Dünya Şehircilik Günü 27.
Kolokyumu Sonuçlandı
8 Kasım Dünya Şehircilik Günü nedeniyle Şehir Plancılar Odası ve Mersin Üniversitesi
tarafından ortaklaşa düzenlenen ve 6-8 Kasım tarihleri arasında Mersin Üniversitesi
İstemihan Talay Konferans Salonunda gerçekleştirilen "Şehircilikte
Reform" konulu Dünya Şehircilik Günü 27. Kolokyumu tamamlandı. Şehircilikte reform
yapılmasını gerektiren nedenlerin ve planlama sistemindeki
eksikliklerin nasıl tespit edildiğini belirleyen Şehir Plancıları Odası bu
konudaki reformlar için potansiyeller ve öneriler de belirtildi.
"Neden Şehircilikte Reform?
Şehircilik alanında yaşadığımız sorunlar, kentlerin içinde bulunduğu
mevcut durum, planlama kurum ve araçlarına yönelik yeniden yapılandırma çabalarının
yoğunlaşması, kentleşme dinamiklerinin ve bunların pratik sonuçlarının
değişmeye başlaması, bugün Türkiye'de bütüncül bir Şehircilik
Politikasının geliştirilmesi ihtiyacını gündeme getirmiştir. Böylesi bir
politikanın geliştirilmesi Şehircilik alanındaki mevcut yaklaşımlarımızda
bir reform anlamına gelmektedir.
Reform ihtiyacı; mevcut yapı ve mekanizmaların işleyiş sonuçları ile
hedefler arasında uyumsuzluk ve tutarsızlık durumlarında gündeme gelir. Bugün
bizler bir Şehircilik Reformundan söz ederek aslında şunu söylüyoruz: Türkiye'de
yıllardan beri uygulanmakta olan kentleşme politikaları, planlama sistemi ve
araçları ile bunlarla ilgili yasal ve kurumsal düzenlemeler, sağlıklı ve
yaşanabilir kentlerin oluşumunu yeterince sağlayamadı.
Buna Neden Olan Olumsuzlukları Şehircilik Alanında Nasıl Tespit Ediyoruz?
- Kır-kent arasındaki dengeli ilişkinin kurulamaması, kırsal gelişme
sorunlarını çözmekteki yetersizliklerimiz, halen yüksek bir kentleşme hızına
sahip olmamız sonucunu yarattı.
- Kentlere yönelen insan topluluklarını, kentte sağlıklı ve planlı
alanlarda ve biçimlerde iskan edemedik.
- Türkiye'de kentler bir yandan düzenli/planlı gelişen alanlardan öte
yandan ve çoğunlukla, kendiliğinden gelişen alanlardan oluştu.
- Kentlerin içinde bulunduğu durum, doğal olayların afete dönüşmesine
ve binlerce insanımızın yaşamını yitirmesine neden oldu.
- Benzer süreçlerle doğal, kültürel ve tarihsel değerlerimizin tahrip
edilmesine ve hatta yok olmasına tanıklık ettik.
- Sağlıklı kentsel çevrelerin ve güvenli yapıların oluşturulması,
tarihi ve doğal mekanların korunması ve sosyal ve mekansal yönlerden eşitlikçi
mekanların yaratılması için mevcut şehircilik araçları ve örgütlenme düzeyi
yetersiz kaldı.
- Sonuçta, mutlu azınlık hariç, pek çok yurttaşımız, sağlıksız,
hizmet kalitesi düşük, gelir grupları arasındaki ayrımların keskinleştiği
ve temel kentli haklarını sunmakta yetersiz kentlerde yaşar hale geldi.
Şehircilik alanındaki reform ihtiyacına esas olan bu olumsuz sonuçlar, şehirciliğin
temel aracı konumundaki planlama ve yönetim sistemimizdeki sorunlardan
beslenmektedir.
Planlama Sistemimizdeki Olumsuz Sonuçları Nasıl Tespit Ediyoruz?
- Planlama sistemimizin çok kurumlulaşması, bir kaos ortamı yarattı.
Planlama alanında yetki sahibi olan kurumların sayısının sürekli olarak
artması bütünselliğin kaybolmasına neden oldu. Farklı sektörlerde uzmanlaşmış
kurumların planlama alanındaki münferit eylem ve kararlarının toplamı sağlıklı
bir kentleşme politikası ve nitelikli kentsel alanlar yaratmadı. Planlama
farklı aktörlerin ve kurumların münferit ve eşgüdümsüz çabaları
sonucunda ortaya çıkan genel tablo değildir.
- Planlama kademelenmesini yeterince iyi kuramadık ve mevcut sistemi de
tahrip ettik. Bu da bir başka kaos durumunu yarattı. Üst ölçekli planlar
nitel ve nicel olarak yeterli bir biçimde üretilmeyince alt ölçekli planlar
münferit kaldı.
- Planlama kademelenmesi ölçekler bazında net olmasına rağmen uygulama
alanında bu hiyerarşi gerçekliğini ve geçerliliğini yitirdi. Bazı yerel yönetim
birimleri bu boşluktan faydalanarak yeni arayışlar içine girdiler ve daha
kapsamlı planlama çalışmalarına öncelik verdiler. Örneğin,
"stratejik il gelişim planları" bu bağlam içinde doğdu ve daha
sonradan "il gelişim planları" adı altında planlama gündeminde
yer edindi. Ancak, bu planlar, sahiplilik ve sorumluluk ilişkisi açısından
sorunlar yarattı. İdari sınırların planlama çalışması açısından
anlamlı olamadığı ortaya çıktı. Planlama için anlamlı olabilecek kimi
alanlar idari sınırlar ile çakışmazken, idari sınırlar içinde yapılan
kimi planlar anlamlı planlama alanlarına denk düşmedi.
- Yerel yönetim birimleri arasında dengeli bir örgütlenme şeması
kurulamadı. Belediyelerde hem yeterince güçlü olamama hem de çok fazla güçlü
olma sorunları bir arada yaşandı. Planlama yetkisine sahip bir çok belediye
bu yetkinin gereğini yerine getirebilmeleri için gereken mali, teknik ve
personel olanaklarından yoksun bırakıldılar. Öte yandan güçlü olan
belediyeler ise ölçek olarak büyüdükleri halde kendi organları içinde eşgüdümü
ve bir arada çalışma ilkesini kuramadılar.
- Yerel yönetimler düzeyindeki himayeci ilişkiler ve belediye
meclislerinin yapısı planlama sürecinin dejenere edilmesinin önemli nedeni
olarak ortaya çıktı. "Kent patronlarının" gündelik yaşama müdahalesi
plansızlığı bir strateji haline getirdi.
- Daha önce merkezi idare üzerinden yürüyen kollamacı ve himayeci yaklaşımlar
varlıklarını sürdürdüler. Kentlerimizde güç ilişkileri açısından
avantajlı konumda olan grupların çıkarları gözetilmeye devam etti. Yerelleşme
bunu dengeleyecek güce ve içeriğe ulaşamadı. Bu çerçevede, yerel yönetim-planlama
ilişkisi, mülkiyet odaklı, belirli grupların gereksinimlerinin gerektirdiği
kadar yeri planlamaya yönelik ve bu gereksinimlere meşruiyet sağlama amaçlı
bir ilişki haline geldi.
- Planlama mevzuatından ve yaptığımız planlardan kaynaklanan sorunlar
da, planlara muhalefet edilmesi nedenini yarattı. Esnek olmayan, son derece katı
ve detaylı, her şeyi en ince ayrıntısına kadar denetlemeye yönelik düzenlemeler
getiren planlar ve yasal metinler, genel düzen içinde kalmak kaydıyla yerel
ve bireysel farklılıkların hayata geçirilmesine engel oldu. Planlama
sistemimizin kesin ve katı dili, yerelin özgün koşullarından hareketle
kararlar üretilmesini olanaksız kıldı.
- Planlama sürecine esas olacak doğru, geçerli ve bilimsel bilgileri,
envanteri ve veritabanını üretemedik. Mevcut bilgileri kolay ve hızlı yöntemlerle
paylaşılabilir ve erişilebilir kılmakta yetersiz kaldık.
- Planlama sürecinde üretilecek kararlardan etkilenecek toplum kesimlerinin
sürece etkin katılımlarını sağlamakta ve planların asıl sahipleri olacak
bu kesimlerin desteklerini almakta yetersiz kaldık.
- Tarihi kentsel bölgelerin korunmasına yönelik planlar yeterli uygulama
araçları olmadığından hedeflerine ulaşmakta yetersiz kaldı.
Şehir Plancılarının Konumlarına İlişkin Olumsuzluklar
- Şehircilik ve planlama konusunda eğitimli mevcut insan kaynağı, yeterli düzeyde
çalışma olanağı bulamamakta, şehir plancıları özellikle son yıllarda
başka meselk alanlarında çalışmak zorunda bırakıldılar.
- Şehir plancıları olarak mesleğimizi uygularken yaratıcılığımızı
her alanda kullanmakta yetersiz kaldık. İşsizlik meslek etiğini tehdit eden
bir unsur olarak varlığını sürdürdü.
- Kamu Kurum ve Kuruluşlarında çalışan plancılar, çalıştığı
idarenin sınırları ve yaklaşımı içinde kaldı, dosya incelemekten öteye
gidemedi ve yeteneklerini ortaya koyan projeler üretemedi.
- Serbest çalışan plancılar, yalnızca imar planlarının ve mevzuatının
uygulayıcısı oldular, mevzuatın getirdiği olanakları yaratıcı ve yenilikçi
bir tarzda kullanmaktan uzak kaldılar ve kenti bir yaşam biçimi olarak algılayamadılar
- Üniversiteler, yurtdışı kaynaklı bilgileri aktarmaya yoğunlaşıp, ülke
koşullarına uygun özgün bilgi üretmekte yetersiz kaldılar, şehircilik
uzmanı yerine yalnızca imar planlama uzmanı yetiştirdiler
Reform için Potansiyeller ve Öneriler:
- Tüm bu olumsuzluklardan hareketle, öncelikle planlama kurumuna, kentlere, doğal,
çevresel ve kültürel değerlerimize ilişkin anlayışlarımız ile yönetme
ve muktedir olma anlayışlarımızda köklü bir reforma ihtiyaç bulunmaktadır.
Şehircilik reformuna gidilen yolda ilk uğrak bir zihniyet ve niyet reformudur.
- Şehirciliğe yönelik hukuki düzenlemeler, ileriye yönelik, yönlendirici
ve denetleyici yapıya sahip esnek bir anlayışla, araçlardan ziyade amaçları
önemseyen kuralları içermelidir. Mekansal konular yanında sosyal, ekonomik,
yasa dışı yapılaşma yoksulluk ve kentsel dönüşümü de kapsayan bir bütünlükte
ele alınmalıdır. Toplum yararının bir gereği olarak, kentlilere, kentli
haklarına, doğal ve kültürel değerlere öncelik veren bir yapıda olmalıdır.
- Şehircilikte ve planlamada rol oynayan aktörlerin, kullanıcıların
yetki ve görevleri yanı sıra sorumlulukları da yapılacak yeni düzenlemelerde
yer almalıdır.
- Mekanın parçalanması ile ortaya çıkan planlamanın çeşitlenmesi ve
yetki kargaşasının önlenmesi için parçalanmayı ortadan kaldıracak ve bütünselliğe
kavuşturacak düzenlemeler getirilmeli ve bu düzenlemelerde eşgüdüm hukuku
oluşturulmalıdır.
- Planlama pratiğimizde yeni bir yapı ve dil oluşturulması zorunluluğu
bulunmaktadır. Toplumu durağan, homojen ve değişmez bir yapı olarak kabul
eden mevcut planlama mevzuatımız yerine toplumun dinamizmine yönelik yenilikçi,
yaratıcılığa açık, esnek ve devingen bir planlama dilinin geliştirilmesi
gerekmektedir. Bu yapı ve dil içinde vazgeçilmez ilkelerden olan kademelenme
yeniden tarif edilmelidir. Kademelenme hem planlar açısından hem de yerleşmeler
açısından yeniden ele alınmalıdır.
- Yerleşmelerin sorunları uzaktan planlama ile çözülememektedir ve
olanakları da yine uzaktan algılanamamaktadır. Yeni planlama yapısı içinde
uygun kurumsal altyapının oluşturulmasıyla birlikte planlamanın ilgili
yerleşmelerde yapılması sağlanmalıdır.
- Sağlıklı, geçerli, bilimsel ve teknik bilginin yeterli miktar ve düzeyde
üretilmesi, bu bilginin etkin biçimde dağıtılması, kullanılması ve
kontrol edilmesi için bir kamusal örgütlenmeye ihtiyaç bulunmaktadır. Bu
kurumun kısa sürede örgütlenmesi sağlanmalıdır.
- "İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırılması" hazırlıkları
içinde DPT'nin yayımladığı "plan bölgeleri" bir potansiyel
olarak değerlendirilebilir. Ancak bu bölgelerin mekansal, sosyal, kültürel
ve idari açıdan yeniden değerlendirilmeleri ve bunların oluşturulma mantığındaki
eksikliklerin giderilmesi gereklidir.
- Can ve mal güvenliği açısından tehlikeli olan, doğal ve tarihi değerleri
tahrip eden, planlama ilkeleri ve şehircilik esaslarına aykırı olan ve bu bağlamda
sağlıklaştırılmaları mümkün olmayan yapıların yıkılmasına yönelik,
yönetsel, mali, teknik araç ve gereçlere ilişkin öneriler getirilmelidir.
- Önemli bir planlama aracı olan kamu arazilerinin işgalcilere satılması
ya da üzerinde yapılanma olmayan arazilerin özelleştirilmeleri uygulamalarına
son verilmeli ve kamu arsa stokunun korunması hedeflenmelidir.
- Planlama konusunda yetkili olan yerel yönetimlerin yetkileri planlama
esasları açısından birbirleriyle olan ilişkileri bağlamında yeniden gözden
geçirilmeli, gruplandırılmalı ve buna göre planlama süreci yeniden ele alınmalı,
yerel özellikleri dikkate alan düzenlemeler getirilmelidir.
- Metropoliten Alan Nazım Plan Büroları deneyimleri, planlama politikalarının
oluşturulmasında ve kentsel gelişmenin yönlendirilmesinde başarılı olunduğunu
göstermiştir. Bu tür bir örgütlenme önemli bir potansiyel olarak kabul
edilmeli ve yöntem olarak düşünülmelidir.
- Planlama geleceğe yönelik kestirimler ve tahmin yapılmasını
gerektirir. Son dönemde belirli bilim alanlarında oluşan ve geleceğin
kestirilmesi ile ilgili mevcut yöntemlerimize eleştiri getiren tartışmalar
dikkat çekicidir. Bu bağlamda planlama disiplini içindeki geleceğin
kestiriminin bilimsel ve teknik yöntemleri yeniden gözden geçirilmelidir.
- Son dönemlerde kentsel mekanın üretilmesi, sermaye birikim süreçleri açısından
işlevsel kılınmaya başlanmıştır. Mekansal süreçler üzerinden sermaye
birikim döngüsünde yaşanan krizlerin aşılmak istenmesi ve kentsel rantların
elde edilmesi hedefleri, planlama sürecine olumlu katkı yapacak bir biçimde yönlendirilmelidir.
Aksi takdirde plancılar, sermayenin mekansal süreçler üzerindeki
stratejilerinin etkisiz tanığı konumuna düşebilirler.
- Kentsel yapılı çevrenin dönüşümünde ve tarihi dokuların korunmasında
mevcut planlama araçları yetersiz kalmaktadır. Kentsel alanlara yönelik yatırımların,
dönüşüm, koruma ve sağlıklaştırma amaçları doğrultusunda yönlendirilmesi
için, imar haklarının toplulaştırılması, imar haklarının transferi ve
benzeri yeni araçlar planlama mevzuatı ve ilgili mevzuat içinde tarif
edilmeli ve düzenlenmelidir.
- Yapılı çevrenin üretilmesinde iki temel süreç rol oynamaktadır.
Bunlardan ilki, kent planlarının hazırlanması ve ikincisi ise bu planlara
uygun arsa paylaşımlarının gerçekleştirilmesidir. Ne var ki, bu süreçler
sonucunda oluşan kentsel yapılı çevre, çoğunlukla planlarda öngörülen
mekanlar olamamaktadırlar. Bunun nedeni, her iki sürece ilişkin mesleki
yetkilerin farklı disiplinler arasında kesin çizgilerle ayrılmış olmasıdır.
Dolaysıyla iletişim kopuklukları ve farklı öncelikler oluşabilmektedir. Bu
nedenle plancının, plan onama sürecinden sonra uygulama sürecinde de yer
alması, elde edilen planın denetlenmesini ve öngörülen mekanın oluşumunu
kolaylaştıracaktır. Bu aşamada plancı yönlendirici ve denetleyici olmak
durumundadır. Bu anlamda plancı, kendisine verilen yetkileri ve olanakları
sonuna kadar kullanmak konusunda daha fazla sorumluluk almalı ve bunun için
yeterli kaynak sağlanmalıdır.
- Planlama süreçlerinde katılımcılığın sağlanması kuşkusuz
gerekmektedir. Ama, bu süreç içinde gelişebilecek himayeci kollamacı ilişkilerin
kent mekanında ayrımcılığın mekanlarını oluşturması tehlikesi her
zaman bulunmaktadır. Şehir plancıları, bu süreçlerde dışlanan kesimleri
de sürecin içine dahil ederek, süreci kolaylaştırıcı, yönlendirici görevlerini
yürütmek durumundadır ve kentlerimizde "kentli sorumluğu" ile
"kentli bilinci"nin gelişmesine katkı yapmak zorundadır. Bu ise
plancıların planlama süreçleri içinde daha aktif yer almaları ile daha
fazla sorumluluk almaları ile mümkün olacaktır.
- Çağdaş kent yönetimlerinin yerel demokrasiden ödün vermeden, kırsal
çevre ve etki alanları, diğer kentler ve üst yönetim birimleri ile işbirliği
ve eşgüdüm içinde olması gerekmektedir. Bu bağlamda, farklı grupların
kent yönetiminde ve kentsel mekanın biçimlendirilmesinde söz sahibi
olabilmesine yönelik siyasi temsil ve karar organı oluşumları geliştirilmelidir.
Bu, gündelik hayatın yeniden üretilmesinde farklı grupların ve aktörlerin
süreçte söz sahibi olması anlamına gelecektir. Ancak, süreç içinde farklı
güç ilişkilerinin yaratacağı eşitsizlikler göz ardı edilmemelidir. Güç
ilişkilerinden bağımsız bir katılımcı sürecin tarif edilmesinin süreç
içinde güç sahipleri lehine oluşumlar doğuracağı unutulmamalıdır. Yerel
yönetimlerin ve yetkilerini devretme yoluyla merkezi yönetimin, kamu yararı
ilkesini kollama görevini terk etmesi kabul edilemez.
Arkitera
|