reklam

21 Kasım 2003 Cuma
Ana Sayfa > Haberler

Dünya Şehircilik Günü 27. Kolokyumu Sonuçlandı

8 Kasım Dünya Şehircilik Günü nedeniyle Şehir Plancılar Odası ve Mersin Üniversitesi tarafından ortaklaşa düzenlenen ve 6-8 Kasım tarihleri arasında Mersin Üniversitesi İstemihan Talay Konferans Salonunda gerçekleştirilen "Şehircilikte Reform" konulu Dünya Şehircilik Günü 27. Kolokyumu tamamlandı. Şehircilikte reform yapılmasını gerektiren nedenlerin ve planlama sistemindeki eksikliklerin nasıl tespit edildiğini belirleyen Şehir Plancıları Odası bu konudaki reformlar için potansiyeller ve öneriler de belirtildi.

"Neden Şehircilikte Reform?
Şehircilik alanında yaşadığımız sorunlar, kentlerin içinde bulunduğu mevcut durum, planlama kurum ve araçlarına yönelik yeniden yapılandırma çabalarının yoğunlaşması, kentleşme dinamiklerinin ve bunların pratik sonuçlarının değişmeye başlaması, bugün Türkiye'de bütüncül bir Şehircilik Politikasının geliştirilmesi ihtiyacını gündeme getirmiştir. Böylesi bir politikanın geliştirilmesi Şehircilik alanındaki mevcut yaklaşımlarımızda bir reform anlamına gelmektedir.

Reform ihtiyacı; mevcut yapı ve mekanizmaların işleyiş sonuçları ile hedefler arasında uyumsuzluk ve tutarsızlık durumlarında gündeme gelir. Bugün bizler bir Şehircilik Reformundan söz ederek aslında şunu söylüyoruz: Türkiye'de yıllardan beri uygulanmakta olan kentleşme politikaları, planlama sistemi ve araçları ile bunlarla ilgili yasal ve kurumsal düzenlemeler, sağlıklı ve yaşanabilir kentlerin oluşumunu yeterince sağlayamadı.

Buna Neden Olan Olumsuzlukları Şehircilik Alanında Nasıl Tespit Ediyoruz?
- Kır-kent arasındaki dengeli ilişkinin kurulamaması, kırsal gelişme sorunlarını çözmekteki yetersizliklerimiz, halen yüksek bir kentleşme hızına sahip olmamız sonucunu yarattı.

- Kentlere yönelen insan topluluklarını, kentte sağlıklı ve planlı alanlarda ve biçimlerde iskan edemedik.

- Türkiye'de kentler bir yandan düzenli/planlı gelişen alanlardan öte yandan ve çoğunlukla, kendiliğinden gelişen alanlardan oluştu.

- Kentlerin içinde bulunduğu durum, doğal olayların afete dönüşmesine ve binlerce insanımızın yaşamını yitirmesine neden oldu.

- Benzer süreçlerle doğal, kültürel ve tarihsel değerlerimizin tahrip edilmesine ve hatta yok olmasına tanıklık ettik.

- Sağlıklı kentsel çevrelerin ve güvenli yapıların oluşturulması, tarihi ve doğal mekanların korunması ve sosyal ve mekansal yönlerden eşitlikçi mekanların yaratılması için mevcut şehircilik araçları ve örgütlenme düzeyi yetersiz kaldı.

- Sonuçta, mutlu azınlık hariç, pek çok yurttaşımız, sağlıksız, hizmet kalitesi düşük, gelir grupları arasındaki ayrımların keskinleştiği ve temel kentli haklarını sunmakta yetersiz kentlerde yaşar hale geldi.

Şehircilik alanındaki reform ihtiyacına esas olan bu olumsuz sonuçlar, şehirciliğin temel aracı konumundaki planlama ve yönetim sistemimizdeki sorunlardan beslenmektedir.

Planlama Sistemimizdeki Olumsuz Sonuçları Nasıl Tespit Ediyoruz?
- Planlama sistemimizin çok kurumlulaşması, bir kaos ortamı yarattı. Planlama alanında yetki sahibi olan kurumların sayısının sürekli olarak artması bütünselliğin kaybolmasına neden oldu. Farklı sektörlerde uzmanlaşmış kurumların planlama alanındaki münferit eylem ve kararlarının toplamı sağlıklı bir kentleşme politikası ve nitelikli kentsel alanlar yaratmadı. Planlama farklı aktörlerin ve kurumların münferit ve eşgüdümsüz çabaları sonucunda ortaya çıkan genel tablo değildir.

- Planlama kademelenmesini yeterince iyi kuramadık ve mevcut sistemi de tahrip ettik. Bu da bir başka kaos durumunu yarattı. Üst ölçekli planlar nitel ve nicel olarak yeterli bir biçimde üretilmeyince alt ölçekli planlar münferit kaldı.

- Planlama kademelenmesi ölçekler bazında net olmasına rağmen uygulama alanında bu hiyerarşi gerçekliğini ve geçerliliğini yitirdi. Bazı yerel yönetim birimleri bu boşluktan faydalanarak yeni arayışlar içine girdiler ve daha kapsamlı planlama çalışmalarına öncelik verdiler. Örneğin, "stratejik il gelişim planları" bu bağlam içinde doğdu ve daha sonradan "il gelişim planları" adı altında planlama gündeminde yer edindi. Ancak, bu planlar, sahiplilik ve sorumluluk ilişkisi açısından sorunlar yarattı. İdari sınırların planlama çalışması açısından anlamlı olamadığı ortaya çıktı. Planlama için anlamlı olabilecek kimi alanlar idari sınırlar ile çakışmazken, idari sınırlar içinde yapılan kimi planlar anlamlı planlama alanlarına denk düşmedi.

- Yerel yönetim birimleri arasında dengeli bir örgütlenme şeması kurulamadı. Belediyelerde hem yeterince güçlü olamama hem de çok fazla güçlü olma sorunları bir arada yaşandı. Planlama yetkisine sahip bir çok belediye bu yetkinin gereğini yerine getirebilmeleri için gereken mali, teknik ve personel olanaklarından yoksun bırakıldılar. Öte yandan güçlü olan belediyeler ise ölçek olarak büyüdükleri halde kendi organları içinde eşgüdümü ve bir arada çalışma ilkesini kuramadılar.

- Yerel yönetimler düzeyindeki himayeci ilişkiler ve belediye meclislerinin yapısı planlama sürecinin dejenere edilmesinin önemli nedeni olarak ortaya çıktı. "Kent patronlarının" gündelik yaşama müdahalesi plansızlığı bir strateji haline getirdi.

- Daha önce merkezi idare üzerinden yürüyen kollamacı ve himayeci yaklaşımlar varlıklarını sürdürdüler. Kentlerimizde güç ilişkileri açısından avantajlı konumda olan grupların çıkarları gözetilmeye devam etti. Yerelleşme bunu dengeleyecek güce ve içeriğe ulaşamadı. Bu çerçevede, yerel yönetim-planlama ilişkisi, mülkiyet odaklı, belirli grupların gereksinimlerinin gerektirdiği kadar yeri planlamaya yönelik ve bu gereksinimlere meşruiyet sağlama amaçlı bir ilişki haline geldi.

- Planlama mevzuatından ve yaptığımız planlardan kaynaklanan sorunlar da, planlara muhalefet edilmesi nedenini yarattı. Esnek olmayan, son derece katı ve detaylı, her şeyi en ince ayrıntısına kadar denetlemeye yönelik düzenlemeler getiren planlar ve yasal metinler, genel düzen içinde kalmak kaydıyla yerel ve bireysel farklılıkların hayata geçirilmesine engel oldu. Planlama sistemimizin kesin ve katı dili, yerelin özgün koşullarından hareketle kararlar üretilmesini olanaksız kıldı.

- Planlama sürecine esas olacak doğru, geçerli ve bilimsel bilgileri, envanteri ve veritabanını üretemedik. Mevcut bilgileri kolay ve hızlı yöntemlerle paylaşılabilir ve erişilebilir kılmakta yetersiz kaldık.

- Planlama sürecinde üretilecek kararlardan etkilenecek toplum kesimlerinin sürece etkin katılımlarını sağlamakta ve planların asıl sahipleri olacak bu kesimlerin desteklerini almakta yetersiz kaldık.

- Tarihi kentsel bölgelerin korunmasına yönelik planlar yeterli uygulama araçları olmadığından hedeflerine ulaşmakta yetersiz kaldı.

Şehir Plancılarının Konumlarına İlişkin Olumsuzluklar
- Şehircilik ve planlama konusunda eğitimli mevcut insan kaynağı, yeterli düzeyde çalışma olanağı bulamamakta, şehir plancıları özellikle son yıllarda başka meselk alanlarında çalışmak zorunda bırakıldılar.

- Şehir plancıları olarak mesleğimizi uygularken yaratıcılığımızı her alanda kullanmakta yetersiz kaldık. İşsizlik meslek etiğini tehdit eden bir unsur olarak varlığını sürdürdü.

- Kamu Kurum ve Kuruluşlarında çalışan plancılar, çalıştığı idarenin sınırları ve yaklaşımı içinde kaldı, dosya incelemekten öteye gidemedi ve yeteneklerini ortaya koyan projeler üretemedi.

- Serbest çalışan plancılar, yalnızca imar planlarının ve mevzuatının uygulayıcısı oldular, mevzuatın getirdiği olanakları yaratıcı ve yenilikçi bir tarzda kullanmaktan uzak kaldılar ve kenti bir yaşam biçimi olarak algılayamadılar

- Üniversiteler, yurtdışı kaynaklı bilgileri aktarmaya yoğunlaşıp, ülke koşullarına uygun özgün bilgi üretmekte yetersiz kaldılar, şehircilik uzmanı yerine yalnızca imar planlama uzmanı yetiştirdiler

Reform için Potansiyeller ve Öneriler:
- Tüm bu olumsuzluklardan hareketle, öncelikle planlama kurumuna, kentlere, doğal, çevresel ve kültürel değerlerimize ilişkin anlayışlarımız ile yönetme ve muktedir olma anlayışlarımızda köklü bir reforma ihtiyaç bulunmaktadır. Şehircilik reformuna gidilen yolda ilk uğrak bir zihniyet ve niyet reformudur.

- Şehirciliğe yönelik hukuki düzenlemeler, ileriye yönelik, yönlendirici ve denetleyici yapıya sahip esnek bir anlayışla, araçlardan ziyade amaçları önemseyen kuralları içermelidir. Mekansal konular yanında sosyal, ekonomik, yasa dışı yapılaşma yoksulluk ve kentsel dönüşümü de kapsayan bir bütünlükte ele alınmalıdır. Toplum yararının bir gereği olarak, kentlilere, kentli haklarına, doğal ve kültürel değerlere öncelik veren bir yapıda olmalıdır.

- Şehircilikte ve planlamada rol oynayan aktörlerin, kullanıcıların yetki ve görevleri yanı sıra sorumlulukları da yapılacak yeni düzenlemelerde yer almalıdır.

- Mekanın parçalanması ile ortaya çıkan planlamanın çeşitlenmesi ve yetki kargaşasının önlenmesi için parçalanmayı ortadan kaldıracak ve bütünselliğe kavuşturacak düzenlemeler getirilmeli ve bu düzenlemelerde eşgüdüm hukuku oluşturulmalıdır.

- Planlama pratiğimizde yeni bir yapı ve dil oluşturulması zorunluluğu bulunmaktadır. Toplumu durağan, homojen ve değişmez bir yapı olarak kabul eden mevcut planlama mevzuatımız yerine toplumun dinamizmine yönelik yenilikçi, yaratıcılığa açık, esnek ve devingen bir planlama dilinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu yapı ve dil içinde vazgeçilmez ilkelerden olan kademelenme yeniden tarif edilmelidir. Kademelenme hem planlar açısından hem de yerleşmeler açısından yeniden ele alınmalıdır.

- Yerleşmelerin sorunları uzaktan planlama ile çözülememektedir ve olanakları da yine uzaktan algılanamamaktadır. Yeni planlama yapısı içinde uygun kurumsal altyapının oluşturulmasıyla birlikte planlamanın ilgili yerleşmelerde yapılması sağlanmalıdır.

- Sağlıklı, geçerli, bilimsel ve teknik bilginin yeterli miktar ve düzeyde üretilmesi, bu bilginin etkin biçimde dağıtılması, kullanılması ve kontrol edilmesi için bir kamusal örgütlenmeye ihtiyaç bulunmaktadır. Bu kurumun kısa sürede örgütlenmesi sağlanmalıdır.

- "İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırılması" hazırlıkları içinde DPT'nin yayımladığı "plan bölgeleri" bir potansiyel olarak değerlendirilebilir. Ancak bu bölgelerin mekansal, sosyal, kültürel ve idari açıdan yeniden değerlendirilmeleri ve bunların oluşturulma mantığındaki eksikliklerin giderilmesi gereklidir.

- Can ve mal güvenliği açısından tehlikeli olan, doğal ve tarihi değerleri tahrip eden, planlama ilkeleri ve şehircilik esaslarına aykırı olan ve bu bağlamda sağlıklaştırılmaları mümkün olmayan yapıların yıkılmasına yönelik, yönetsel, mali, teknik araç ve gereçlere ilişkin öneriler getirilmelidir.

- Önemli bir planlama aracı olan kamu arazilerinin işgalcilere satılması ya da üzerinde yapılanma olmayan arazilerin özelleştirilmeleri uygulamalarına son verilmeli ve kamu arsa stokunun korunması hedeflenmelidir.

- Planlama konusunda yetkili olan yerel yönetimlerin yetkileri planlama esasları açısından birbirleriyle olan ilişkileri bağlamında yeniden gözden geçirilmeli, gruplandırılmalı ve buna göre planlama süreci yeniden ele alınmalı, yerel özellikleri dikkate alan düzenlemeler getirilmelidir.

- Metropoliten Alan Nazım Plan Büroları deneyimleri, planlama politikalarının oluşturulmasında ve kentsel gelişmenin yönlendirilmesinde başarılı olunduğunu göstermiştir. Bu tür bir örgütlenme önemli bir potansiyel olarak kabul edilmeli ve yöntem olarak düşünülmelidir.

- Planlama geleceğe yönelik kestirimler ve tahmin yapılmasını gerektirir. Son dönemde belirli bilim alanlarında oluşan ve geleceğin kestirilmesi ile ilgili mevcut yöntemlerimize eleştiri getiren tartışmalar dikkat çekicidir. Bu bağlamda planlama disiplini içindeki geleceğin kestiriminin bilimsel ve teknik yöntemleri yeniden gözden geçirilmelidir.

- Son dönemlerde kentsel mekanın üretilmesi, sermaye birikim süreçleri açısından işlevsel kılınmaya başlanmıştır. Mekansal süreçler üzerinden sermaye birikim döngüsünde yaşanan krizlerin aşılmak istenmesi ve kentsel rantların elde edilmesi hedefleri, planlama sürecine olumlu katkı yapacak bir biçimde yönlendirilmelidir. Aksi takdirde plancılar, sermayenin mekansal süreçler üzerindeki stratejilerinin etkisiz tanığı konumuna düşebilirler.

- Kentsel yapılı çevrenin dönüşümünde ve tarihi dokuların korunmasında mevcut planlama araçları yetersiz kalmaktadır. Kentsel alanlara yönelik yatırımların, dönüşüm, koruma ve sağlıklaştırma amaçları doğrultusunda yönlendirilmesi için, imar haklarının toplulaştırılması, imar haklarının transferi ve benzeri yeni araçlar planlama mevzuatı ve ilgili mevzuat içinde tarif edilmeli ve düzenlenmelidir.

- Yapılı çevrenin üretilmesinde iki temel süreç rol oynamaktadır. Bunlardan ilki, kent planlarının hazırlanması ve ikincisi ise bu planlara uygun arsa paylaşımlarının gerçekleştirilmesidir. Ne var ki, bu süreçler sonucunda oluşan kentsel yapılı çevre, çoğunlukla planlarda öngörülen mekanlar olamamaktadırlar. Bunun nedeni, her iki sürece ilişkin mesleki yetkilerin farklı disiplinler arasında kesin çizgilerle ayrılmış olmasıdır. Dolaysıyla iletişim kopuklukları ve farklı öncelikler oluşabilmektedir. Bu nedenle plancının, plan onama sürecinden sonra uygulama sürecinde de yer alması, elde edilen planın denetlenmesini ve öngörülen mekanın oluşumunu kolaylaştıracaktır. Bu aşamada plancı yönlendirici ve denetleyici olmak durumundadır. Bu anlamda plancı, kendisine verilen yetkileri ve olanakları sonuna kadar kullanmak konusunda daha fazla sorumluluk almalı ve bunun için yeterli kaynak sağlanmalıdır.

- Planlama süreçlerinde katılımcılığın sağlanması kuşkusuz gerekmektedir. Ama, bu süreç içinde gelişebilecek himayeci kollamacı ilişkilerin kent mekanında ayrımcılığın mekanlarını oluşturması tehlikesi her zaman bulunmaktadır. Şehir plancıları, bu süreçlerde dışlanan kesimleri de sürecin içine dahil ederek, süreci kolaylaştırıcı, yönlendirici görevlerini yürütmek durumundadır ve kentlerimizde "kentli sorumluğu" ile "kentli bilinci"nin gelişmesine katkı yapmak zorundadır. Bu ise plancıların planlama süreçleri içinde daha aktif yer almaları ile daha fazla sorumluluk almaları ile mümkün olacaktır.

- Çağdaş kent yönetimlerinin yerel demokrasiden ödün vermeden, kırsal çevre ve etki alanları, diğer kentler ve üst yönetim birimleri ile işbirliği ve eşgüdüm içinde olması gerekmektedir. Bu bağlamda, farklı grupların kent yönetiminde ve kentsel mekanın biçimlendirilmesinde söz sahibi olabilmesine yönelik siyasi temsil ve karar organı oluşumları geliştirilmelidir. Bu, gündelik hayatın yeniden üretilmesinde farklı grupların ve aktörlerin süreçte söz sahibi olması anlamına gelecektir. Ancak, süreç içinde farklı güç ilişkilerinin yaratacağı eşitsizlikler göz ardı edilmemelidir. Güç ilişkilerinden bağımsız bir katılımcı sürecin tarif edilmesinin süreç içinde güç sahipleri lehine oluşumlar doğuracağı unutulmamalıdır. Yerel yönetimlerin ve yetkilerini devretme yoluyla merkezi yönetimin, kamu yararı ilkesini kollama görevini terk etmesi kabul edilemez.
Arkitera

 

Kasım 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Adnan Kazmaoğlu 
2 Aralık 2003 tarihinde Diyalog bölümümüze konuk olacak.

Adnan Kazmaoğlu hakkında daha fazla bilgi edinmek, kendisine soru sormak için tıklayın. 

 


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz