reklam

17 Eylül 2003 Çarşamba
Ana Sayfa > Haberler

"Şehirleşme ve Türk"

Erol Göka bu sütunlarda "Uygarlık ve Türk" başlıklı yazısında ilginç bir tartışma başlattı. Türklerin yerleşik hayata geçiş tarihlerine bir göz atmak buna bir katkı olabilir mi acaba? Gerçi "Türk kime denir" ya da "şehirleşmenin kriterleri nedir" gibi önemli soruları gazete sütunlarında yanıtlamaya çalışmak zor. Bilindiği gibi bazı araştırmacılar "güçlü, güçlüler" anlamına gelen "Türk" (çoğulu "Türük") sözcüğünün belli bir örgütlenme biçimini, bazıları ortak bir dili kullanan insan topluluklarını, bazıları ise aynı etnik kökenden (boydan) gelen grupları tanımladığını ileri sürüyor. Bu tanımlara göre Göktürkler, Uygurlar, Karluklar, Çiğiller, Kıpçaklar, Tohsılar, Kırgızlar, Karahanlılar veya Oğuzlar "Türk" sayılır. Yani Kırgızları Türk kabul ederek şehirleşmenin izini ararken başka, Uygurları ya da Karahanlıları Türk kabul ederek başka sonuçlara varabiliriz. Biz, Anadolu Türkleri'nin atası olduğu genel kabul gören Göktürkler'de yerleşik hayata geçmenin ve dolayısıyla şehirleşmesinin tarihine bakmayı tercih ettik. Peki Türk şehirlerini nerede ve nasıl bulabiliriz? Acaba yazılı kaynaklarda "şehir" kelimesinin izini mi sürmeliyiz, yoksa surlar, tahıl ambarları, saraylar, tapınma alanları, anıtsal mimari örnekleri gibi fiziksel kanıtlara ulaşıncaya kadar aramaya devam mı etmeliyiz? Herhalde ikisini de yapmalıyız.

Yazılı kaynaklarda Göktürk şehirleri
Göktürkler ve Uygurlar'ın şehre balık dedikleri biliniyor. İleriki dönemlerde balığ ya da balıg şekline dönüşen bu sözcüğün "hakanın sarayının bulunduğu yer ve tahkim edilmiş yerleşim merkezi" anlamına geldiği ve Beş Balıg, İli Balığ, Han Balık gibi bir ön adla birlikte kullanıldığı görülüyor. Kaşgarlı Mahmud bu sözcüğü "kent çevresinin duvarlarla tahkim edilmesi" demek olan "balıglama" kelimesine bağlıyor. Sözcüğün Argunca "balçık" kelimesiyle ilintili olduğu da düşünülüyor. Eski Türkler ayrıca Uygurca uluş/ulus sözcüklerini, 11.yy'dan itibaren Sogdca kend sözcüğünü, daha ileriki dönemlerde ise Farsça şehir sözcüğünü de şehir için kullanmışlar. Aslında Göktürkler'e ilişkin birincil kaynaklar epeyce sınırlı. Bunlar Orta Asya bozkırlarına yayılmış olan 250 kadar kitabe taşı ile Bizanslı elçilerin, Çinli, Koreli veya Hintli rahiplerin anlatılarından oluşur. Bir de ileriki yüzyıllarda Arap coğrafyacıların bunlardan yaptıkları tekrarlar var. Ancak bu 250 kitabenin sadece birkaç tanesinde (Örneğin Orhun Yazıtları'nda ve Ongin Yazıtı'nda) şehir için kullanılan balık sözcüğü geçer, ancak bunların nerede oldukları, nasıl birer oluşum oldukları anlaşılmaz.

568 yılında Göktürkler'i ziyaret eden Bizans elçisi Zemarhos, İstemi Kağan'ın göz kamaştırıcı çadırını, ondan birkaç yıl sonra Asya'ya giden Bizanslı tarihçi Simokattes ise İstemi'nin oğlu Tardu'nun görkemli sarayını (?) tasvir eder fakat bir şehirden söz etmez. Nitekim Göktürkler'de göçebe hayatı terk edip şehirlere iskan düşüncesinin 603-609 arasında hüküm süren Doğu Göktürk hakanı K'i-min Kağan zamanında belirdiği sanılır. Bir süre Göktürkler'in esiri olan Çinli rahip Liu Mai Tsai'nin anılarına bakılırsa, K'i-min Kağan, Çin İmparatoru'na, Türklerin saç ve kıyafet şeklini Çinlilerinkine benzetmek, aynı zamanda çadır hayatını bırakıp Çinliler gibi şehir kurarak "milletini evlerde oturtmak" istediğine dair bir mektup göndermiş. Mektubu alan Çin İmparatoru "Kıyafet değiştirmek neye yarar, öyle hareket ediniz ki milletiniz iyi ve şefkatli olsun, merhametli, uysal ve beğenilen davranışlarda bulunsun" diyerek kağanı üzmüş, sonra da gönlünü almak için olsa gerek, sınır eyaletlerinden Wan-şou-şu'da kağan için bir "şehir" kurulmasını emretmiş. K'i-min Kağan'ın burada yaşayıp yaşamadığı bilinmiyor ancak 630 yılında Çinlilere tutsak düşen oğlu Hie-Li Kağan ise yerleşik hayata dayanamadığından olacak Çin İmparatoru'nun sarayının bahçesine kurulan otağında dört yıl sonra ölünce Türklerin yerleşik hayata geçme düşleri bir başka bahara kalmış olmalı.

Hie-Li'nin ölümünü izleyen yaklaşık 100 yılda, "Türük" budununun büyük bir karışıklık dönemi yaşadığı ve herhangi bir şehir kurmaya fırsat bulamadığı tahmin ediliyor. 716'da Doğu Göktürk tahtına çıkan ve Çin kaynaklarında "şair ruhlu, çok iyi bir hatip, duygulu, bilgili, milletini düşünen ve seven" bir hükümdar olarak tarif edilen Bilge Kağan'ın 732'de diktirdiği kitabesinde "Ötüken yerinde oturup kervan ve kafile gönderirsen hiç sıkıntın olmaz. Ötüken ormanlarında oturursan ebediyen ülkeye sahip olarak oturacaksın" dediğine bakılırsa Bilge Kağan atası Ki' -min Kağan gibi yerleşik hayata geçmenin faziletlerinin farkındadır. Ancak Bilge Kağan'ın ünlü veziri Tonyukuk'un "Biz Çinlilerin yüzde biri kadarız. Bir şehir kurup oturursak orada düşman bizi yok eder. Halbuki eski hayatımızı sürdürürsek zayıf olduğumuz zamanlarda çekilir, güçlü olduğumuz zamanlarda ilerleriz" dediğine bakılırsa iki yönetici arasında ciddi bir fikir ayrılığı vardır.

629 yılında Çin'in Kansu eyaletinden ayrılarak Hindistan yoluna düşen Çinli rahip Hüen-Çang'ın gezi notları ise Batı Göktürk şehirleri hakkında bilgileri veren kaynakların en önemlisidir. Huen-Çang Göktürkler'in başkenti Beş Balık'a (?) giderken uğradığı onlarca şehrin adını verir. Kumul, Koçu, Ak Su, Tokmak bunlar arasındadır. Tu-kui'lerin (Türklerin?) başı Tong Yabgu'dan gerekli izni aldıktan sonra yola koyulan rahip, beş kule ile korunan Karaşar şehrine vardığını anlatır. Kuça şehrinin bunlardan daha mamur olduğunu söyler ve bazı Budist tapınaklara yaptığı ziyaretlerden, yöre insanlarının ney ve gitar çalmasından, yörede yetiştirilen "şen" atlardan söz eder. Rahip, ahalisi Çinli olan, ancak Türk kıyafetleri giyen harap bir şehirden de söz eder. Anılarda bu kadar çok "şehir" sözcüğünün kullanılması umut verici ancak sadece sosyal yaşamdan söz ettiği ve mimari unsurlara hiç değinmediği için onun şehir dediği ile bizim şehir dediğimiz aynı mıdır bilemeyiz. Üstelik ahalinin Türk mü yoksa Sogdlu mu olduğunu da belirtmez. 8-10 yy.'a ait çoğu menkibeler şeklindeki Arap kaynakları da bu şehirlerin adını tekrarlarlar ancak onlar da ne ahalinin kökenine ne de mimari ayrıntılara girerler. Yani yazılı kaynaklara bakılarak ortada bir Göktürk şehri var mıydı sorusuna kesin yanıt bulamayız.

Fiziksel bulgular ne durumda?
Yıllardır Türklerin yaşadığı düşünülen geniş coğrafyada, yani Moğolistan'daki Orhun Nehri boylarında, Altay ve Tanrı Dağları civarında, Kazakistan ve Fergana Vadisi'nde kazılar yapılıyor ancak buluntular çok sınırlı. "Göçebelik arkeolojinin en büyük düşmanıdır" sözünü anımsayınca bu doğal karşılanmalı. Üstelik Asya 13. yy'dan itibaren Moğolların akınları ile tahrip olmuş. Arkeolojik araştırmalar uzun yıllar eski Sovyetler Birliği'nin tekelinde kaldığından, az sayıda rapor açıklandığından emin olmak zor, ancak buluntular bazı etnografik parçalar, mezar alanları, hendek ve sur kalıntıları ile sulama kanallarından ibaret. (Örneğin Göktürkler'in ıduk yani mukaddes olarak nitelediği Ötüken'de J. Schubert tarafından yürütülen arkeolojik çalışmanın raporu henüz tam olarak açıklanmadığı için bu yerleşimin niteliği, yayılımı ve mimari unsurları bilinmiyor.) Üstelik son zamanlarda buluntuların büyükçe bir kısmının Göktürkler'in iç içe yaşadıkları Sogdlar'a ve daha sonraki yıllarda aynı coğrafyada yaşayan Karahanlılar'a ait olması ihtimali güçleniyor. 11. yy'da Oğuzlar'ın şehirlerde yaşayanlara yatuk (=tembel) dedikleri, yatukları savaşmayan, mücadele gücünü yitirmiş insanlar olarak gördükleri; 15.yy'da Akkoyunlu Devleti'nin kurucusu Kara Yülük Osman Bey'in oğullarına "sakın oturarak yaşayışa geçmeyiniz, çünkü beylik ve hakimlik yörüklük ve türkmenlik hayatını geçirmekle olur" dediğini de anımsayınca, arkeoloji bilimi yeni kanıtlar sununcaya dek Göktürkler'in şehir kurmaya şiddetle karşı çıkan Tonyukuk'un tavsiyelerine harfiyen uymuş olduklarını kabul etmekten başka çaremiz yok gibi görünüyor!
Radikal - Ayşe Hür

 

Eylül 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06 07
08 09 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30
diğer aylar için tıklayın

Platform

"Deprem Sorunu ve Mimarlık" tartışılıyor.

Forum'da başlayan tartışmaya şimdi katılmak için tıklayın.  Tartışma 02 Ekim'de İTÜ Mimarlık Fakültesi 109 No'lu Salon'da davetli konuşmacılar ile son bulacak.

Yönetici: Sinan Şener
Konuşmacılar: Murat Balamir,
Korhan Gümüş, Handan D.Türkoğlu
Alper Ünlü

Lamp 83' ün katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz