Burgaz Adası
Burgaz Adası yeryüzünde gördüğüm en güzel yerlerden biridir. Saif
Faik bu güzelim adayı boşuna seçmemiş. Ama biz toplum olarak İstanbul'un
her iki yakasında da beton yığınlarını huzur ve zarafet telkin eden kendi
ev uygarlığımıza tercih ettik. Adalar ve özellikle Burgaz, bu uygarlık
katliamından her nasılsa kurtulabilmiş ender istisnalardandır. Mensup olduğum
kuşak, kendimize has medeniyetin timsali konakları hatırlayabilen
sonuncusudur. Burgaz Adası bu sebepten mazinin tüm güzelliklerini yad etmeyi
hala mümkün kılan bir mahaldi.
Bu mahal geçen hafta az kalsın tamamen kül oluyordu. Televizyon başında
bu felaketi seyrederken Anayasada yer alan bir hükmün ne kadar doğru olduğunu
düşündüm. Anayasamız, yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirmeyi
mecburi kılıyor. Bu hüküm sırf varlığıyla bile tam bir caydırıcılık
getirmeye yetiyordu. Zira, orman kundakçılığı yapmayı karsız bir çaba
haline sokuyordu. .Çok partili rejim, orman kundakçılığına teşvikte
bulunmayı dahi oy alabilmek için mübah sayanlara adım adım cesaret verdi.
Önce bu anayasal yasak fiilen yaptırımsız hale sokuldu. Ama siyasi zümremiz
artık o hale düştü ki AKP, ormanın yok edilmesini, Anayasayı değiştirerek,
hukuken mübah bir fiil haline getirmeye kalkışabilmekte!..
AKP, Anayasayı bu yönde değiştirmek istiyor da Devlet ne yapıyor?
Devlet'in önce orman yangınlarını önleyecek kabiliyeti kazanması gerek! Düşünün
ki İstanbul ilinde orman yangınıyla başedebilmek için yangın söndürme uçak
ve helikopterleri başka illerden geliyor!
Kendi halkımzı doğal afetlerden koruyabilmekte çok yetersiz kaldığımızı
irili ufaklı her deprem olayında bir kez daha öğreniyoruz. Peki! Ya bir savaşa
girsek sivil savunmamızı sağlayabilecek miyiz? Her ne kadar insan icadı olan
savaş ile doğal afetler arasında önemli bir fark var; ama her iki şıkta da
halkımızın bekasını sağlayabilmek için alınması gerekli tebdirler hemen
hemen aynı değil mi? O halde, depremler de, orman yangınları da savaş
halinde sivil savunmamızı beceremeyeceğimizi bize her gün açık açık göstermiyor
mu? Ve bu gibi hallerde tüm eksiklerimize rağmen çare bulmakta ve yaraları
sarmakta yine de en başarılı olan kurumumuz Silahlı Kuvvetlerimiz değil mi?
Fransa'da XIX. asırdan beri itfaiye, askeri bir kurumdur. Bu yöntemi biz
neye düşünmüyoruz? Bu hizmeti niçin çoğu parasız ve kudretsiz küçük
belediyelerden beklemek gafletine düşüyoruz? Acaba en doğru yöntem, başta
itfaiye, sivil savunma hizmetlerini askeri hizmet kapsamına alıp bir Sivil
Savunma Komutanlığı kurmak ve başına bir orgeneral getirmek değil mi? O
zaman hangi haddini bilmez orman yakabilirmiş? Görürüz.
Akşam - Coşkun Kırca
|