reklam

01 Aralık 2003 Pazartesi
Ana Sayfa > Haberler

Camideki şarap kadehi

Kanuni Sultan Süleyman'ın kaptanı deryalarından ve İkinci Selim'in damadı Piyale Paşa'nın yaptırdığı camide minare, bir gemi direği gibi yapının içinden çıkıyor. Peki, camideki şarap kadehi nereden çıkıyor?

Kendini dünyanın en büyük imparatoru olarak görüyor, ama imparatorluğunun başkenti, surların içine sıkışmış ve surların dibine sığınmış... Kanuni Sultan Süleyman , nüfusu giderek artan İstanbul'u biraz olsun ferahlatmak için yeni mahalleler yaratmak istiyor... O devirde mahalle kurmanın yolu; külliye kurmaktan geçiyor... Bir cami, bir medrese, bir tekke, bir hamam, bir çarşı, bir de sebil yapıldığı zaman çevresinde de insanlar ev yapmaya başlıyor...

Evliya Çelebi' nin anlattığına göre, Kanuni Sultan Süleyman, Kasımpaşa'daki tersanenin epey arkasında; Okmeydanı'nın biraz altında külliye kurma görevini, yerine geçecek oğlu Selim' den alarak torunu Gevher ile evlendirip saraya damat olarak aldığı Piyale Paşa'ya veriyor.

Zannetme ki güldür ne de lale/ Ateş doludur, tutma yanarsın/ Karşında şu gülgun piyale...
Ahmet Haşim' in dizelerindeki piyale; kristal şarap kadehidir...
Piyale Paşa ise kaptanı derya...

Kapıcıbaşılıktan kaptanlığa
Tuna kıyısında Tolna'da dünyaya gelen Piyale Mehmet, yine Tuna kıyısında Macar Kralı Layoş' un 1526'da Kanuni'ye yenildiği Mohaç Savaşı'ndan sonra saraya giriyor... Saraya girişi sultanın gözüne girdiği için olduğu kadar devşirildiği için de olabilir... Öteki devşirmelerle Enderun'da yetiştiriliyor. Ama babasının adının Abdurrahman olduğu da söyleniyor ki böylece devşirilmemiş oluyor!
Piyale Mehmet, 1547'de saraya kapıcıbaşı, 1554'te donanmaya kaptanı derya oluyor; Turgut Reis' le birlikte yelken açıp, İtalya kıyılarında epey kale alıyor; Cezayir Beylerbeyliği'ne getiriliyor... 1560'ta Kanuni'nin sarayına damat giriyor, o yıl Turgut Reis 'in Akdeniz'deki üssü Cerbe Adası'nı Andrea Doria komutasında Haçlı donanması ele geçiriyor; Kaptanı Derya Piyale Paşa gidip adayı geri alıyor... Haçlı donanmasından aldığı esirleri de İstanbul'a getiriyor... Piyale Paşa, Kanuni öldükten sonra kayınpederi II. Selim tarafından kaptanı deryalıktan alınıp üçüncü vezir yapılıyor... 1570'te Kıbrıs'ın alınmasına katılıyor, 1571'de ikinci vezirliğe yükseliyor ve bu görevindeyken 1578'de ölüyor. Ömrü ikbal içinde geçiyor.

Piyale Paşa, Kasımpaşa'nın arkasındaki semte adını veren külliyeyi 1573'te yaptırmış... Piyale adı günümüzde daha çok ''makarna'' markası olarak bilindiği için caminin adındaki kristal şarap kadehini pek bilen yok...

Evliya Çelebi'nin anlattıklarına bakarsak Kanuni'nin verdiği görevi Piyale Paşa, Kanuni'nin ölümünden yedi yıl sonra yerine getirebilmiş... Külliyeden günümüze camisi ve türbesi kalmış...

Piyale Paşa Camisi, içinden minare geçen bir cami.
Galiba örneği olmayan bir mimari...
Minareler camilerin yanından yükselirken Piyale Paşa Camisi'nde içinden çıkıyor... Caminin içinden yükselen minarenin kaidesinin bulunduğu girintide müezzin mahfili yer alıyor.
Niye böyle sorusunun yanıtı bilinmiyor.
Belki de yukarıdan bakınca içinden minare çıkan altı kubbeli cami, tek direkli bir gemiyi andırıyordur...
Caminin mimarı da tam olarak bilinmiyor...
Camiyi Mimar Sinan' ın yaptığı sanılıyor; Mimar Sinan'ın gözetiminde bir kalfasının yaptığı sanılıyor; Osmanlı mimarisiyle ilgisi olmayan Batı'dan gelmiş bir mimarın yaptığı sanılıyor.

Selçuklu'nun ulu camileri
Mimar Sinan'ın ustalığının doruğunda olduğu bir dönemde inşa edilen cami, dış görünüşü ile Mimar Sinan'ın elinden çıkmışa pek benzemiyor...

Dikdörtgen plandaki caminin kesme ve moloz taşlarla örülü dış duvarları sıvanmadan bırakılmış... Kubbelerde tuğla kullanılmış... Caminin üstü, eşit büyüklükte altı kubbe ile örtülmüş... Ve büyük bir kütle olarak oturtulmuş... Bu tarzın ''arkaik'' olduğu söyleniyor; dönemine göre çok daha eski çağlardan esinlenilmiş...

Selçuklu'nun son, Osmanlı'nın ilk dönemlerindeki ''ulu cami'' lere benzetiliyor.
Piyale Paşa, külliyeyi kurmuş ama Kanuni'nin hesabı tutmamış, halk buraya gelip yerleşmemiş... Daha doğrusu, yerleşenler de mahalleyi bırakıp gitmiş... Bugün, tohumları 1950'lerde atılmış birbirine yapışık gecekondudan bozma binaların ve apartmanların yükseldiği Piyalepaşa semtinin vakti zamanında niye itibar görmediği sorusunun yanıtı, sokak tabelalarından birinde duruyor:

''Sel Sokağı''
Yukarıdaki Okmeydanı'ndan kopup gelen sel sularının altyapı olmadan yerleşime izin vermediği anlaşılıyor... Aslında Piyale Paşa, kendine göre bir altyapı hazırlatmış... Külliyenin yerinde paşanın tersanesi varmış; tersaneden Haliç'e Piripaşa Deresi'ni ıslah ederek kanal olarak kullanmış... Ne var ki Piyale Paşa'dan sonra derenin bakımı yapılmayınca sel kaçınılmaz olmuş...

Artık sel yerine, sel gibi otomobiller akıyor... Şişli'den Kasımpaşa'ya inen ve Piyale Paşa'nın adını taşıyan bulvar sabah akşam yoğun...

Cami dikdörtgen... 55 metreye 45 metre var... 2 bin 500 metrekareye yakın bir kapalı alan... Ama bir o kadar da dışarıda üstü kapatılabilir alan var... Avluda, caminin geniş kenarı boyunca 20 tane mermer başlıklı sütun uzanıp gidiyor... Üstüne, tahtadan bir korunak yapabilir ya da bir örtü serebilirsiniz... Yan katlardaki sütunlu galeriler de hakeza... Zaten, son onarımlardan birinde üstü ahşapla kapatılmış... Acaba bu yan galeriler de ''gemi'' nin yan güvertelerini mi andırıyor?

Caminin içinden iki kocaman granit sütun yükseliyor... Bunlar dokuzar metre çapındaki kubbeleri taşıyor..

Piyale ile Cağaloğlu
Mihrap, döneminin en güzel İznik çinileriyle ve en göz alıcı şekilde süslenmiş...
Minberdeki taş işçiliği ise sadeliği zarafetle birleştirmiş...

Caminin içi aydınlık... Ferah...
Piyale Paşa, 1560'ta Cerbe Adası'nı Haçlı donanmasından geri almıştı ya... İstanbul'a getirdiği Haçlı esirler vardı hani... Piyale Paşa'nın İstanbul'a getirdiği esirlerden biri de Kont Cigala' nın oğlu Seipione...

Seipione Cigala, Kanuni döneminde Enderun'da devşiriliyor ve Yusuf Sinaneddin Paşa adıyla III. Murat' ın kaptanı deryası olurken geride Cağaloğlu adını bırakıyor! Caminin geniş bir bahçesi var... Türbe, caminin arka bahçesinde... Piyale Paşa, karısı Gevher Sultan ve yedisi oğlan, dördü kız 11 çocuğuyla türbede yatıyor...
Ön bahçenin bir köşesinde Kuran kursu açılmış...

Aman Kuran okuyan çocuklar caminin adının kristal içki kadehinden geldiğini duymasın!
Cumhuriyet

 

Kasım 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Adnan Kazmaoğlu 
2 Aralık 2003 tarihinde Diyalog bölümümüze konuk oldu.

Adnan Kazmaoğlu hakkında daha fazla bilgi edinmek  için tıklayın. 

Diyalog buluşmasını soru cevap şeklinde okumak için  buraya tıklayın...


Vitra - Artema'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz