restorasyon sırasında bu halılar zamanın
müdürü (Savaş Savcı'yı kastediyor) tarafından yerlerinden kaldırılmış
ve bazı odalara konmuş. O müdür de zaten hakkındaki soruşturma yüzünden
görevinden alındı. Halılar, bu müdürün yerine vekalet eden iki müdür döneminde
de birkaç oda daha gezmiş ve en son konduğu yerde de ıslanmış.
Islanma iddiaları doğru yani...
31 Aralık 2002 tarihinde bunu tespit ettik. Pimaş borudan sızan sudan
dolayı ıslanmışlar. Hemen gerekli çalışmalara başladık ve halıların
onarımı için elimizden geleni yaptık.
Peki bu olayda sizin hiç ihmaliniz yok mu?
Ben neticede daire başkanıyım. Burada Polat Akbulut olarak benim bir
ihmalim yok. Bundan son derece eminim. İhmali olan bir adam soruşturma başlatması
için genel sekreterliğe rapor yazar mı?
Bazı halıların deterjanla yıkandığı iddialarına ne diyorsunuz?
O tamamen asılsız. Hele bu iddianın yukarıdaki halılarla hiç ilgisi yok.
Hatta Hereke Atölyesi'nden bu konuda aldığımız rapor var.
'Ateş olmayan yerden duman çıkmaz' diye bir söz var. O halde son
zamanlarda medyada çıkan sarayla ilgili olumsuz haberleri neye bağlıyorsunuz?
Bu iddiaların kaynağı bir dönem görev yapan ve sonra da uzaklaştıran müdürün
basına verdiği demeçlerden kaynaklanıyor. O kişinin burada bir huzursuzluk
yaratma isteği var. İddialarının da gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok.
Basında şöyle bir izlenim var: Dolmabahçe Sarayı kapalı bir kutu. Son
olaylar da bu kanıyı güçlendiriyor. Ortada iddialar var; ama saraydan bir açıklama
yok!
Bizim görev sahamızla ilgili bir açıklama yapmamız ancak TBMM Başkanlığı'nın
izniyle oluyor. Zaten hakkımdaki iddialara verdiğim cevaplar da gazetelerde
yer almıyor... Bir de bizim kapımız her zaman basına açık. Ben göreve
gelene kadar saray belki şeffaf değildi; ama benim dönemimde son derece şeffaf.
Bunun haricinde belirli periyotlarla basın toplantıları düzenliyoruz.
Genellikle Meclis başkanlarımız bu toplantıyı yapıyor. Fakat bu toplantılarda
gazeteciler saray ile ilgili değil de gündemle ilgili sorular yöneltiyor.
Arkadaşları çatılara, depolara çıkartıyoruz. Yaptığımız iyileştirmeleri
görsünler diye; ama ertesi günkü gazetelerde tek satır haber yer almıyor.
Her zaman söylüyorum, iddiaları yerinde araştırmak isteyen gazeteci varsa
gelsin sarayı gezdireyim.
Sarayın tüm eserleri belirlendi mi, yani eser sayımı tamamlandı mı?
Gerçekten de ben geldiğimde sarayın envanteri yoktu. 52'lik defterler dediğimiz
1950'lerden kalma eksik envanter defterleri vardı sadece. Kısa süre içerisinde
bütün kayıtları tuttuk, eser sayımını tamamladık. Ne varsa envantere
kaydettik ve bilgisayara yükledik. Artık envanterimiz var.
Bir de Dolmabahçe Sarayı'nın bodrumunda Sultan II. Abdülhamid tuğralı gümüş
takımlar, gümüş şamdanlar ve diğer yüzlerce metal eser çürümüş...
Buna gerçekten şaşırdım. Bunu nereden çıkardılar anlamadım. Bir kere
metal eser çürümez, oksitlenir.
Bizde de oksitlenen herhangi bir eser yok!
Dolmabahçe Sarayı'na TBMM Vakfı'nca verilen 12 trilyonun akıbeti ne oldu?
Verilemeyecek hesabım yok. Ayrıyeten o paranın miktarı 12 trilyon değil,
2,1 trilyon. Onu da şimdiye kadar yaptığımız restorasyon için kullandık.
Hesaplarımız ortada. Meclis denetimine açığız ve her zaman da
denetleniyoruz. Şimdiye kadar bu konuda tek kuruşluk bir istismara rastlanmadı.
Zaman
|