reklam

26 Ağustos 2003 Salı
Ana Sayfa > Haberler

Kamu anlayışımızın aynası: Taksim Meydanı

Taksim Meydanı bugünlerde yeniden düzenleniyor. Ancak herzaman olduğu gibi ne yapıldığını ancak bitince anlayabileceğiz.

Taksim Meydanı ve Taksim Gezisi bugünlerde yeniden düzenleniyor. Kaldırımlar, yürüyüş yolları yeniden kaplanacak. Yolların bir bölümü kapatılarak Taksim meydandaki trafik yükü azaltılacak. Otobüs durakları kaldırılacak. Belki belediyenin daha önce Taksim Cumhuriyet Anıtı'nın yanına yerleştirmeyi planladığı 'su, ses ve ışık gösterileri' havuzuna da burada bir yer bulunacak.

Taksim Meydanı ve Gezisi'ni kapsayan mevcut düzenleme 1940'tan kalma. Bu düzenleme, dönemin İstanbul Valisi Lütfi Kırdar'ın Fransız mimar Henri Prost'a sipariş vererek tasarlattığı 'neoklasik' bir uygulama. Meydandan başlayarak, Taksim Gezisi'nin de dahil olduğu '2 Numaralı Park'ı (Taksim-Maçka arasındaki vadiyi) da kapsayan bu proje ile tarihsel kent merkezi ile kentin yeni gelişen semtleri arasında bir yeşil kuşak oluşturulmaya çalışılmış. Meydanın hemen bitişiğinde geniş mermer merdivenlerle başlayan Taksim Gezisi kent içindeki bir 'rekreasyon ve kültür alanı' olarak düşünülmüş.

İstanbul'da Cumhuriyet döneminin bu kapsamda ilk şehircilik projesi olan bu uygulamadan sonra Taksim Meydanı ve Gezisi'ne yapılan müdahaleler 'planlı projeli' bir 'kentsel tasarım' ölçeğinde değil, tekil, küçük uygulamalar biçiminde olmuş. Örneğin Taksim Belediye Gazinosu'nun yıkımı, zaman aralıkları ile büyük otellerin yapımı ve Gezi'nin Hilton Oteli tarafından bölünmesi, spor tesisinin otele dönüşümü gibi projeler 1940'lardaki gibi bir bütün değil, birim yapı ölçeğinde bu 'boş' alana yapılan uygulamalar. Bu tarihten sonra yapılan kamu işleri de çoğunlukla plansız gerçekleştirilmiş ve ilk düzenleme gibi bütünlüklü bir karar ve uygulamalar silsilesi içermemiş. Birisi havuzu değiştirmiş. Bir başkası Maçka Parkı tarafına beton yollar döşemiş, yeşil alan içinde kendi fantezilerini gerçekleştirmiş. Sonuçta bu 'boş' alan yıllardır hiç bitmeyen, para harcadıkça daha niteliksizleşen, bakımsız bir inşaat alanına dönüşmüş. Yerel yönetimin proje elde etme çabalarının her biri belirsizliklerle gündeme gelmiş ve unutulmuş.

Herkesin gözü Taksim'de
Buna karşılık İstanbul'un bu önemli mekânı, İstanbul'a damgasını vurmak isteyen yönetimler sürekli cezbetmiş. Taksim Gezisi'nin girişine konmak istenen ve kaidesi tamamlanan; ancak montajı Demokrat Parti iktidarına rastgeldiği için depoda kalan İnönü Anıtı, askeri darbe sonrası meydanın tam ortasında yıllarca çakılı kalan tuhaf kasatura heykeli, her yönetimin bir türlü gerçekleşemeyen 'radikal' projeleri değişik biçimlerde bu meydanda bir egemenlik mücadelesine tanıklık etmiş. Meydanı ve Gezi'yi yeniden biçimlendirmeye çalışan bu 'şehircilik' projelerin her biri sanki 1930'lardaki gibi 'tek özne' olan bir kamu otoritesiyle, iktidarla bütünleşik hayali bir tasarımcının varlığını gerektirmiş. Oysa bu mekânı yeniden tasarlamak için İstanbul'da bir defa daha ne tek parti iktidarının tartışılmaz bir ideolojisi, ne bir otoriter valisi, ne de onun siparişi üzerine bir tasarımcının istediğini yapma keyfiyeti olabilmiş...

Tek parti döneminden bugüne
Bugün Taksim Meydanı'nın öncelikli iki kullanım biçimi var: Birincisi her zaman bir gösteri alanı olma potansiyeli taşıması, ikincisi ise trafik için bir düğüm noktası olması. Taksim Meydanı'nın 'gösteri alanı' olma özelliği şu anda 'resmi' kullanımın tekelinde de olsa, azalmadan devam ediyor. Cumhuriyet Anıtı özel günler ve resmi bayramlardaki törenler için İstanbul'un en önemli merkezi. Kutlamalar, önemli tarihleri anma törenleri genellikle böylesine resmi bir kullanıma işaret ediyor. Yalnızca maç sonrası otomobil konvoyları veya askere yollama törenleri gibi ufak tefek 'sivil' heyecanlara göz yumuluyor. Bu nedenle Taksim Meydanı'nın

'sivil' kullanımının yalnızca ulaşıma ait olduğunu söylemek bile mümkün. Meydan, içinde yaşanılan, eğlenilen, etkinlikler düzenlenen, nefes alınan bir mekân değil, çoğunlukla içinden geçilen bir boşluk. Meydan, İstanbullular için metroya, otobüse, dolmuşa binilen, caddelerin kesiştiği ve birleştiği bir ulaşım merkezi, bir aktarma alanı. İnsanlar eğer buradan geçiyor ve birlikte oluyorlarsa, orada bulunup, birlikte olmak için değil, bir başka yere ulaşmak için oluyorlar. Dolayısıyla sonuçları bugün çok farklı da olsa bu kamusal alanın 'tek parti dönemi'nden miras kalan kamu fikrini muhafaza ettiği söylenebilir.

Kamu alanları kamuya sorulsa...
Tek parti döneminden bugüne kent yönetimleri giderek gelişti, etkinleşti. Ancak o zamandan bugüne kamusal mekân kavramı konusunda çok fazla bir değişiklik olmadı. Kamu alanları halka ait olsa da, kullanım ve projelendirme açısından hâlâ resmi alanlar olarak kabul görüyorlar. Kent mekânlarının 'tasarlanabilir bir şey' olduğu fikri her zaman sistematik bir sürekliliğe sahip.. Bu 'boş' alanlar yöneticilerin isteklerine ve birkaç uzmanın görüşlerine göre tasarlanıyor. Her yönetici kamusal alanlara kendi damgasını vurmak istediği için de hiçbir şey kalıcı olamıyor. Her yönetimin bir şeyleri değiştirmesi, hiç değişmeyen bir koşul halini almış durumda.

Bu nedenle bugün kamu mekânlarının korunması ve düzenlenmesinde ortaya çıkan sorunlar, kamu fikrinin ve uygulamalarının sorgulanması için bir fırsat olarak görülebilir. Proje elde etme yöntemlerinin ve kamu işlevlerinin tanımlanması için gösterilecek çabalar kamu fikrinin demokratik bir biçimde kavramsallaştırılmasını sağlayabilir. Örneğin Yunanistan'ın AB'ye giriş sürecinde, Selanik Belediyesi benzer bir meydan olan (ve gene Nicolas Hebrard adlı bir Fransız mimar tarafından tasarlanan) Aristotales Meydanı ve çevresi için kamu yönetimi fikrini irdeledi, sınırlarını çizdi. Yöntemi belirleyerek kamusal alan ve meydan kavramını tartışmaya açtı. Bu kavramsallaştırma süreci profesyonellerin düşünceleriyle somutlaştırılarak, herkese açık bir iletişim düzlemine taşındı. Sonra bu tanımlı çerçeve içinde varolan klasik şehircilik düzenlemesi iyileştirildi, tepeden inmeci model terk edildi.

Profesyonellere ihtiyaç var
Taksim örneğinde de görüldüğü gibi Türkiye'de kamu yönetimi fikrini bu tür uygulamalarla tanımlayarak somutlaştıracak profesyonel arayışlara ihtiyaç var. Kentlerde sürdürülebilir olmayan uygulamalar yerine yeniden işlevlendirmeye meşru gerekçeler oluşturan, sorunları birlikte tanımlamaya ve yöntemsel araçlar ortaya koymaya çalışan bir yerel yönetim uygulamalarına ihtiyaç olduğu kesin. Profesyonellerin örgütlerinin bugüne kadar bu konuda siyasal bir talepleri olmadı. Ancak bugün Türkiye'de bir başlangıç yapmak her zamankinden çok daha fazla mümkün. Kentte yaşayanlar, STK'lar, meslek insanları olarak sorunumuz yalnızca yerel yönetimin projelerine itiraz etmekle sınırlı olsaydı muhtemelen bir şey yapmamıza da gerek kalmayacaktı. Oysa henüz yapılması gereken çok şey var.
Radikal - Korhan Gümüş

 

Ağustos 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03
04 05 06 07 08 09 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Etkinlik

Scan İstanbul


16 - 19 Ağustos 2003
3 - 8 Eylül 2003
Deneme Bilim Merkezi Taksim - İstanbul

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz