'Tasarım İktidara!' koşabilir mi?
Tasarım, koşul bağıl olmayan sistemler üstü bir çerçeve içinde tanımlanmadıkça
iktidara koşamaz.
10-14 Eylül tarihleri arasında, Art+Decor dergisi tarafından İstanbul'da
düzenlenen Uluslararası Tasarım Buluşması'nın oldukça iddialı bir sloganı
vardı: "Tasarım İktidara!" Buluşmanın organizatörleri, bu slogan
ile tasarım sektörünün önünü açmak istediklerini belirtmişler. Her
kavramın her gün yeni baştan tanımlandığı günümüzde, bu buluşmaya
slogan bulanların da "iktidar" kavramı ile kast etmiş olduklarının
içini söylem ve eylem düzlemlerinde doldurdukları muhakkak. Zira bir
zamanlar orta halli Türk ailelerinin ihtiyaçlarına yönelik üretim yapan pek
çok firmanın bugün markalaşmak, ürün tasarımları yoluyla farklılaşmak
yolunda çok başarılı adımlar atmış olduklarını, böylelikle ince belli
çay bardağı yerine suşi tabakları ile çilek sapı ayıklayıcıları
satabilme ayrıcalığına kavuşmuş olduklarını görüyoruz.
Tasarım, özünde kavramlarla oynamaktır. Kavramlar, tasarım oyununun hem
oyun tahtası hem de taşlarıdır. Bu sayede, görsel kültürden güç alan ürün
tasarımı mesleği dünyayı yeni baştan düzenler. Her seferinde de şimdiki
düzenlemenin, geçmiştekine göre daha doğru olduğuna dair bir inanç besler
ve bu inancı pazar güçleri vasıtası ile topluma yayar. Kısacası, ürün
tasarımı tüketim ekonomisi içinde belirli bir güç sahibidir. Markalaşmanın,
kurumsal kimliğin ve fikri hakların gittikçe daha çok önem kazanmaya başladığı
Türkiye'de de söz konusu slogan ile, tasarımın bu gücüne vurgu yapmak
istenilmiş olmalı.
Ancak bu güç, ürün tasarımı mesleğinin iktidara oynaması için yeterli
değil. Her şeyden önce iktidara oynamak politik olmayı gerektirir. Fakat çıkışını
Endüstri Devrimi ile yapmış ve bugüne kadar kendini liberal ekonomi çerçevesinde
tanımlamış olan ürün tasarımı mesleği, icraatta bulunabilmek için
klasik tabirle bir hamiye ihtiyaç duyar. Bu nedenle politik tavrı konusunda bağımsız
bir seçim yapamaz. Çağlar boyu üretim ve yaratımın yakasını bırakmamış
olan hami, her ne kadar kavramsal içeriği sürekli değişmiş olsa da
(kilise, saray, devlet, ordu, sponsor, firma, vs.) parlak zekasından hiçbir şey
kaybetmedi ve otoriterliğin işe yaramadığı hallerde sevicilik ve
koruyuculuk kisvesi altında (Medici Ailesi'nin sanat seviciliği buna bilindik
ve iyi bir örnektir) kendi arzularının yerine getirilmesini sağladı.
Bu bağlamda birkaç yüzyıl önce yaratılmış olan bir kavram, yani yaratıcılık,
her ne kadar her bireyin sahip olduğu ve toplumun geneline potansiyel olarak
yayılmış bir nitelik olsa da, ayrıcalıklı bireylerin doğuştan sahip
olduklarının, bir çeşit tanrı vergisi olduğu kabulü yaygınlaşmaya başladı
ve giderek yaratıcılığın yaratılmışlığı hatırlanmaz oldu. Bu unutuş
sayesinde, günümüzde tasarım hamisi ayrıcalığına -tasarlanmış ürün
ayrıcalık- yaratıcı tasarımcı katıyor. Aydınlanma mirası günümüzde,
benzer kazalar sonucu, züccaciyeciden alınan ve en nihayetinde anonim bir
tasarım olan geleneksel limon sıkacağı kiç olmakla itham edilir. Limon sıkacağının
iki temel işlevinden biri olan çekirdekleri ayırmayı beceremeyen alüminyum
döküm bir ürün ise tasarım harikası olarak adlandırılarak her gramı altınmış
gibi fiyatlandırılır ve mutfaklardaki pasif yerini seyredilmek üzere alır.
Tasarımın iktidara oynayamayacak olmasının nedenlerinden bir başkası
ise toplumun geneline yayılmış bir temsil gücü olmamasıdır. Çünkü
tasarlandığı vurgulanan (temelde her ürün tasarlanmak durumundadır) ürünlerin
hedef kitlesi, üst-orta sınıf ile sınırlıdır. Maden işçileri için
baret tasarlayan bir tasarımcının adı yaratıcı sıfatıyla anılmaz.
Üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan insanların yaşamlarını kolaylaştıracak
ürünler tasarlamaya yanaşılmaz ve bir tasarımcı tasarladığı ürünün
en nihayetinde aynı ağırlıkta bir çöpe dönüşecek olmasının, çevre üzerine
olumsuz etkisinin sorumluluğunu üzerine almaz.
En başta değindiğim üzere, ortada kavramsal bir sorun var. Kavramlarla
oynamak önce kendini tanımlamayı gerektirir. Bu nedenle tasarım mesleği, koşul
bağıl olmayan sistemler üstü bir çerçeve içinde tanımlanmadıkça
iktidara koşamaz.
Belki bir sonraki tasarım buluşmasının sloganı "Tasarımı
Tasarlamak" olmalı. Böylelikle tasarımcı kendini "büyük T"
iddiasından kurtarıp, mütevazılığın keyfine ve küçüklüğün bilincine
varabilir, dünyanın bütününe nüfuz edebilir.
Radikal - A. İdil Gaziulusoy
|