'Yukarı Beymelek' Evleri...
İlk yapıldıklarında tepelerdeki ''yörük çadırlarıyla'' birliktelermiş...
Yenileri inşa edildikçe, çadırlar da pek kalmamış... Teke Yarımadası'nın
dağ köylerine has ahşap hatıllı, yığma taş duvarlı, pencerelerinde cam
yerine kepenk bulunan, verandalı geleneksel evler... Beymelek 'in ilk ''yerleşme
dokusunu'' oluşturmuşlar...
Bu küçük ve sevimli evleri dağ yerine önce ''kıyıda'' tanıdık...
Beymelek Belediyesi, bir anlamda ''beldenin tarihsel varlık nedeni'' olan bu
evlerin bir örneğini, Kaş-Antalya yolunun Demre Ovası'nda Akdeniz 'le buluştuğu
yere inşa etmiş...
Yanına da Karadeniz yaylalarındaki ''serenderlere'' benzer ahşap ''tahıl
ambarlarından'' birini getirmiş, koymuş... Evlerin ve geleneksel ambarların
asılları, denizden birkaç km. geride, yüksek dağların yamaçlarında
kurulmuş ''Yukarı Beymelek'' deler... Kıyıdaki ''sergileme'' nin amacı ise;
turizmi sadece ''deniz kenarında'' arayıp bu beldeden de hep denize bakarak hızla
geçenlerin dikkatlerini biraz da ''dağlardaki kültüre'' çekebilmek... ''İşte
asıl hazinemiz bunlar ve ilginizi bekliyorlar'' diyebilmek...
Yerel duyarlılık...
Belediye Başkanı Osman Güngör 'le birlikte Yukarı Beymelek 'e doğru yola
çıktığımızda, aramıza muhtar Hüseyin Özek ile köyün imamı Musa Cadıl
da katıldı...
Bizi özgün köy dokusuyla ve hemen tümü korunmuş olan 40 kadar eski evle
tanıştırdıklarında duydukları heyecanın nedeni ise şu sözlerinde saklıydı:
''Bunları asla yıkmadık ve yaşattık... Şimdi de turizm için kullanmak
niyetindeyiz...''
Tümüyle ''eskisi gibi'' duran yerleşmede henüz SİT kararı olmadığı
gibi, evler için ''kültür varlığı'' tescili bile yapılmamış... Buna rağmen
sadece ''yerel duyarlılık'' sayesinde gerçekleşen bu örnek korumacılığın
''felsefesini'' ise muhtar şöyle özetliyordu: ''Evlerimizde önce yine bizler
yaşayacağız, turistler de misafirlerimiz olacak; yoksa burayı sadece
turistler için otel yapmak ve terk etmek niyetinde değiliz...''
İşte bu hedefin gerçekleşebilmesi için harekete geçen Belediye Başkanı
Osman Güngör de; ''Deniz turizmi ve seracılık dışında yeni kalkınma
politikaları gerekli'' diyor ve ekliyordu; ''Ekonomisi daha kalıcı ve
toplumsal gelişmeyi de sağlayacak yeni bir anlayış içinde bu tarihi
mahalleyi ve evlerimizi artık birer hazine gibi görüyoruz... Çünkü, bölgede
bu kadar denize yakın, ama bu kadar da kıyının tahribatından kendisini
korumuş bir başka benzer tarihi yerleşme yok...''
Cumhuriyetin mirası...
Yukarı Beymelek, aslında ''ilk'' Beymelek... 1923'te Türkiye Cumhuriyeti 'nin
ilanıyla birlikte çadırdan yerleşik düzene geçmek isteyen yörüklerin
eseri... Cumhuriyet de onları kutlamak ve desteklemek üzere ilk Beymelek
Belediyesi 'ni hemen 1924 yılında armağan ediyor... Ne var ki 1950'lerden
sonraki ''karşıdevrim'' sürecinde kırsal yerleşmelere önem verilmeyen
politikalarla Beymelek yeniden köy oluyor...
Şimdiki ''yeni'' belde belediyesi ise 1994 yerel seçimlerinden bu yana görevde...
Osman Güngör'den önce beldenin logosunda ''balık, domates, biber..'' varken
şimdiki logo ''kanatlı bir erkek melek'' ...
Akdeniz'in bu ''Cumhuriyet mirası'' evleri, denizi yukarıdan ve püfür püfür
seyreden özgün yerleşme dokusu ve doğaya sevdalı insanlarıyla yolunuzu gözlüyor...
Yeter ki kıyıdan hızla geçmeyin ve hep denize değil, biraz da dağlara
doğru bakmayı deneyin...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|