Depo çürür, kervan yürür
Ayasofya Müzesi depolarındaki çürüme sadece yetkililerinin ihmalkarlığıyla
açıklanabilir mi, yoksa madalyonun arka yüzünde başka gerçekler mi var? Dünyaca
ünlü Bizantolog Semavi Eyice, Ayasofya rezaletinin bilinmeyen hikayesini AKŞAM'a
anlattı
Akşam, sayfaya 'Ayasofya'yı da çürüttük' başlığıyla bir haber
giriyoruz. Üzerine de kırılmış ikonalar, çürümüş halılar, papaz
tahtları önünde heykellerin durduğu bir fotoğraf koyuyoruz. Resimaltı
yazmaya takatimiz kalmıyor.
Ayasofya'daki 'skandal', müzeye yaklaşık 4 ay önce atanan Seracettin Şahin'in
50 yıldır kimsenin adım atmadığını iddia ettiği bir depoya girip, içerideki
manzarayı Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bildirmesiyle başladı. Ardından
fotoğraflar yayımlandı ve Ayasofya'daki 'zihniyet çürümesi' de ortaya çıktı.
Çünkü Ayasofya aslında, önüne çıkan ne varsa savuran bir toplumun karanlık
aynalarından biriydi. Ve o aynada, onca depreme, yangına, felakete rağmen
ayakta durmayı başarabilmiş 1500 yıllık bir yapının bile bir kıymeti
yoktu.
İkonaların çoğu çalınmış
Son günlerde medyada yazılıp çizilenleri gözden geçirirsek, Ayasofya'da
olan özetle şu: Ayasofya'nın tıpkı diğer müzelerde de olduğu gibi teşhirde
olmayan tarihi eserlerini saklayacağı depoları var. Ama bu depolar o kadar
bakımsız halde ki, içinde ne varsa her şeyi çürütüp yok ediyor. İşin
tuhafı o depolarda ne olup bittiğini de kimse bilmiyor. Hatta müzenin eski müdürü
Seracettin Şahin bile. Çünkü o bir Sümerolog ve formasyonu gereği
eserlerin niteliğinden pek haberdar değil. Ama ünlü Bizantolog Semavi
Eyice'ye göre 'Ayasofya'da yıllardır sonu gelmeyen birçok yanlışlık'
birbirini izliyor.
İkonalardan başlarsak... Bir kere depolardaki ikonalar Bizans dönemine ait
değil. Çoğu Cumhuriyet sonrası Rum kiliselerinden toplanmış 19'uncu yüzyıla
ait tasvirler. Uzun yıllar Aya İrini'de muhafaza edilen bu ikonalar sonra yine
sandıklarla Arkeoloji Müzesi'ne, ardından tekrar Ayasofya'ya nakledilmiş.
Ahmet Taner Kışlalı'nın Kültür Bakanlığı döneminde de segilenmek için
Kariye Müzesi'ne taşınmış. Ancak koruma konusundaki hatalar sonucu birçoğu
çalınınca yeniden Ayasofya depolarına taşınmış.
Halılara gelince... Semavi Hoca'ya göre Ayasofya'daki halılar 1935'te kaldırılmış.
Ama mekandaki nem nedeniyle durumları o zaman da pek parlak değilmiş. Mihrabın
önündeki 120 yıllık Türk halısı ise 50'li yıllardan sonra sırra kadem
basmış. Tıpkı muvakkithanedeki saatler gibi. Semavi Hoca, bu saatlerden
birini yıllar önce bir devlet dairesinde gördüğünü, diğerlerinin de müzede
bir kenara atıldığını söylüyor.
Bu arada Ayasofya tartışılırken ortaya çıkan bir başka yanlışlık da
depolara 50 yıldır hiç kimsenin girmediği... Çünkü kayıtlardan anlaşıldığına
göre mesela 1997 yılında bu depodaki ikonaların bir kısmı tamir edilmek üzere
Merkez Restorasyon Laboratuvarı'na gönderilmiş. Ancak laboratuvardaki gaz
odası çalışmadığı için ikonalar onarılamamış. Ardından gerekli
cihazlar temin edilmiş ve ikonalar onarılmış. Ama yapıdaki yüksek nem ve
personel yetersizliği nedeniyle tekrar eski haline dönmüş.
Şimdi ortadaki manzara bir tür azgelişmişlik hikayesi ama Ayasofya
rezaletinden çıkarılması gerekli önemli dersler de var. Ayasofya, Türkiye'ye
en çok gelir getiren müzelerden biri ama devletten ne kadar ödenek alıyor?
Isı, nem, statik gibi birçok problemi olan 1500 yıllık bir müzeye 'bir müdür,
iki uzman' tayin etmekle Bakanlık görevini yapmış oluyor mu? Ve Türkiye'de
bir Bizans Kürsüsü ve o kürsüden yetişmiş uzmanlar varken, müze yönetimini
neden Sümerolog üstleniyor. Ve o Sümerolog şimdi neden Türk-İslam Eserleri
Müzesi'nin Müdürlüğü'ne getiriliyor? Tamam, işler arap saçı ama bu saçı
karıştıran sadece müzede görev yapmış müdürler, uzmanlar ve bekçiler
mi? Yoksa o depoları çürüten o bildik zihniyet mi?
Akşam
|