reklam

12 Eylül 2003 Cuma
Ana Sayfa > Haberler

Hiç kapanmayan podyum

İnsanlar, artık modanın elinde çağlar, mekânlar arasında akıl almaz süratte bir yolculuğa çıkıyor. New York'un belli bulvarlarında, caddelerinde dolaşmak zaten bir defilede yer almak gibi bir şey.

New York'a gelen herkesi ilk elde çarpan şey bu kentteki değişim hızı. İstanbul'da küçük ve kötü bir örneğini gördüğümüz şeyle burada her an karşılaşılıyor. Bugün açılan, kıyameti koparan, derhal moda olan bir yer kısa sayılabilecek bir süre sonra ortadan kalkıyor. Yerinde yeller esiyor. Böyle her gün açılan, her gün 'onay' alan belki onlarca restoran, bar, kulüp ve kafe göstermek mümkün. Bu konuda uzmanlaşmış dergiler, gazeteler var. Herkes kendi meşrebine uygun bulduğu bir gazeteden, dergiden öneri alıp, kapı kapı dolaşıyor. Bugün var yarın yok yerlerde gönlünü eğlendiriyor.
Gerçekte moda böyle bir şey.

O nedenle de modanın tüketimle yakın bir ilişkisi var. Öylesi bir değişim olmadan belli sanayilerin, üretim alanlarının ayakta kalması olanaksız. Buradan bakınca lokantaların ha bire açılıp kapanmasında şaşacak bir şey yok. Bugün şu ya da bu firmanın bizzat kendisinin önerdiği giysinin pabucu gelecek sene gene bizzat o firma tarafından, onun ürettiği ve önerdiği giysiler tarafından dama atılacak. Bugün geçerli olan bir parfümün kokusuna gelecek sene kimseler dayanamayacak.

Çağdaş tasarım sokakta
Moda endüstrisinin Paris ve Milano'dan sonra gelip New York' ta konaklaması neredeyse kaçı-nılmaz bu durumda. Sermaye gücünün en çok yoğunlaştığı, tüketim alışkanlığının dorukta olduğu bir kentte değil de başka nerede kendisini eğleyecek moda? New York'un belli bulvarlarında, caddelerinde dolaşmak zaten bir defilede yer almak gibi bir şey.

Bu işin bir başka yanı daha var: O bulvar ve caddelerde dolaşmak insanların 'çağdaş tasarım' denilen şeyle her an iç içe, yüz yüze olması anlamına geliyor. Modanın belki de toplum üstündeki en önemli yararı bu; kitleleri (?) belli bir görsellik anlayışına taşıması.

Fakat sorun sadece görsellikle sınırlı değil. Bütün o hızlı değişimde, mekânların uçup uçup gidişinde, giysilerin günden güne farklılaşmasında, üstünde yeteri kadar durmadığımız başka bir olgu, 'tiyatrosallık' da çok önemli bir rol oynuyor bunda. Çağdaş dünyanın belki en önemli gerçeği bu: hayatın bir tiyatro sahnesi haline gelmesi, insanların o sahnede birer aktör olarak yerlerini alması, çevrenin de bir dekora dönüşmesi...

Tarihin farklı dönemlerinde de bu böyleydi. Her hayatın tiyatroya kendiliğinden açılan bir yanı var. Belki de gene bu nedenle hayatın her alanında üretilen tiyatro sadece o alanın kültürünü yansıtıyor. Çocukların yaşantılarını izlemek bunu anlamanın en kolay yolu. Sadece taklit ederek, kendilerini birilerinin yerine koyarak, her şeyi o dekorun bir parçası olarak kullanmak suretiyle yaşıyorlar. Yetişkinlerle aralarındaki fark, bu ikinci grubun yaşadığı tiyatroyu şiddetle saklamaya çalışması. Bütün o ciddiyet görüntüsü, ciddi kılık kıyafet buradan türüyor. Ama çağdaşlığın moda ve mimarlıkla kesişen yolları bu ciddiyeti bir çırpıda aşıyor.

İnsanlar, modanın elinde şimdi çağlar, mekânlar arasında akıl almaz süratte bir yolculuğa çıkıyor. Bu sadece giyimle ilgili bir şey değil. Tersine akan bir akıntı var burada. Modanın ve çağdaşlığın sağladığı olanakla kim nasıl yaşamak isterse, yani Türkçenin bütün bu uzun lafları açıklayan eşsiz deyimiyle söyleyeyim, hangi 'role bürünmek' (evet, bütün bunları daha iyi ifade edecek bir deyim olmaz) isterse gidip o, gene eşsiz bir başka deyimle belirteyim, 'kılığa giriyor'. Kısacası, moda insanlara sadece bir özgürlük alanı sağlıyor. Onu nasıl kullanacağına insanların kendisi karar veriyor.

Mimarlık önemli
Bunun insan ilişkilerine getirdiği bir yabancılaşma yok mu? Kuşkusuz var. Fakat o modanın kendi özünden kaynaklanmıyor. Moda o koşulun üstüne bina ediliyor. Egemen söylem, davranış biçimi neyse modanın ana çizgileri de o doğrultuda biçimleniyor. Elbette modanın bir adım öne çıktığı anlar da, yaklaşımlar da var. Fakat belli bir kültürel ve toplumsal politikanın ağır bastığı, her şeyin üstünü örttüğü bir dünyada moda ona aykırı bir tutum geliştiremiyor.

Bu, mimarlıkta da geçerli olan bir husus. Mimarlık da bu tiyatronun en önemli unsurlarından birisi. Hatta modaya nazaran çok daha etkili. Modanın tercih edilmemesi her zaman mümkündür. Bu bir boyut meselesidir. Ama mimarlık için bunu öne sürmek çok daha zor. Çünkü, çok daha hacimli ve

aşılmayacak bir şey, hayatın ortasına inşa edilmiş bir yapı. Onun etrafında örülen kültür de ister istemez ondan etkilenecek ve onun tarafından biçimlendirilecek. Görsel kültürü mimarlık kadar etkileyen ikinci bir şey galiba yok.

Hayatın tiyatrosallaşması
Mimarlık, bütün bu olanaklarıyla şimdi de hayatın tiyatrosallaştırılmasını sağlıyor. Yalnız belki şimdi daha önceki dönemlerden daha farklı, daha ileride bir etkinliğe sahip. Bu da onun çeşitliliğinden ve özgürlüğünden gelen bir şey. Bugün üretilen yapıların hayatın gündelik gerçeğiyle kurduğu doğrudan ilişkiden söz açmak geçmişe nazaran çok daha zor.

Eskiden bir yapı çoğunlukla işlevin etrafında örgütlenen biçimsel zorlamalardan kaynaklanıyordu. Biçimin sınırları belliydi. Oysa bugün biçimin içine yerleştirilen işlevlerden söz etmek gerekiyor.

Bu, yanlıştır demenin bir anlamı yok. Bugün sanat da böyle bir noktada duruyor son kertede. Mimarlığın orada bulunması da doğal. Fakat önemli olan bu 'ilişkisizliğin', tiyatrosallığı büsbütün zorlaması, ilişkilerin 'yapaylığına' katkıda bulunması.

Bütün bunlara bir de sanal ortamları, sayısal (dijital) dünyayı eklemek gerek. O da girince işin içine zaten mekânların, ortamların kalıcılığından söz etmek bütün bütüne olanaksızlaşıyor.

İnsanlar artık inanmadıkları, olmayan bir dünyada 'yaşıyorlar' birbirlerini. Ama o kadarı bile mümkün mü bilmiyorum. Muhtemelen insanların birbirlerini 'sanal ortamda yaşıyor' düşüncesi bile bir sanı, hatta bir sanrıdır.
Şu satırları yazdığım New York kahvesinin hem içine bakıyorum hem dışarıyı izliyorum da aklıma başka bir şey gelmiyor.
Radikal - Hasan Bülent Kahraman

 

Eylül 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06 07
08 09 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30
diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Mehmet Konuralp 23 Eylül 2003 tarihinde Diyalog bölümümüze konuk olacak.

Mehmet Konuralp hakkında daha fazla bilgi edinmek, kendisine soru sormak için tıklayın. 


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz