Elazığ'la Harput bakışırken
Kuşkusuz, Harput olmasaydı, Elazığ da olmazdı...
Ama, ''Elazizli aydınlar'' da olmasaydı; dağın başında yapayalnız
kalan Harput'u artık kim tanırdı?..
Örneğin, Bedrettin Keleştimur, 17. 10. 2003 tarihli Günışığı
gazetesindeki köşesinde, bilge şair Şeref Tan 'ın ünlü ''Çayda Çıra''
şiirini anımsatıyor;
''Eriyen damla damla mum değil, gözyaşıdır,
Harput akşamlarında kalan son hatıradan...''
Vali Osman Aydın öncülüğünde kurulan Harput Vakfı 'nın (HARVAK)
dergisinde de Doç. Dr. Nevzat Çelik, böylesi bir ''karasevdanın'' biraz da
''pişmanlıktan'' kaynaklandığını sanki ''sezdirir'' cesine yazmış;
''Herkes ihanet etti baş döndürücü Harput'a; yerlisi, yabancısı herkes.
Belediye binasını yıkarak ilk yıkımcı olan Feyzi 'den (1944) günbegün çoğalan
bir terk edişle...''
Osmanlı terk edince...
III. Murat dönemi tapu kayıtlarında ''Baş Döndürücü Kaya'' diye anılan
Harput, aslında 1944'ten bile 110 yıl önce, ta 1834'te ''terk edilmeye'' başlamış...
O yıl, II. Mahmut 'un Doğu Anadolu'da ''Osmanlı otoritesini'' sağlamak için
görevlendirdiği Reşit Mehmet Paşa, Baş Döndürücü Kaya'nın ''Mezra''
denen yamaçlarına kurduğu şimdiki yerleşmeye ''vilayet merkezi" ni de
taşımış...
İşte o gün bugündür Harput, ''40 kuyular sularını'' bile hâlâ
sevgiyle gönderdiği aşağıdaki Elazığ'ını ''sessiz bir hüzünle''
seyrediyor... İÖ 2000'lerdeki Hurri 'lerden miras bu ''anıtsal'' kentin, İÖ
9. yüzyıldaki efendileri ''Urartu'' lardan kalma görkemli kalesini
sarmalayan, Roma, Sasani, Bizans, Çubukoğulları, İlhanlılar, Dulkadiroğulları,
Akkoyunlular, Artuklu ve Osmanlı dönemlerinin yarattığı eşsiz mimari
dokusu tarihe gömülmüş...
Bu yok oluşu umarsızca seyreden 170 yaşındaki Elazığ ise özellikle son
20 yılın ''imar rantına tutsak'' politikalarıyla yakın tarihine ait özgün
binalarını bile yok eden, acımasız bir betonlaşma altında...
O kadar ki, yeni kentin eski simgelerinden İzzet Paşa Camisi 'ni bile ''küçük''
görmüşler, kent dokusuna da zor sığan dev bir ''dinsel rant'' camisine çevirmişler...
Aynı şekilde, Harputlu ''saray beylerinin'' yaptırdığı, anılarla yüklü
''Mahpushane Camisi'' bile artık yok; yerinde ise yine koskocaman bir ''çarşılı
cami'' var...
Bunlarla birlikte Cumhuriyet 'in önce 2 ve 3 katlı planladığı tüm
semtlerde 8-10 kat ''talan hakkı'' da verilince, ''Elaziz'' gitgide kaybolmuş...
Elazığ'ın ''sanatsal'' müziğinden ''Hüseyni'' makamındaki ünlü
''Yemen Türküsü'' bile sanki kentin bu ''geri gelmez'' değerlerine de bir ağıt
gibi;
''Burası Huş'tur, yolu yokuştur;
giden gelmiyor, acep ne iştir?..''
''Yeniden var olmak'' için...
İşte böylesi bir ''uygarlık soykırımına'' artık son verilmesi için
başta HARVAK olmak üzere, yerel yönetim ve kent aydınları, hatta Elazığ
Ticaret ve Sanayi Odası (ETSO) bile adeta bir ''yeniden varolma'' dayanışması
içindeler...
Vali Osman Aydın'la görüşmemizin en önemli konusu da inşaatı devam
eden ''Harput Evi'' projesi... Harput Kalesi yanında ikinci bir ''kale'' gibi
dursa bile hatta onca parayla yine Harput'taki ''son kalan tarihi evlerin kurtarılması''
da mümkün gibi görünürken, yine de özenli mimarisi ve ''kültür öncelikli
niyeti'' ile kentteki yeni heyecanın anlamlı bir ürünü...
Belediye Başkanı Hamza Yanılmaz 'ın da aynı heyecanla anlattığı;
''Harput-Kayabaşı Parkı'' projesi ise tarihi Hoca Hamamı 'nı, Artuklu'dan
kalma Alacalı Cami 'yi, Osmanlı'dan kalma Kurşunlu Cami 'yi ve Harput girişindeki
''Hacıkerimefendi Konağı'' ile komşu evini de içeren bir ''koruma ve
rekreasyon'' projesi olarak tasarlanmış...
Artuk Bey 'in torunu, Behram Bey 'in oğlu, büyük Harput Hükümdarı Belek
Gazi için yontucu Nurettin Orhan 'ın 1964'te yaptığı ''anıt heykel'' ,
Kayabaşı'nda artık bu düzenlemeyle yükselecek...
Böylesi bir kenti yönetmesine rağmen hâlâ bir ''mimarın'' görevli
olmadığını öğrendiğimiz belediyeden ayrıldıktan sonra HARVAK'taki
toplantı ise artık hemen herkesin ''tarih için harekete geçtiğini'' gösterdi...
Örneğin, elde kalan son Elazığ evlerinin bulunduğu ''Kazım Efendi Sokağı''
nın korunarak ''kültür ve sanat sokağı'' şeklinde yaşatılması; Kapalıçarşı
'nın onarılıp düzenlenerek ''ahşap çatılı özgün mimarisiyle'' ömrünün
uzatılması; tarihi bir binada ''kent arşivi ve müzesinin'' kurulması, gündemdeki
projeler...
Mimarlar Odası Temsilcisi Yümnü Saatçi 'yle kenti gezerken gördüğümüz
''Buğday Meydanı'', ''Yemeniciler'', ''Demirciler'', ''Bakırcılar'' çarşıları
ve ''Şıra Meydanı'' gibi geleneksel ticaret mekânlarının da mutlaka
korunarak yaşatılmasını ''bizim şartımız'' olarak öneriyoruz...
Böylesi ''umut yüklü'' bir toplantının ardından, ÇEKÜL'ün Elazığ
neferi Mustafa Balaban , Malatya neferi Bekir Sözen ve başkomutanı ''Elazığlı''
Prof. Dr. Metin Sözen 'le birlikte ziyaret ettiğimiz ETSO ise sanki tüccarların
değil ''sanatçıların'' odası gibi... Başkan Suat Öztürk ile arkadaşlarınca
desteklenen şiir, müzik, edebiyat ve tiyatro etkinliklerine ekledikleri ve
ETSO'nun sanat sorumlusu Etem Yalın tarafından hazırlanan ''Aksata'' adlı
oda dergilerinde bile ''Harput ve Elazığ tarihi'' kapak konusu...
Fırat Üniversitesi, Rektör Prof. Dr. Fevzi Bingöl 'ün yakın ilgisiyle
yerel sanat dünyasına bilimi armağan ediyor... Yakınlarda yapılan ''Elazığ
Kültür Kurultayı'' hâlâ konuşuluyor. Kentin kültür neferi Şener Bulut ,
Elazığ'a 25 km'deki, ''mavi bayraklı plajlarıyla'' ve ''martılarıyla'' ünlü
Hazar Gölü kıyısında her yıl düzenledikleri ''Hazar Şiir Akşamları'' nın,
bu kez aralık ayında (2003) Bakû 'da ve ''Büyük Hazar 'ın
koynunda''yineleneceğini söylüyor...
1800 yıllık kilisedeyiz...
İşte bu gözlemlerin ardından sıra artık Harput Kalesi 'ne geldiğinde,
önce İS 179 yılında kalenin bulunduğu kayanın ''içine'' oyularak yapılan
''Kadim Meryem Ana Kilisesi'' ni ziyaret ettik. 1920'lere kadar oradaki
''Tabakhane Deresi'' ni kaplayan, ancak şimdi ''harabeleri'' bile kalmayan eski
''Süryani Mahallesi'' sakinlerinin bugünkü temsilcisi İshak Tanoğlu,
kiliseyi 1999'da temizleyip onararak yeniden ibadete açmış.
Artuklu'nun Ulu Camisi ve Akkoyunlular'ın Sarahatun Camisi 'nin ardından
Kayabaşı 'nda durup, yukarıdaki Harput'la aşağıdaki Elazığ'ın karşılıklı
''bakışmalarını'' paylaşırken bu iki kader arkadaşına elimdeki turizm
kitapçığından ''yerel duaları'' okudum; ''Muhannete muhtaç olmayasınız/Dünya
durdukça durasınız....''
Dönüşte Elazığ'dan Harput'a doğru ''hoşça kal'' dercesine baktığımda
ise Belek Gazi'nin ve tarihi Kale'nin özenle ''korunmaları'' gereken kutsal
siluetlerine saygısızca eklemlenen dev bir ''özel yurt ve lise binası'' nı
görünce, ister istemez gözüm aynı kitapçıktaki ''yerel beddualar'' a takılıverdi;
''Etin töküle, inim inim inleyesin'' ...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|