Kula'da mutlu gelişmeler
Tarihi kentlerimiz arasında ''akademik'' araştırmalara ev sahipliği
yapanlar çoğalıyor.. Her yaz çok sayıda mimarlık ve şehircilik çalışmasıyla
değişik kent dokuları belgelenirken kültürel mirasın korunmasına yönelik
bilgi ve bilinç de yaygınlaşıyor...
Ne var ki genellikle ''rölöve çıkartma'', ''kültürel envanter'' ya da
''fikir ve okul projeleri'' şeklinde gerçekleşen bu çalışmalar arasında
'uygulamaya'' dönüşebilenlerin sayısı çok az...
Çünkü bunun için ''bilimsel duyarlılık'' ya da ''tarihi çevre
sevgisi'' yetmiyor.. Aynı duyarlılık ve sevginin, ''imar anlayışına'' ve
buna yönelik ''yatırım politikalarına'' da yön vermesi gerekiyor...
Kentlerde yapılaşma ve gelişme önceliklerini belirleyen kesimlerin, eski
dokuları sağlıklılaştırarak yaşatmak yerine, ''yeni inşaat rantlarına''
olan düşkünlükleri aşılamayınca, sayısız akademik çalışma da arşivlerde
ve yayınlarda kalıyor...
'Sabırla' beklenen yıllar
Ege Bölgemizin en zengin sivil mimarlık örnekleriyle bezeli Kula ilçesi de yıllardır
işte bu gerçeğin ''sabırla'' yaşandığı tarihi kentlerimizden biri...
Sadece İzmir 'deki üniversitelerden değil, İstanbul, Ankara ve diğer
okullardan da kim bilir kaç öğrenci çalışmasına, kaç doktora tezine, kaç
akademik yayına kucak açtı... Hatta, birkaç yıl aralıklarla düzenlenen
''koruma sempozyumlarını'' bile hep umutla ağırladı...
Sonunda bütün bu çabalar, tarihi kent kimliğine karşı eskisinden daha
fazla bir bağlılığın oluşmasını sağlarken özgün sokakların ve eski
mahallelerin de tüm yıpranmışlıklarına rağmen hiç değilse ''yok
olmadan'' bugünlere gelmesine katkıda bulundu.
Şimdi ise Kula'daki bu ''bekleme'' dönemi artık geride kalıyor...
Akademik çalışmalara son yıllardaki ''kurtarma ve yaşatma'' çabalarının
kazanımları da ekleniyor... Belediyenin özellikle Tarihi Kentler Birliği
(TKB) üyesi olmasıyla birlikte hız kazandırılan kültürel kimlik
projeleri, kentin gündeminde de öne geçiyor...
'Gurur kaynağı' örnekler
Nitekim TKB'nin 24-27 Eylül 2003 günlerindeki İzmir buluşması kapsamında
gerçekleşen ''Kula ziyareti'' nde, yurdun dört bir yanından yüzlerce katılımcıyı
selamlayan tarihi çarşının görmüş geçirmiş esnafı ile avlulu evlerin
otoriter anaları, bu kez sanki daha bir gururluydular...
Örneğin, Yunus Emre Caddesi 'ndeki dükkân cephelerini eski güzelliğine
getirecek olan belediye çalışmasından ötürü sadece binaların değil halkın
da yüzü gülüyordu...
Konukları, eskiden Rum mektebi olan Zafer Okulu 'na ait yangın enkazıyla
çevrili bahçede karşılayan ''Yaren Grubu'' en neşeli türkülerini çalıp
söylerken bu ''anılar anıtı'' nın TBMM Başkanlığı 'nca onarılması
kararını da kutlar gibiydi...
Kültür Bakanlığı ve belediye işbirliğiyle kentin yaşamına yeniden
kazandırılan ''Kula-Türk Evi'' nde onca kalabalığa ''tadımlık değil
doyumluk'' ikram edilen şekerli pideler ''kurtarılmış tarihin'' huzuru içinde
afiyetle yenildi...
Küçük meydancıklarda tuzlusundan sarısına her türlüsünden ''Kula
leblebisi'' satan gençler de bir alana beş ikram ederek ''gönlü zengin satıcı''
olmanın örneğini sergilediler...
Böylesine mutlu gözlemlerin ''genel değerlendirmesi'' için Belediye Düğün
Salonu'nda düzenlenen ''Kula Forumu'' ise yaklaşık 15 yıl önce ''aynı mekândaki''
benzer bir toplantının ''sonuç bildirgesi'' ile birlikte daha bir anlamlı
oldu...
1988'de alınan kararlar
23 Nisan 1988 tarihinde Mimarlar Odası 'nca düzenlenen ''Kulalar Yıkılmasın''
sempozyumuna ait kararlarda, şimdi ikram yapılan ''Türk Evi'' yle birlikte şu
''projeler'' de önerilmişti: ''Cami-i Atik Mahallesi'ndeki Zabunlar Evi ile
Zaferiye Mahallesi'ndeki Beyler Evi müze-evler olarak değerlendirilecektir...''
26 Eylül 2003 günü foruma katılanlara verilen müjdeler arasında da işte
o ''Zabunlar Evi'' nin Manisa Valiliği tarafından restore edilmek üzere olduğu;
Beyler Evi için de yine belediye tarafından poje çalışmalarının başlatıldığı
vardı...
Vali Orhan Işın , bu hizmetlerinin bir ''kamusal kültür görevi'' olduğunu
vurgularken Belediye Başkanı Selim Aşkın da 15 yıl sonraki mutluluğun ''sırrını''
şöyle özetliyordu: ''Artık kent halkı da korumayı sahipleniyor ve yerel yönetimin
de kent tarihine sahip çıkmasını istiyor...''
Kula'dan işte bu sözlerle de beslenen güzel duygularla ayrılırken
1988'in sempozyum bildirisindeki; ''Korumada halkın bilinçli katılım ve özellikle
yerel yönetimlerle işbirliği esastır...'' cümlesinin altını çizdim...
Benzer bir bildiri bugünkü Kula'ya bakılarak yayımlansaydı; ''Korumada halkın
ve belediyenin kente bilinçle sahiplenmesi esastır...'' demek gerekmiyor
muydu?..
Cumhuriyet-Oktay Ekinci
|