Su alarm veriyor
Türkiye'nin su kaynakları yeterli, ancak korunmuyor. Göller, nehirler,
dereler ve denizler hızla kirleniyor. Tasarruflu kullanılmazsa 30 yıl sonra
su kıtlığı çekilecek.
Türkiye'de su kaynakları kanalizasyonlar, tarımsal, hayvansal, evsel ve
endüstriyel atıklarla hızla kirlenirken, aldıkları kredilerin büyük bölümüyle
kaldırım döşeyen yerel yönetimler, ülkeyi 'açık çöplük' haline
getirdi. 3 bin 215 belediyeden 128'inde işleyen atıksu arıtma tesisi, 16'sında
da katı atık depolama alanı var.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 1 milyar kişi sağlıklı
ve güvenilir nitelikte su ihtiyacını karşılayamıyor, 2 milyardan fazla kişi
de su yetersizliği nedeniyle asgari temizlik koşullarına sahip değil. Her yıl
ortalama, çoğu çocuk 2 milyonu aşkın insan, suyla ilgili hastalıklardan
ölüyor.
Sarıkaya: Geç uyandık
Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan Zuhuri Sarıkaya, Türkiye'de
çevre ile su kaynaklarını koruma bilincinin son 25 yılda oluştuğuna dikkat
çekti. Sarıkaya, 1970'li yıllara kadar üretimin hammaddesini sağlayan tabii
kaynak olarak görülen çevrenin kalkınma için feda edildiğini söyledi. Sarıkaya,
şu bilgileri verdi:
1978 yılına kadar su ve çevre kirlenmesi gündemde bile yoktu.
Şimdi mevzuatta, sivil örgütlerle halkı bilinçlendirmede ve teknolojik
gelişmede başarılıyız. Çok sayıda çevre mühendisimiz var, ama ya işsiz
ya da uzmanlık alanlarının dışında çalışıyorlar. Oysa yapılacak çok
iş var.
Kısa sürede önemli mesafe aldık ama yetersiz. Bilinç, uygulamaya yansımıyor.
En büyük sorun mali kaynak.
AB'ye uygun çevre yönetimi için yapılması gereken yatırımın miktarı
28 milyar euro. TÜSİAD'ın özel sektörü de kapsayan belirlemelerine göre
ise bu rakam 50 milyar euro.
Belediyeler suçlu
Bu kaynak ancak borçlanma ve krediyle sağlanabilir. Krediyi yerel yönetimlerin
alması ve bunun için de Hazine garantisi gerekir. Ancak bugüne kadar yerel yönetimler
Hazine garantisiyle aldıkları kredileri ödemedi.
Belediyeler yaptıkları projelerin maliyetlerini şişirdi ve aldıkları
kredileri başka alanlarda kullandı. Bu nedenle Hazine artık garanti vermiyor.
Belediyeler politik avantajlar sağlamak için ucuz ya da bedava su
tarifeleri uyguladı. İlk yıllarda bu avantaj sağlamış olabilir, ama
faturası sonra çıktı. Kaynaksız kaldılar ve hizmet veremez duruma
geldiler. Oysa hizmetin maliyeti yararlananlardan alınmalı.
Türkiye su zengini değil ama fakiri de değil. DSİ'nin tespitlerine göre
kullanılabilir su miktarı 100 milyar metreküp. Bunun ancak 40 milyar metreküpü
kullanılıyor. Kaynaklarımız yeterli, ama korumamız gerekiyor.
Kaynak sınırlı, talep artıyor
Suyun miktarı sabit ve bunu bir gram bile artıramazsınız. Nüfus dolayısıyla
talep artıyor. Mevcut kaynakları kirlenmeyle elden çıkarıyoruz. Daha uzak
kaynaklardan maliyeti yüksek su temin ediyoruz.
İstanbul, Bolu'dan su alıyor. Oysa İstanbul'da yeterli su var ama kirletmişiz.
Şimdi arıtma tesisleri kuruluyor. Ekstra maliyet çıkıyor.
Kaynakların kirlenmesini önleyici çalışmalar artmalı. Su, sanayi atıkları,
çöplüklerden sızan sular ve evsel atıklarla kirleniyor. Atıklar kontrol
altına alınırsa temizlenmeyecek su yok.
Dönüşüm sağlanmalı
Kirlenmeyi önlemenin yanı sıra suyun sulamada kullanma oranını düşürmeliyiz
ve tarımsal sulamada, bahçe sulamasında arıtılmış su kullanılmasını sağlamalıyız.
Büyük oteller golf sahaları ve yeşil alanlarını sulamada arıtılmış su
kullanmaya başladı, bunu yaygınlaştırmak gerekir.
Sanayi, tarife yüksek olduğundan suyu iki kere kullanıyor. Türkiye de
bunu uygulamak zorunda.
Dünyada su miktarı belli. Bunu bir gram bile artıramazsınız. Talep artıyor,
onun için suyu iyi yönetmek gerek. Kirletmemek, kirletileni temizleyip tekrar
kullanmak zorundayız.
Şu ana kadar olan oldu. Artık gelecek için hatalar tekrarlanmamalı.
Öztürk: Tehlike büyük
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk de, su
kaynaklarının korunması için acil önlemler alınması gerektiğini söyledi.
Öztürk, şu değerlendirmeleri yaptı:
Sudaki en büyük tehlike, ilgisizlik ve yerel yönetimlerin su politikasının
olmaması. Özellikle yerel yönetimlerde suyun stratejik önemi kavranmıyor. Sınırsız
bir kaynak olduğu sanılıyor. Korunması için bir çaba da yok.
İktisadi ve dikkatli kullanım anlayışı yerleştirilemedi. Yurttaşlara,
'Suyu az ve iktisadi kullanın, zengin değiliz' denilemedi. Uzun dönemli ve
hedefli bir su stratejisi de oluşturulamadı.
Popülizm bitmeli
Suyu yitirdiğimizde iktisaden zayıflayacağımızı idarecilerin öğrenmesi
gerekiyor. Suyu koruyacak olan yerel yönetimlerin maddi gücü yok. Olanlar ise
bordür taşı döşüyor, kaldırım yapıyor. İstikbalini düşünüyor. Aldığı
krediyi popülist yaklaşımlarla kullanıyor.
Su kaynaklarının kirletilmemesi ve korunması gerektiği öğretilmeli.
Sudaki cehaletimiz çok yönlü. Doğal kaynakların envanteri yok.
Türkiye tam bir kanalizasyonun üzerinde. Göller, nehirler, dereler ve
denizler inanılmaz hızla kirleniyor.
Su kaynaklarının kirlenmesinde ilk üçü; kanalizasyonlar, endüstriyel
kirlilik ve denizlerin kirletilmesi oluşturuyor. Denizler yüzde 80 karadan
gelen atıklarla kirleniyor. Bunu gemilerin sintineleri ve petrol izliyor.
Marmara kanalizasyon deposu oldu.
Bırakın arıtma tesislerini, birçok ilçe ve beldenin kanalizasyon sistemi
yok. Denize komşu 27 ilin yeterli arıtması yok, bir kısmının ise hiç yok.
Türkiye'nin tüketilebilecek su kaynakları, yurtiçindeki akarsulardan 95
milyar, komşu ülkelerden gelen akarsulardan 3 milyar ve yeraltı suyu
potansiyeli 12 milyar olmak üzere yıllık toplam 110 milyar metreküp.
Bu potansiyelin 40 milyar metreküpü tüketiliyor. Bunun 30 milyar metreküpü
sulama, 5.8 milyar metrüküpü içme-kullanma, 4.2 milyar metreküpü de endüstride
tüketiliyor.
Gelecek için tasarruf şart
Nüfusun 2020'de 95 milyona ulaşacağı tahminiyle kişi başına düşen
kullanılabilir su miktarı 1600 metreküpten 1150 metreküpe düşecek.
Ekonomik büyüme, nüfus artışı, su tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle
bu miktar daha da gerileyecek.
Su kaynaklarını tasarruflu kullanmazsak 30 yıl sonra su kıtlığı çeken
ülke olacağız. Mevcut kaynaklar geleceğe tahrip edilmeden bırakılmalı.
Ne kıyı yönetimi, ne de çevre planı var
3 bin 215 belediyeden yalnızca 128'inde atıksu arıtma tesisi var. Bunların
yalnızca 16'sında atık depolama merkezi bulunuyor. 3 bin belediyede arıtma
sistemi yok ve su kaynakları kirletiliyor.
Şehir nüfusunun yüzde 22, kırsal nüfusun ise yüzde 38'inin yeterli ve
sağlıklı içme suyu yok.
35 bin köyün yalnızca yüzde 13'ünde kanalizasyon var. 30 bin 450 köyde
kanalizasyon yok.
Nüfusu 3 binden fazla olan büyük yerleşim merkezlerinde yaşayanların yüzde
38'i mevcut kanalizasyon sistemine bağlı değil.
Nüfusu 3 binden fazla olan yerleşim merkezlerinde yaşayanların yalnızca
yüzde 12'si atıksu arıtma sistemine bağlı. Nüfusun yüzde 88'i ise suyu tüketiyor
ve su kaynaklarını kirletiyor.
Çeşitli kentlerde kurulan 48 organize sanayi bölgesinden yalnızca
dokuzunda atıksu arıtma tesisi kurulu. 39 organize sanayi bölgesinin atıkları,
akarsuları ve su kaynaklarını kirletiyor.
Türkiye'de yalnızca bir tane tehlikeli atık ve bir tane de tıbbi atık
yakma tesisi var.
Türkiye'nin 8 bin 300 kilometre kıyısı var. Ancak Türkiye'de hâlâ bir
kıyı yönetimi bulunmuyor.
Türkiye'nin yüzde 93'ünün çevre planı yok.
Kirlenmenin örnekleri
Seyfe Gölü'nün suları köyler tarafından sulama amacıyla çekildi. Göl,
tuz gölü haline dönüştü. Rüzgâr da, tuzu tarım alanlarına taşıdı. Köylü
toprağını tuzdan kurtarmak için göl suyuyla yıkadı. Göl tümüyle
kirlendi.
Manyas ve Sultansazlığı'nın suları sulama amaçlı kullanılıyor.
Eymir ve Mogan göllerinde, atıklar dolayısıyla taban çamurla kaplandı.
Göllerin suyunda oksijen kalmadı.
Çorlu Deresi, Çerkezköy Sanayi Bölgesi'nden gelen kimyasal atıklarla
kirlendi. Derede yaşam bitiyor.
Canlı yaşam da yok oluyor
Tuz Gölü, Konya Ana Tahliye Kanalı'na evsel ve endüstriyel atıkların
verilmesi dolayısıyla hızla kirleniyor.
Küçükçekmece Gölü, Halkalı çöplüğünün baskısı altında.
Yeşilırmak, şeker fabrikasının atıklarıyla kirletildi. Şok deşarjlar
toplu balık ölümlerine neden oluyor.
Sakarya, Kızılırmak, Gediz, Menderes nehirleri, endüstriyel ve evsel atıklar
dolayısıyla hızla kirleniyor.
Tarımsal alanlara gereksiz atılan gübreler ve tarım ilaçları, azot ve
fosfor mikro bitkilerin oluşmasına yol açtı. Bu yüzden su kaynakları bulanıklaştı.
Karadeniz bu tehlikenin tehdidi altında.
Ucuz bir arıtma önerisi
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, atık suların temizlenmesi için doğal
arıtma sistemi geliştirdi. Sistemde atık su, tabanı çakılla döşenmiş
bir havuzda toplanıyor. Kanalizasyon atıklarının arıtılması için, suyun
tutulma süresine bağlı olarak, kişi başına yarım metrekare ile 5
metrekare arasında değişen alan hesaplanarak geniş bir havuz yapılıyor.
Dağıtım ve drenaj boruları döşenen havuzun içine veya toprakla kapatılan
üstüne suda yaşayan, kamış, nilüfer gibi sucul bitkiler ekiliyor. Bu aşamadan
sonra tesisin çalışması için hiçbir enerji gerekmiyor, işletme masrafı
yapılmıyor. 'Biyolojik makineler' olarak adlandırılan suda yaşayan
bitkiler, arıtma işlemini yapıyor. Bitkiler, atık suda bulunan ve içme
suları için kirletici tehdit olan azot, fosfor, kükürt gibi elementleri tüketiyor.
Arıtılan su, sulamada kullanılabiliyor.
Radikal
|