Dikkat! Bu camide kötek var
Bir gazeteci, Vakıflar'ın ilgisizliği yüzünden tarafından onarılan ve
tarihi dokusu bozulan 500 yıllık bir caminin başına gelenleri yazsa ne olur?
İşte size Türkiye'de geçen 'sıradan' bir sorumsuzluk, işgüzarlık ve
bol tehditli bir kaş yaparken göz çıkarma hikayesi
Aslında her şey 'İslami kesim'den bir gazetenin kültür-sanat sayfasında
gördüğümüz bir haberle başladı. Habere göre İstanbul'un en eski Osmanlı
yapılarından Hocapaşa Camii devletin ilgisizliği sonucu yerle bir olmuş,
mahalle esnafı da duruma el koyarak camiyi onarmıştı. Yine aynı sayfaya göre
onarım için camiye paldır küldür giren esnafın çabası övgüye değerdi,
zira sonuçta ortaya 'modern', 'pırıl pırıl' bir cami çıkmıştı.
Doğrusu önce inanamadık diyeceğim ama öyle olmadı. Biliyorduk ki Türkiye'de
canı sıkılan herkes bir tarihi eseri sökebileceği, yıkabileceği gibi
onarmak, kendi zevkine göre düzenlemek hakkına da sahipti. Çünkü Türkiye'de
Vakıflar Genel Müdürlüğü ne yazık ki bir tabeladan ibaretti.
Ertesi gün, caminin ne hale getirildiğini görmek için Hocapaşa'ya
gittik. Elbette birtakım gazetecilik tekniklerini kullanarak, kimseyi pek uyandırmadan
röportaj yaptık, caminin 'modern' halini görüntüledik ve bu işte suçlu da
olsa, iyiniyetle çalışan Hocapaşa esnafını kırmadan caminin başına
gelenleri yazdık.
Çünkü ortadaki manzara o kadar Türkiye'ye özgü bir şeydi ki, Vakıflar
bile sorumluluğunun bilincine varmazken inancı doğrultusunda bir şeyler
yapmak isteyen esnafı afişe etmenin bir anlamı da yoktu. Ama elbette bu,
onların 'Cephedeki beyaz mermerler mezar taşı gibi durduğu için yeşilleriyle
değiştirdik. Ortaya şadırvan ekledik, kapıları yeniledik' gibi itiraflarını
yazmaya engel değildi.
Aslında birçok örnekte olduğu gibi Hocapaşa Camii'nde de yaşanan şuydu:
Vakıflar'ın ilgisizliği sonucu bir cami daha çökme noktasına gelmiş ve
buna gönlü razı olmayan çevre halkı da bağış toplayarak camiyi onarmış
ve kaş yaparken göz çıkarmıştı. Ve biz de, gazetecilik görevimizi
yaparak hem Vakıflar'ın artık tahammül sınırlarını zorlayan
sorumsuzluklarından birini, hem de iyiniyet ile tarihi eser arasında bir bağ
kurulamacağını anlatmaya çalışmıştık.
Neyse haber yayımlandı. Öğrendiğimize göre ertesi gün birkaç Vakıf görevlisi
olay yerine gelip tespitte bulundu, muhtemelen sağa sola fırça attı ama cami
bu hale gelene kadar ne yaptıklarını, nerede olduklarını kimseye söylemedi.
Esnafa gelince... Onlar bu işleri sorumlu bir kentli vatandaş gibi değil,
sadece inançlı esnaf olarak yaptıkları için bu çabaya karşı çıktığımızı
düşünerek bize öfkelendiler. Hatta -ismini verip başını belaya sokmayayım
ama- aralarından biri 'Aynen sizin istediğiniz ve planladığınız şeyler
oluyor. Yani Vakıflar Müdürlüğü'nden geldiler ve tahmin ediyorum birçok müdahalede
bulunup camiiyi yeniden ibadet edilemez hale getirecekler. Sizlere önerim lütfen
Hocapaşa ve dolaylarında gezmeyin. Tanıyanlar size hiç iyi davranmayacaklardır.
Bu arada isminizi tanıdık tanımadık herkese mail atıyorum, belli mi olur...
Başka camilere filan da musallat olursunuz?' cümleleriyle bizi biraz 'uyandırdı'
da...
Bu arada Hocapaşa Camii, 500 yıl önce, Hoca Kuveyb bin Kayser tarafından
yaptırıldı. Ama şimdi o kadar şık ve modern bir cami ki bütün bu tarih
bir hikaye gibi geliyor insana. Esnafa gelince... Peki bizi Hocapaşa'ya sokmayın
hatta rastlayınca pataklayın ama Peygamber sözünü de unutmayın: 'İlim Çin'de
bile olsa arayınız'...
Akşam
|