Üvey evlat demiryolları
1950 sonrası ulaşım politikaları nedeniyle 1950-1997 arasında karayolu
uzunluğu yüzde 80, demiryolu uzunluğu ise yüzde 11 arttı. Ulaştırma sektöründeki
yatırım paylarından 1960'lı yıllarda karayolları yüzde 50, demiryolları
yüzde 30 pay alırken, 1985 sonrasında demiryollarının payı yüzde 10'un
altına indi. Yolcu taşımacılığında ise karayollarının payı yüzde
96'ya çıkarken, demiryollarının payı sadece yüzde 2 oldu.
Cumhuriyetin ulusallığı ve kamusallığının, ulaşım alanındaki göstergesi
ve simgesi olan demiryolları, 1950'den bu yana, kaderine terk edildi, göz
ardı edildi, üvey evlat muamelesi gördü. ''Demir ağlarla ördük, anayurdu
dört baştan'' dizeleriyle Onuncu Yıl Marşı'nda geçen, ''Kara tren gecikir,
belki de hiç gelmez'' diye türkülere konu olan raylar ve vagonlar, yıllara
ve yollara direnseler de, ihmali ve ihaneti affedemediler. Erken Cumhuriyet dönemini
özleyen demiryolcular da, 1950 sonrasında, bilinçli politikalarla gözden çıkarıldıklarına
inandılar hep.
Demokrat Parti'yle başlayan süreç
Demokrat Parti ve sonrasında iktidara gelen partiler, bilinçli olarak
demiryollarına sırt çevirip, otomotiv, petrol ve karayoluna ağırlık
verince, hem demiryolları hem de üç yanı denizlerle çevrili olan ülkemizde
denizyolları geri kaldı. Bu durum, Türkiye'nin dışa bağımlılığını
arttırıp, adeta kurumsallaştırdı. Doğaya verilen zarar ve işin ekonomik yükü
bir yana, karayollarındaki kazalarda meydana gelen can ve mal kaybı da, Türkiye'ye
çok pahalıya mal oldu. Buna karşın, sağ iktidarlar, demiryollarına
yatırım yapmamayı tercih ettiler. Hatta Turgut Özal , işi daha da ileri götürüp,
''Demiryolları komünist sisteme mahsustur. Komünist rejimlerde insanların
hareketlerinin kontrol edilebilmesi demiryolu sayesinde mümkündür'' diye
konuştu.
Ulaştırma Ana Planı uygulanmadı
Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki demiryollarının yaygınlığı, Özal'ı
yalanlasa da, trenlerin ülkemizdeki yazgısı değişmedi hiç. Türkiye'de
yapılmış tek ulusal ulaştırma planı olan ve ulaştırma sistemimizin
iyileştirilmesi yönünde çok önemli bir adım olarak nitelenen ''1983-1993
Ulaştırma Ana Planı'' , demiryollarına ağırlık verilmesini önermekteydi.
Plan, karayolu ulaşım payının yüzde 72'den, yüzde 36'ya çekilmesini önerdi
ve uygulanmadı. 1986 yılından sonra da uygulamadan kaldırıldı. Oysa bu
plan, demiryollarının sadece yük taşımacılığındaki payının
arttırılması sonucunda bile, enerji tasarrufu, trafik kazası, yaralı ve ölü
sayısı ile hava kirliliğinde azalma olacağına dikkat çekmekteydi.
Demiryolunun yük taşımacılığındaki payının yüzde 30'lara çıkarılması
durumunda da, 10 yıllık dönemde, 1500 kişinin ölümden, 16 bin kişinin de
yaralanmaktan kurtulacağını hesaplamıştı.
1950 sonrası ulaşım politikaları nedeniyle, 1950-1997 arasında karayolu
uzunluğu yüzde 80, demiryolu uzunluğu ise yüzde 11 arttı. Ulaştırma sektöründeki
yatırım paylarından 1960'lı yıllarda karayolları yüzde 50, demiryolları
yüzde 30 pay alırken, 1985 sonrasında demiryollarının payı yüzde 10'un
altına indi. Yolcu taşımacılığında ise karayollarının payı yüzde
96'ya çıkarken, demiryollarının payı sadece yüzde 2 oldu. Yük taşıma
oranlarında da karayolları yüzde 94 düzeyine çıkarken, demiryollarının
payı yüzde 4'e geriledi.
Demiryolcular ihanetten yakınıyor
Günümüzde, tali ve ana hatlarla birlikte toplam 10 bin 940 kilometre
demiryolu ağımız olduğuna dikkat çeken TCDD yöneticileri, ''Türkiye'nin,
son 50 yıldan gerekli dersi alıp, demiryollarına yatırım yapması gerekir.
Demiryollarını, karayollarını, denizyollarını ve havayollarını
birbirinden bağımsız düşünemeyiz. Çünkü ulaşım sistemlerini ve
politikalarını bir bütün olarak ele almak gerekir. Bu yüzden, sosyal
dışsallığı çok yüksek olan demiryollarının etkinliğinin
arttırılması, tek bir merkez tarafından yönetilmesi ve bu merkezin de bir
kamu kuruluşu olması şarttır'' diye konuştular.
'Gelinen nokta sıfır'
Demiryol-İş Sendikası Genel Başkanı Ergün Atalay da, 1950 yılından bu
yana, tali yollar hariç, 1127 kilometre demiryolu döşendiğini belirterek
''Olanakların en kısıtlı olduğu dönemde, Cumhuriyet döneminde, Atatürk
zamanında, kazmayla, kürekle, elle 4 bin kilometre ray döşendi. Osmanlı'dan
kalan ise 3 bin 700 kilometre ray. Geriye kalan ise 53 yılda yapılan'' dedi.
Gelinen noktanın sıfır olduğunun altını çizen Atalay, bundan daha kötü
bir demiryolu politikası olamayacağını ifade etti. ''Bu ülkeyi birazcık düşünen,
bırakın halkı, kendi çoluk çocuğunun geleceğini, sağlığını,
hayatını düşünen demiryoluna yatırım yapar'' diyen Atalay, ülkemizde
petrol, otomotiv ve lastik lobilerinin yeterince para kazandığını
vurguladı. Trafik kazalarındaki can ve mal kaybına, yaşanan acılara
karşın en ucuz, en güvenli toplu taşıma aracı olan demiryollarına
ideolojik olarak düşman olunduğunu belirten Atalay, bu tercihi yapan
iktidarlardan sandıkta hesap sormanın yetmediğini, mahkemelerde de hesap
sormak gerektiğini söyledi.
Cumhuriyet
|