reklam

09 Ekim 2003 Perşembe
Ana Sayfa > Haberler

Dünya Mimarlık Günü

Her yıl Ekim ayının ilk Pazartesi günü bütün Dünya'da kutlanan "Dünya Konut ve Mimarlık" Günü Türkiye'de de çeşitli etkinliklerle kutlandı. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi konuyla ilgili yaptığı açıklamada geleceğin sağlıklı, güvenli, ekolojik kentlerini kurmak mimarlığın temel sorumluluğu olduğunu belirtti.

"Uygarlığın tarım toplumundan ticaret ve sanayi toplumuna evrildiği süreçte, kentler insanlığın yarattığı birikimlere mekân olmuş ve bu birikimlerin kuşaktan kuşağa taşınmasını sağlamıştır. Özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi, insan hakları, anamalcılık, sosyal devlet, toplumculuk, ekoloji gibi kavram ve kurumları, teori ve pratikleriyle oldukça karmaşık, çok etkileşimli değişken koşullarıyla günümüze değin süregelen bu süreç, her şeye olduğu gibi, kentlere de her bakımdan damgasını vurmuştur. Tüm gelecek, geçmişin değer ve birikimlerinden etkilendiği gibi, aynı zamanda onun sarsıntısı üzerinde kurulur. İşte bu birikim ve sarsıntıdan en çok etkilenen belki de uygarlık ürünü kentler olmuştur.

Bu nedenle, öteden beri pek çok sorun yaşayan kentlerimiz, günümüzde hegomonyal ve tek kültürlü anlayışın yarattığı sorunlarla da karşı karşıya kalmıştır. Kentler, İkinci Dünya Savaşı'nda yaşananlardan ve sonuçlarından hiç ders alınmamış gibi, son teknoloji ürünü silahların denendiği alanlar haline de gelmektedir. Ve kentler, dün Afganistan'da bugün Irak'ta olduğu gibi, vahşi bir vandallıkla tarihi kimlikleriyle birlikte harap edilmektedir.

İnsanlık tarihi ile başlayan mimarlık, kentlerin yaratıcısı ve uygarlık birikiminin, kültürel kimliğin taşıyıcısı olarak süreç içerisinde yerini almıştır. Taşıdığı misyon itibarıyle, geleceğin sağlıklı ve güvenli kentlerinin kurulması yanında; uygarlığın zor ve karmaşık bir süreçten geçtiği günümüzde, çok kültürlülüğün, tarihi ve doğal çevrenin korunması, kültürler arası eş saygınlığın yaratılması ve köprüler kurulması, ekolojik toplumun oluşması gibi insanlık açısından yaşamsal öneme sahip konularda sorumluluğunun bilincinde bir meslek olarak mimarlık ve mimarlar, kentleşme politikalarında hak ettiği yerlerini almalıdır.

Nitekim, planlama olmayışından toplu taşımayı reddeden ulaşım tercihleri gibi yanlış planlama kararlarına, bölgeler arası gelir farklarından doğan göçleri ve buna bağlı olarak kaçak yapılaşmayı yaratan ulusal bir planlamanın olmayışından "imarsız ve mimarsız yapılaşma" anlayışının geçerli kılınmasına kadar tüm sürecin, yaşadığımız İstanbul kentinin dünya kültür mirası Tarihi Yarımada kimliğinden hızla uzaklaşarak övünülemeyecek bir "Metropol" kimliksizliğine gelmesinde payı çok büyüktür. Bunun sonucunda İstanbul bugün büyük sorunlarla baş başa kalmıştır.

"Depremini bekleyen İstanbul"da, depreme hazırlık çalışmalarında, çok zaman kaybedilmiştir. Artık, kaybedilecek zaman kalmamıştır. Marmara depreminden ancak dört yıl sonra üniversitelerimiz tarafından hazırlanabilmiş olan Deprem Master Planı, depreme hazırlık bakımından önemli bir aşama olmakla birlikte, pratikte işler "bildik" yöntemlerle yapılmaya devam etmekte, binlerce yurttaşımız deprem riskiyle birlikte can ve mal güvensizliği içinde yaşamak zorunda kalmaktadır.

"Tarihi Yarımada Koruma Planı"nın 8 yıldır yapılmaması nedeniyle, kültür mirasımızın taşıyıcısı pek çok yapı yok olmuş ve sonuçta üç medeniyete başkentlik yapmış, dünya ölçeğinde tarihsel değer ve öneme sahip İstanbul, UNESCO'nun "Kültür Mirası Listesi"nden çıkarılmak tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Gelecekte savaşların "su" nedeniyle çıkacağına dair öngörülerin yabana atılmayan değerlendirmeler olduğu günümüzde; İstanbul'un yaşam kaynakları olan kuzeydeki su toplama havzaları, orman alanları ve endemik bitki türleri, tarım ve peyzaj alanları, hukuka aykırı "İSKİ Koruma Yönetmeliği", imtiyazlı imar izinleri ve kaçak yapılaşmalarla yok ediliyor.

İstanbul'da karayolu taşımacılığı ve boğaz köprülerinin yarattığı sorunlar ortadayken, doğru tercihin "raylı tüp geçiş" olmasına karşın gündeme getirilen 3. Köprünün uygulanması, İstanbul'a ve İstanbullu'ya çok büyük bir haksızlık olacaktır. Köprülü geçişlerle, Boğaz geçişi sorunu halledilemeyeceği gibi, yeni ulaşım sorunlarına ve elde kalan son tarihi, doğal çevrelerin de yok olmasına sebebiyet verecektir.

Tüm bu sorunlar yetmiyormuş gibi hükümetin, 1. derecede doğal SİT alanlarını imara açması, orman alanlarını imara açmak için Anayasa değişikliği, imar affı, Kıyı Kanunu'na ilişkin değişiklik, Kamunun Yeniden Yapılandırma Yasa Tasarısı, Yerel Yönetim Yasa Tasarısı ve Özelleştirme Uygulamaları gibi girişimleri, daha yasalaşmadan kentlerdeki kural dışı uygulamaları tetiklemekte ve ulusal kaynakları yağmalamayı adeta teşvik etmektedir. Zaten sağlıksız, çarpık, mimarlık ve mühendislik hizmeti almamış yapılar topluluğundan oluşan kentlerimizin, söz konusu bu yasal düzenlemeler gerçekleştiğinde iyice yaşanmaz hale geleceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Karamsar bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz bir gerçek. Yapı ölçeğinden kent ölçeğine kadar hem değerli tarihsel birikimlerimiz, hem de tarihsel hatalarımız var. Fakat bütün olumsuzluklara karşın mimarlık, bu koşullarda yolunu bulmak ve tarihsel misyonu gereği "geleceğin sağlıklı, güvenli ve ekolojik kentlerini kurmak" sürecinde tüm toplum kesimleriyle birlikte yer almak durumundadır. Toplumumuzun geleceğini karartan yanlış kentleşme politikalarını değiştirelim ve geleceğin sağlam, güvenli, insancıl, hak ve özgürlüklerin en geniş biçimde yaşandığı kentlerini elbirliğiyle inşa edelim."
Arkitera

 

Ekim 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05
06 07 08 09 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Kaya Arıkoğlu 07 Ekim 2003 tarihinde Diyalog bölümümüze konuk oldu.

Kaya Arıkoğlu hakkında daha fazla bilgi edinmek için  tıklayın. 

Diyalog buluşmasını soru cevap şeklinde okumak için  buraya tıklayın...

 


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

 

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz