reklam

29 Ekim 2003 Çarşamba
Ana Sayfa > Haberler

Körler ülkesi İstanbul

"Bilgililer yetkisiz, yetkililer bilgisiz" olunca doğal afetlerin boyutu da katlanıyor.
Ege Denizi yoluyla Attik bölgesi Megara şehrinden kuzeye doğru yeni ülkeler keşfetmeye çıkan Megaralıların bir kısmı yerleşmek üzere Anadolu yakasındaki Kadıköy'ü (eski adıyla Kalkedon. Bu isim büyük olasılıkla Anadolu yakasında bol bulunan çakmaktaşı da denilen Kalsedon'a atfen verilmiştir) seçmişlerdi. Büyük olasılıkla bu göçlerin ana nedenleri Ege'de meydana gelen doğal afetlerdir. Daha sonra gelen grup ise Sarayburnu'na yerleşti ve ilk gelenlerin yerleştiği Kadıköy'e bakarak.

"Böyle güzel yer dururken neden oraya yerleştiler, kör mü bunlar?" dedi. Bu sözler Anadolu kökenli araştırmacı tarihçi Heredot ile Latin tarihçi Tacikus'un kayıtlarında yer alır. Gerçekten de İstanbul'un ilk adı bu olaydan dolayı Körler Ülkesi'dir. Bu adı günümüzde de kullanmayı hak ettiğim konusunda bence şüphe yok. Körler Ülkesi olmasa şu güzel şehri nasıl yok ettiğimizi görmez miydik? Bir milyonu aşkın yapının bulunduğu dünya kentinin haline bakınız. Plansızlık dizboyu. Günlük yaşıyoruz. Yarına Allah kerim. Bu koca kenti bekleyen o kadar tehlike var ki, saymakla bitiremeyiz. Deprem, yangın, kirlenme, güvenlik... Hangisini sayalım. Tüm tehlikeler afet olmaya hazır şekilde bizleri bekliyor mu? Ama son zamanlarda çoğumuz için paranoya halinde gelen ve özellikle sabahın üçlerinde beklediğimiz depremlerle bozduk. Yetkililer, ilgililer, sorumlular, sorumsuzlar, uzmanlar hep beraber depremlerle ilgileniyoruz. Planlama yolunda aldığımız sonuç, koskoca bir sıfır sayılmasa bile sıfıra yakındır. Efektif yani verimli bir planlama çalışmamız yok sayılır. Kurumlar arası organizasyon, koordinasyon ve eşgüdüm konusunda ciddi sıkıntılar var. Rahmetli Uğur Mumcu'nun dediği gibi "Bilgililer yetkisiz, yetkililer de bilgisiz" olunca işin içinden çıkmak güçleşiyor.

Gazetelerde Japonya'nın Hokkaido adasında 8 büyüklüğünde bir depremin olduğunu okuyorum. Kuşku yok, son yılların en büyük depremi. Büyük sayılmasa da 1.5 metrelik tsunami dalgaları oluştu (Çünkü buralarda 30 metreye yakın tsunamiler olağan karşılanabilir). Bazı yerlerde yangınlar çıktı ve tehlike nedeniyle 41 bin kişi evlerinden uzaklaştırıldı. Dikkatinizi çekerim ölen insan sayısı bir kişi. O da trafik kazasından. Bu sonuçlarla afet planlaması ve yönetimi konusunda dünyaya ders veren Japonlara şapka çıkarmak gerekir. Bu ve son zamanlarda artan depremlerin ardından kafalara takılan bazı konular yeniden depreşiyor ve soruyoruz. Dünyadaki doğal afetlerde (bilhassa depremde) bir artış var mı?

Bugün bu sorunun yanıtını arayacağız. Halk arasında dünyada ve bizde son zamanlarda afetlerin, bilhassa depremlerin, arttığı konusunda yaygın bir inanış var. Bu inanışa bilim insanları nasıl bakıyor diye sorulduğunda açıklamasını şöyle yapabiliriz. Son yıllarda (özellikle 1960'lardan sonra) büyük afetlerin sıklığında gerçekten bir artış görüyoruz. Her yıl afetlerde hayatını kaybedenlerin sayısında yüzde 6'lık bir artış gözleniyor. Buna paralel olarak, afetlerin neden olduğu ekonomik kayıplarda da hızlı bir artış var. İşin ilginç tarafı son yıllarda afet bilinci ve yönetimi konusunda bilgilerin ve çalışmaların artmış olmasına rağmen durumun böyle olması. Örneğin, Japonya'da 1938 yılında kasırgaların tetiklediği heyelanlarda 130 binden fazla ev yıkılırken, 500'ün üzerinde insan hayatını kaybetti ya da kayboldu. Fakat daha sonra geliştirilen afet stratejileri ve yönetimleri sonucunda kayıplar hızla azalmaya başladı. 1976 yılında meydana gelen heyelanlarda hasar gören evlerin sayısı iki bini geçmezken, ölü sayısı azalarak 125'e indi. Tüm bu çabalara rağmen afetlerin ve özellikle depremlerin sayısındaki bu artışa dört temel faktör neden oluyor.

1- Afetleri izlemeye ve kayıt etmeye yarayan ulusal ve uluslararası alet sayısında ciddi bir artış var. Bu sayede daha önce kayıt edilemeyen depremler kayıt edilebilir hale geldi ve kayıtlı deprem sayısında geçmişe göre bir artış gözlendi. Ülkemizde ise ulusal ağa ait çeşitli kuruluşların toplam kayıt aleti (sismometre) sayısı 150 dolayında. Türkiye depremlerini sağlıklı bir şekilde gözetlemek için gerekli alet sayısı iki bin dolayında olmalıdır (Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, Deprem Konseyi Üyesi ile kişisel görüşme). Buna rağmen ülkemizdeki kayıtlı deprem sayısı 1950'li yıllara göre hayli arttı.

2- Dünya nüfusunda hızlı bir artış var. 1960'lı yıllardan beri dünya nüfusu ikiye katlandı. Dolayısıyla yaralı ve ölü sayılarındaki artış da buna paralellik gösteriyor.

3- İnsan toplulukları belli yerlerde yoğunlaştı. 3.5 milyara varan kentlerdeki nüfus, dünya nüfusunun yüzde 50'sine ulaştı. Doğal olarak bu hızlı kentleşme sosyo-ekonomik baskılar sonucu yanlış planlamayla (daha doğrusu plansızlaşmayla) çarpık kentleşmeyi de beraberinde getirdi.

4- II. Dünya Savaşı'ndan sonra jeolojik ortamlardaki doğal tahribat daha da arttı. Dünyanın akciğeri olarak kabul edilen Güney Amerika kıtasında Amazon yağmur ormanlarının neredeyse yüzde 40'ı yok edildiğinden hızlı bir toprak erozyonu ve sık sık da sel baskınları meydana geliyor. Orman vasfını kaybeden (kaybettirilen demek daha yerinde olur) arazileri satanlar gelecek afetlerden de sorumludur. Bu bakımdan gelecekte de doğal afetler daha da artacak gibi görünüyor.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Afetlerin belli periyotlarda artış gösterdiği ortada. Afetlerin bazı dönemlerde de azaldığını biliyoruz. Neye bağlı olarak dönemsel artışlara ya da azalmalara neden olduğu sorunu bilim insanlarının halen uğraş verdiği konulardan biri. Deprem, volkanizma ve buzullaşmanın birbirlerini tetiklediği konusunda ciddi çalışmalar bulunuyor. Dünyanın devirsel olarak soğuk ve sıcak iklim dönemlerine girişinden de dünyanın güneş etrafında döndüğü ekliptik yörüngedeki küçük değişimlerin neden olduğu da önceden beri biliniyor. Hatta dünya jeoloji tarihinde pek çok defa kütlesel yok oluşların kayıtlarını yakından biliyoruz. Örneğin, dinozorların 65 milyon yıl önce aniden yok oldukları gibi (bu konuda dinozorların kuşa dönüştükleri konusunda da tezler var). Bu tür ekstrem felaketleri inceleyen bilim insanlarına katastrofist deniyor ve bunlar geçmişteki ile gelecekteki felaket senaryolarıyla ilgileniyorlar. Diğer yandan insanlar için doğa olaylarını afete dönüştüren koşullar gitgide arttığından doğal afetlerin sayısında da ciddi bir artış gözleniyor. Hızlı nüfus artışı, sosyo-ekonomik baskılar sonucu yanlış kentleşme ve zarar görebilir alanlara yerleşme bunların başlıca nedenleri arasında sayılabilir. Afetlerle başedebilme yönetim bilgisi çok hızlı bir gelişme kaydetmiş olmasına rağmen insanların yaklaşımı bütünsel olmak yerine ben merkezli (anthropocentric approach) olduğundan doğal çözüm olanaklarına kavuşamıyor, bundan artan bir şekilde zarar görüyor.

Afetsiz günler dileğiyle.

Radikal - Şükrü Ersoy

 

Ekim 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05
06 07 08 09 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31
diğer aylar için tıklayın

ARKIMEET

ARKIMEET Konferans Serisinin davetlisi olarak, 
Dominique Perrault 4 Kasım Saat: 19:00'da Askeri Müze Kültür Sitesi Konser Salonu'nda konferans verecek.

Davetiye için tıklayın.


Philips Armatür'ün katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz