reklam

02 Aralık 2003 Salı
Ana Sayfa > Haberler

Su alarm veriyor

Türkiye'nin su kaynakları yeterli, ancak korunmuyor. Göller, nehirler, dereler ve denizler hızla kirleniyor. Tasarruflu kullanılmazsa 30 yıl sonra su kıtlığı çekilecek.

Türkiye'de su kaynakları kanalizasyonlar, tarımsal, hayvansal, evsel ve endüstriyel atıklarla hızla kirlenirken, aldıkları kredilerin büyük bölümüyle kaldırım döşeyen yerel yönetimler, ülkeyi 'açık çöplük' haline getirdi. 3 bin 215 belediyeden 128'inde işleyen atıksu arıtma tesisi, 16'sında da katı atık depolama alanı var.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 1 milyar kişi sağlıklı ve güvenilir nitelikte su ihtiyacını karşılayamıyor, 2 milyardan fazla kişi de su yetersizliği nedeniyle asgari temizlik koşullarına sahip değil. Her yıl ortalama, çoğu çocuk 2 milyonu aşkın insan, suyla ilgili hastalıklardan
ölüyor.

Sarıkaya: Geç uyandık
Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan Zuhuri Sarıkaya, Türkiye'de çevre ile su kaynaklarını koruma bilincinin son 25 yılda oluştuğuna dikkat çekti. Sarıkaya, 1970'li yıllara kadar üretimin hammaddesini sağlayan tabii kaynak olarak görülen çevrenin kalkınma için feda edildiğini söyledi. Sarıkaya, şu bilgileri verdi:

1978 yılına kadar su ve çevre kirlenmesi gündemde bile yoktu.

Şimdi mevzuatta, sivil örgütlerle halkı bilinçlendirmede ve teknolojik
gelişmede başarılıyız. Çok sayıda çevre mühendisimiz var, ama ya işsiz ya da uzmanlık alanlarının dışında çalışıyorlar. Oysa yapılacak çok iş var.

Kısa sürede önemli mesafe aldık ama yetersiz. Bilinç, uygulamaya yansımıyor. En büyük sorun mali kaynak.

AB'ye uygun çevre yönetimi için yapılması gereken yatırımın miktarı 28 milyar euro. TÜSİAD'ın özel sektörü de kapsayan belirlemelerine göre
ise bu rakam 50 milyar euro.
Belediyeler suçlu

Bu kaynak ancak borçlanma ve krediyle sağlanabilir. Krediyi yerel yönetimlerin alması ve bunun için de Hazine garantisi gerekir. Ancak bugüne kadar yerel yönetimler Hazine garantisiyle aldıkları kredileri ödemedi.

Belediyeler yaptıkları projelerin maliyetlerini şişirdi ve aldıkları kredileri başka alanlarda kullandı. Bu nedenle Hazine artık garanti vermiyor.

Belediyeler politik avantajlar sağlamak için ucuz ya da bedava su tarifeleri uyguladı. İlk yıllarda bu avantaj sağlamış olabilir, ama faturası sonra çıktı. Kaynaksız kaldılar ve hizmet veremez duruma geldiler. Oysa hizmetin maliyeti yararlananlardan alınmalı.

Türkiye su zengini değil ama fakiri de değil. DSİ'nin tespitlerine göre kullanılabilir su miktarı 100 milyar metreküp. Bunun ancak 40 milyar metreküpü kullanılıyor. Kaynaklarımız yeterli, ama korumamız gerekiyor.
Kaynak sınırlı, talep artıyor

Suyun miktarı sabit ve bunu bir gram bile artıramazsınız. Nüfus dolayısıyla talep artıyor. Mevcut kaynakları kirlenmeyle elden çıkarıyoruz. Daha uzak kaynaklardan maliyeti yüksek su temin ediyoruz.
İstanbul, Bolu'dan su alıyor. Oysa İstanbul'da yeterli su var ama kirletmişiz. Şimdi arıtma tesisleri kuruluyor. Ekstra maliyet çıkıyor.

Kaynakların kirlenmesini önleyici çalışmalar artmalı. Su, sanayi atıkları, çöplüklerden sızan sular ve evsel atıklarla kirleniyor. Atıklar kontrol altına alınırsa temizlenmeyecek su yok.
Dönüşüm sağlanmalı

Kirlenmeyi önlemenin yanı sıra suyun sulamada kullanma oranını düşürmeliyiz ve tarımsal sulamada, bahçe sulamasında arıtılmış su kullanılmasını sağlamalıyız. Büyük oteller golf sahaları ve yeşil alanlarını sulamada arıtılmış su kullanmaya başladı, bunu yaygınlaştırmak gerekir.

Sanayi, tarife yüksek olduğundan suyu iki kere kullanıyor. Türkiye de bunu uygulamak zorunda.

Dünyada su miktarı belli. Bunu bir gram bile artıramazsınız. Talep artıyor, onun için suyu iyi yönetmek gerek. Kirletmemek, kirletileni temizleyip tekrar kullanmak zorundayız.

Şu ana kadar olan oldu. Artık gelecek için hatalar tekrarlanmamalı.
Öztürk: Tehlike büyük
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk de, su kaynaklarının korunması için acil önlemler alınması gerektiğini söyledi. Öztürk, şu değerlendirmeleri yaptı:

Sudaki en büyük tehlike, ilgisizlik ve yerel yönetimlerin su politikasının olmaması. Özellikle yerel yönetimlerde suyun stratejik önemi kavranmıyor. Sınırsız bir kaynak olduğu sanılıyor. Korunması için bir çaba da yok.

İktisadi ve dikkatli kullanım anlayışı yerleştirilemedi. Yurttaşlara, 'Suyu az ve iktisadi kullanın, zengin değiliz' denilemedi. Uzun dönemli ve hedefli bir su stratejisi de oluşturulamadı.
Popülizm bitmeli

Suyu yitirdiğimizde iktisaden zayıflayacağımızı idarecilerin öğrenmesi gerekiyor. Suyu koruyacak olan yerel yönetimlerin maddi gücü yok. Olanlar ise bordür taşı döşüyor, kaldırım yapıyor. İstikbalini düşünüyor. Aldığı krediyi popülist yaklaşımlarla kullanıyor.

Su kaynaklarının kirletilmemesi ve korunması gerektiği öğretilmeli.

Sudaki cehaletimiz çok yönlü. Doğal kaynakların envanteri yok.

Türkiye tam bir kanalizasyonun üzerinde. Göller, nehirler, dereler ve denizler inanılmaz hızla kirleniyor.

Su kaynaklarının kirlenmesinde ilk üçü; kanalizasyonlar, endüstriyel kirlilik ve denizlerin kirletilmesi oluşturuyor. Denizler yüzde 80 karadan gelen atıklarla kirleniyor. Bunu gemilerin sintineleri ve petrol izliyor. Marmara kanalizasyon deposu oldu.

Bırakın arıtma tesislerini, birçok ilçe ve beldenin kanalizasyon sistemi yok. Denize komşu 27 ilin yeterli arıtması yok, bir kısmının ise hiç yok.

Türkiye'nin tüketilebilecek su kaynakları, yurtiçindeki akarsulardan 95 milyar, komşu ülkelerden gelen akarsulardan 3 milyar ve yeraltı suyu potansiyeli 12 milyar olmak üzere yıllık toplam 110 milyar metreküp.

Bu potansiyelin 40 milyar metreküpü tüketiliyor. Bunun 30 milyar metreküpü sulama, 5.8 milyar metrüküpü içme-kullanma, 4.2 milyar metreküpü de endüstride tüketiliyor.
Gelecek için tasarruf şart

Nüfusun 2020'de 95 milyona ulaşacağı tahminiyle kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1600 metreküpten 1150 metreküpe düşecek. Ekonomik büyüme, nüfus artışı, su tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle bu miktar daha da gerileyecek.

Su kaynaklarını tasarruflu kullanmazsak 30 yıl sonra su kıtlığı çeken ülke olacağız. Mevcut kaynaklar geleceğe tahrip edilmeden bırakılmalı.

Ne kıyı yönetimi, ne de çevre planı var
3 bin 215 belediyeden yalnızca 128'inde atıksu arıtma tesisi var. Bunların yalnızca 16'sında atık depolama merkezi bulunuyor. 3 bin belediyede arıtma sistemi yok ve su kaynakları kirletiliyor.

Şehir nüfusunun yüzde 22, kırsal nüfusun ise yüzde 38'inin yeterli ve sağlıklı içme suyu yok.

35 bin köyün yalnızca yüzde 13'ünde kanalizasyon var. 30 bin 450 köyde kanalizasyon yok.

Nüfusu 3 binden fazla olan büyük yerleşim merkezlerinde yaşayanların yüzde 38'i mevcut kanalizasyon sistemine bağlı değil.

Nüfusu 3 binden fazla olan yerleşim merkezlerinde yaşayanların yalnızca yüzde 12'si atıksu arıtma sistemine bağlı. Nüfusun yüzde 88'i ise suyu tüketiyor ve su kaynaklarını kirletiyor.

Çeşitli kentlerde kurulan 48 organize sanayi bölgesinden yalnızca dokuzunda atıksu arıtma tesisi kurulu. 39 organize sanayi bölgesinin atıkları, akarsuları ve su kaynaklarını kirletiyor.

Türkiye'de yalnızca bir tane tehlikeli atık ve bir tane de tıbbi atık yakma tesisi var.

Türkiye'nin 8 bin 300 kilometre kıyısı var. Ancak Türkiye'de hâlâ bir kıyı yönetimi bulunmuyor.

Türkiye'nin yüzde 93'ünün çevre planı yok.

Kirlenmenin örnekleri
Seyfe Gölü'nün suları köyler tarafından sulama amacıyla çekildi. Göl, tuz gölü haline dönüştü. Rüzgâr da, tuzu tarım alanlarına taşıdı. Köylü toprağını tuzdan kurtarmak için göl suyuyla yıkadı. Göl tümüyle kirlendi.

Manyas ve Sultansazlığı'nın suları sulama amaçlı kullanılıyor.

Eymir ve Mogan göllerinde, atıklar dolayısıyla taban çamurla kaplandı. Göllerin suyunda oksijen kalmadı.

Çorlu Deresi, Çerkezköy Sanayi Bölgesi'nden gelen kimyasal atıklarla kirlendi. Derede yaşam bitiyor.
Canlı yaşam da yok oluyor

Tuz Gölü, Konya Ana Tahliye Kanalı'na evsel ve endüstriyel atıkların verilmesi dolayısıyla hızla kirleniyor.

Küçükçekmece Gölü, Halkalı çöplüğünün baskısı altında.

Yeşilırmak, şeker fabrikasının atıklarıyla kirletildi. Şok deşarjlar toplu balık ölümlerine neden oluyor.

Sakarya, Kızılırmak, Gediz, Menderes nehirleri, endüstriyel ve evsel atıklar dolayısıyla hızla kirleniyor.

Tarımsal alanlara gereksiz atılan gübreler ve tarım ilaçları, azot ve fosfor mikro bitkilerin oluşmasına yol açtı. Bu yüzden su kaynakları bulanıklaştı. Karadeniz bu tehlikenin tehdidi altında.

Ucuz bir arıtma önerisi
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, atık suların temizlenmesi için doğal arıtma sistemi geliştirdi. Sistemde atık su, tabanı çakılla döşenmiş bir havuzda toplanıyor. Kanalizasyon atıklarının arıtılması için, suyun tutulma süresine bağlı olarak, kişi başına yarım metrekare ile 5 metrekare arasında değişen alan hesaplanarak geniş bir havuz yapılıyor.
Dağıtım ve drenaj boruları döşenen havuzun içine veya toprakla kapatılan üstüne suda yaşayan, kamış, nilüfer gibi sucul bitkiler ekiliyor. Bu aşamadan sonra tesisin çalışması için hiçbir enerji gerekmiyor, işletme masrafı yapılmıyor. 'Biyolojik makineler' olarak adlandırılan suda yaşayan bitkiler, arıtma işlemini yapıyor. Bitkiler, atık suda bulunan ve içme suları için kirletici tehdit olan azot, fosfor, kükürt gibi elementleri tüketiyor. Arıtılan su, sulamada kullanılabiliyor.
Radikal

 

Aralık 2003 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04 05 06 07
08 09 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31
diğer aylar için tıklayın

Etkinlik

Mimarlık ve Eğitim Kurultayı

10 - 12  Aralık 2003
İstanbul

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz