Urartu'ya bin selam...
''Doğu Anadolu, denebilir ki Türkiye Cumhuriyeti'nden önce en büyük bayındırlık
hizmetini Urartulardan gördü...''
13-14 Eylül 2003 günlerindeki Doğu Beyazıt Sempozyumu 'nda 2900 yıllık
''barajları'' anlatırken söze böyle başlayan Prof Dr. Oktay Belli , aynı
uygarlığı İstanbul 'la tanıştıran Yapı Kredi-Vedat Nedim Tör Müzesi
'ndeki sergiyi 9 Ekim 2003 günü açarken de şunları ekliyordu: ''İlk Urartu
sergisini 1976'da Almanlar kendi ülkelerinde açarken Türkiye ders kitaplarında
bile yer vermedi...''
Gerçekten, özellikle ''iki uygarlığa'' karşı yılların ilgisizliğini
artık açıkça sorgulamak gerekiyor... Biri, Anadolu'ya Türk kültürünü
''insan sevgisiyle'' birlikte tanıştıran Selçuklu ... İkincisi de doğunun
en sarp dağlarını ''akıl ve becerinin'' ustalığıyla 3 bin yıl önceden
''yaşanılır'' kılan Urartu ...
'Dinci ve ırkçı' ambargolar
Selçuklular, bugünkü Batı ''Ortaçağ karanlığı'' nda inlerken ''Anadolu
aydınlanmasının'' sanatçıları ve bekçileriydiler... Saraylarındaki ''şarap
ayinlerinden'' , sanat eserlerindeki ''insan figürlerine'' hatta yönetim kültürlerindeki
''kadınlara'' (hatunlar) verdikleri değer ve ''resmi yetkilere'' kadar, adeta
''Kibele'nin torunları'' gibiydiler...
Bütün bunları ''dine aykırı'' bulan ''Arap Müslümanlığı''
etkisindeki şeriatçı tarih anlayışı, Selçuklu'yu ''içtenlikle''
kucaklayamadı; Osmanlı 'nın gölgesinde bıraktı...
Urartu 'ya karşı da benzer durumun nedeni, acaba Ağrı Dağı 'na
Ermenilerin verdikleri ''Ararat'' adının kutsal kitap Tevrat 'ta Urartu yerine
kullanılması mıdır?... Bu uygarlık, bir bakıma Ermenistan 'la da birlikte
''ortak tarihsel mirasımız'' ... Doğuda Transkafkasya 'dan Kuzey-Batı İran
içlerine, batıda ise Güneydoğu Toroslar 'dan Fırat boylarına kadar yayılan
Urartu Krallığı 'nın en görkemli başkenti, Van Kalesi 'yle bütünleşen
Tuşpa ...
Bu nedenle ''Van Krallığı'' da denilen Urartu'nun, örneğin fırtına
tanrısına adanan kenti ''Teişaba-i Uru'' , yine başkent Tuşpa'yı doğudan
gelen tehlikelere karşı korumak için kurulmuş ''İrpuni'' kenti de Erivan
yakınlarında...
Nitekim Türk arkeologlar 1950'lerden bu yana Toprakkale 'den Çavuştepe 'ye
ve Adilcevaz 'a, Hakkâri'den Patnos 'a kadar Anadolu'daki Urartu'yu gün
ışığına çıkartırlarken,1930'lardaki Piotrovski 'nin araştırmalarının
ardından yine 1950'lerde Ogenesjan ve 1960'larda Arakeljan ile A. Martirosjan
gibi Ermeni arkeologların kazılarıyla, ''sınırın öte tarafındaki'' aynı
kültürün derinliği insanlığa armağan ediliyor...
Nahcıvan 'daki Urartu kalıntıları, 1997-99'da yine Oktay Belli 'nin yönetiminde
belgelendi... İran 'da ise Almanların 1970'lere doğru ''Rusa-i Uru. Tur''
kenti için başlattıkları Urartu kazıları, 1980'lerden bu yana ''İslam
devrimi'' denilen ''Molla rejimi'' nce durdurulmuş durumda...
İşte böylesi bir ''tarihsel coğrafyanın'' kültürel ortaklığından
belli ki pek hoşlanmayan ırkçı politikaların etkisiyle de Urartu'ya karşı
yıllardır ''mesafeli bir duruş'' vardı... Bu nedenle Yapı Kredi Kültür
Merkezi'nin 2001 yılı güzünde ''Alaeddin'in Lambası'' yla Selçuklu 'yu aydınlatan
sergisinden sonra şimdi de Türkiye'deki ''ilk'' Urartu sergisini gerçekleştirmesi,
bu iki uygarlığımıza karşı ulusal görevimizle sınırlı bir hizmet değil.
Aynı zamanda, yaşadığımız topraklardaki zengin geçmişi dışlayan
''dinci ve ırkçı ayrımcılığa'' karşı da ''tarih bilincimizi'' güçlendirdiklerinden
ötürü bu sergilerin tüm akıl, bilim, emek ve finans kadrolarını kutlamamız
gerekiyor...
Kafkasya'dan Anadolu'ya...
Doğu Anadolu'nun ''denizi'' olan Van Gölü çevresindeki yüksek dağlar ve
yaylalar, günümüzden 3200 yıl önce buradaki su kaynaklarıyla beslenen
otlakları yurt edinen ''Kafkasya kökenli'' beyliklerin ülkesiydi...
İÖ 1200'lerde Asur krallarının, 'dağlık' anlamına gelen ''Uruatri''
dedikleri bu ülkeye ''düşman'' anlamındaki ''Nairi'' adını da vermelerinin
nedeni ise Mezopotamya 'da olmayan madenlere, metal eşyalara ve efsanevi
''Kafkas atlarına'' göz koymalarıydı.
Sonunda Asur saldırılarına karşı birleşerek ''Urartu Krallığı'' nı
kurdular ve bir yandan zaferler kazanıp bir yandan da barajlar ve kanallarla
tarihin ilk ''sulamalı tarım'' ülkesini yarattılar... İÖ 10. yüzyıl
ortalarında, önce Suguani ,ardından Arzaşkun adlı kentleri merkez yaptıkları
bilinen Urartu krallarının, bugün de tüm heybetiyle Van ovası ile ''deniz''
i arasında yükselen Van Kalesi kayalığında İÖ 800'lerde kurdukları ünlü
başkentleri ise Tuşpa 'ydı..
Kral Sarduri , bugün de tüm anıtsal duruşuyla tarihi belgeleyen ''Sardur
Burcu'' üzerindeki çiviyazısı yazıtında, kendisini ''Evrenin Kralı'' tanıtarak
diyor ki; ''Ben bu taş bloklarını Alniunu kentinden getirdim. Bu duvarı ben
inşa ettim...''
Türk arkeologlar sayesinde...
Ne var ki, İS 5. yüzyılın ünlü tarihçisi Khroneli Movses aynı kaleyi
Asur Kraliçesi ''Şamiram'' ın (Semiramis) yaptırdığını yazdığı için,
bu yanılgısıyla, Urartu'nun yakın dönemlere kadar hep ''Asur kökenli kültür''
olarak tanınmasına neden oldu...
35 yıldan bu yana Prof. Dr. Oktay Belli 'nin sürekli çalışmalarıyla
birlikte, Erzincan-Altıntepe 'deki ilk kazıyı yapan Tahsin Özgüç ,
1960'larda Van'da kolları sıvayan Afif Erzen , sonra Emin Bilgiç, Baki Öğün,
Belkıs Dinçol ve Ali M. Dinçol, Veli Sevin, M. Taner Tarhan ve 1990'larda
Altan Çilingiroğlu gibi arkeologlarımızın da değişik merkezlerdeki kazılarıyla,
Doğu Anadolu'nun bu ''madencilik, mühendislik ve zarafet'' önderleri, tarih içindeki
''doğru ve onurlu'' yerlerini yeniden aldılar...
Şimdi de Sadık Karamustafa 'nın bu büyüklüğe yakışır olgunluktaki
sergi tasarımı ve Ara Güler 'in bilge bakışlarından süzülen fotoğraflarıyla
Ocak (2004) ayına dek Yapı Kredi-Vedat Nedim Tör Müzesi'ndeler..
Prof. Dr. Oktay Belli'yle birlikte ''İşte bizim Urartumuz'' diyerek selam
verip onur duymanızı bekliyorlar...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|