Divriği’nin ihtişamı sanatta yaşayacak
UNESCO’nun Dünya Kültürel Miras Listesi’nde bulunduğu halde minberi,
ahşap levhaları çalınan; eşsiz taş işlemeleri, tabiat şartlarının
etkisiyle her geçen gün tahribata uğrayan Divriği Ulucami, 2004 yılında
bir dizi etkinlikle Türkiye gündemine taşınacak. Dünya taş işçiliğinin
en güzel örneklerini taşıyan camiyle ilgili duyarsızlığa dikkat çekmek için16-18
Haziran tarihlerinde Sivas’ta yapılması kararlaştırılan ‘VIII. Türk Tıp
Tarihi Kongresi’ne, ‘Süheyl Ünver Nakışhânesi’nin hazırladığı
kapsamlı bir sergi ve iki kitap eşlik edecek.
Merhum Ord.Prof.Dr.Süheyl Ünver’in kurduğu ‘Süheyl Ünver Nakışhânesi’nde
bir yıldır devam eden hummalı çalışma, yüzyılların yok ettiği figürleri
ve bilinçsiz insanların yaraladığı taş oyma süslemeleri klasik sanatın
iyileştirici ellerinde onarmayı hedefliyor. Bu çalışma ile, caminin eşsiz
sanat eseri niteliğindeki figürleri aslına uygun biçimde gelecek kuşaklara
taşınacak. 1228 yılında Mengücekoğulları’ndan Ahmet Şah tarafından
yaptırılan ve 1985 yılından bu yana Dünya Miras Listesi’nde yer alan
Divriği Ulucami’nin taş süslemeleri, tezhip sanatçısı Gülbün
Mesara’nın önderliğinde, minyatür, ka’tı, desen ve tezhip üslubu
kullanılarak kağıda aktarılıyor. Babası Süheyl Ünver’in yolunda yürüyerek
Divriği Ulucami üzerine kapsamlı bir proje geliştiren Mesara ve
beraberindeki otuz kişilik ekibin ürettiği eserler, 2004 Haziran’ında yapılacak
Sivas-Divriği Kongresi’nde sergilenecek. Ulucami ve Darüşşifa’yı
yeniden gündeme taşımak amacıyla düzenlenen kongre, Sivas ve Divriği’deki
resmi makamlar, sivil toplum örgütleri ve yöre eşrafı tarafından
destekleniyor.
‘Taş işçiliğine sadık kaldık’
Süheyl Ünver Nakışhânesi’nde çalışan sanatçılar, projeye, Divriği
Ulucami hakkında yayımlanan kitapları okuyarak, taç kapılar üzerindeki figürleri
ve motifleri hem teknik hem de mitolojik açıdan yorumlayarak hazırlanmış.
Mesara ve ekibi, cami ve şifahânenin süslemeleri üzerinde çalışırken,
Sivas Valiliği’nin gönderdiği fotoğraflardan yararlanmış. Ancak kimi
zaman fotoğraflar, taş kabartmalardaki inceliği yansıtmakta yetersiz kalmış.
Görkemli kapılar üzerinde, kimi bir insan boyundaki motifleri tüm detayları
ve derinliğiyle yansıtmanın mümkün olmadığına inanan Gülbün Mesara,
“Süslemelerin yüzde 30’una ulaşamadık; ama kapılara büyük bir
merdiven dayamamız mümkün olmadığına göre elimizdekilerle yetineceğiz.”
diyor. Mesara, taş süslemeleri kağıda aktarış yöntemleriyle ilgili olarak
şunları söylüyor: “Motiflerin birçoğu hem tezhip hem ka’tı hem de
desen üslubuyla işlendi. Kimi süslemeler, taş üslubunda kabartma havası
vererek bire bir kağıda aktarıldı, kimi çok ince bir tezhip şeklinde
klasik renklere boyandı. Mesela, gruptaki herkesin çalışmak istediği Selçuklu
Kartalı figürünü bir sanatçımız, siyah üstüne sırf altınla çalıştı.
Bir başkası taş renginde, diğeri de Selçuklu mozaik çinilerinin renginde
uyguladı.” Motiflerin değişik üsluplarla çalışılması sergiyi ve
sergiyle eşzamanlı olarak yayımlanacak kitabı da daha zengin kılmış
olacak.
Gülbün Mesara’nın üzerinde ısrarla durduğu konulardan biri de, camide
olan her şeyi o yüzyılın üslubuna uygun olacak şekilde geleneksel
sanatlara uyarlamak. Gördükleri her şeyi en doğru şekilde yansıtmaya çalışan
ekip, ortaya çıkan eserlerin gelecekteki kuşaklar için ‘belge’ niteliği
taşıdığına inanıyor. Gülbün Mesara, cami üzerine çalışmaya başladıktan
sonra simetrik olması beklenen desenlerin büyük çoğunluğunun asimetrik
olduğunu fark etmiş: “Biz tezhip çalıştığımız için simetriyi önemsiyoruz;
ama taş süslemelerdeki asimetriye saygı göstermek zorundayız. Çünkü,
asimetri, Divriği Ulucami’nin özelliklerinden biri.” Yaz mevsimine kadar
sadece ‘Divriği’ üzerine çalışacak olan Süheyl Ünver Nakışhânesi,
tamamlanan eserleri, Divriği’deki kongrede çıkarmak üzere jelatinleyerek
kutulara kaldırıyor.
Süheyl Ünver’in 1960’lı yıllarda Sivas ve Divriği’ye yaptığı
seyahatlerde tuttuğu notlar da kongre tarihine kadar ‘Sivas ve Divriği
Defterleri’ adıyla kitaplaştırılacak.
Zaman
|