Saygı Değil Saygısızlık...
Hem tarihimizi bilmiyoruz, hem de tarih ve kültür hazinemizin en seçkin
eserlerine sahip çıkamıyoruz.
Tarihi, bırakın geçmişi, yakın dönemlerdeki önemli kişi ve olayları,
hatta yaşayarak tanık olunmuşları bile bilmediğimiz, televizyonlardaki
bilgi yarışmaları ile somutlaşıyor.
Tarih ve kültür alanlarındaki seçkin eserleri, genellikle adam
sendecilikten kaynaklanan kadrosuzluk gerekçelerinin ardına sığınarak yağmalanmaya
açık duruma getirişimizin somut örneklerini de gazetelerden öğreniyoruz.
Yurttaşlarına kendi tarih ve kültürünü öğretme, bu nedenle de öğretim
alanındaki yöntem eksikliklerini gidermekle yükümlü yöneticilerimiz
neredeyse kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Ama iş, 28 Şubat sonrasında normal boyutlarına çekilen imam hatip
okulları ile Kuran kurslarına dayandı mı, yöneticilerimizde bir girişimciliktir
başlıyor.
İmam hatip okullarının kontenjanını yüzde 66 arttırmakla yetinmeyip,
Kuran kurslarını ülkeye yaymak için yönetmelikler şıpınişi değiştiriliveriyor.
Herkesin dinini diyanetini öğrenme hakkını ileriye sürüp, dini siyaset
adına kullanma çabaları hemen başköşeye oturtuluveriyor.
Amaç, bir süredir zorunlu olarak nadasa bırakılmış arka bahçeyi,
eskisi gibi ekip biçmenin önünü açmak. Avrupa Birliği'ne üye olmak için
gösterilen gayretin, aslında laiklik kavramına yan bakan, hatta düşmanca
yaklaşılacak bir kavram olduğu kanısını yaygınlaştırmak niyetine dayalı
girişimlerle sınırlı sayıldığı görülüyor.
Öyle olmasa, yurttaşlarımızı Avrupa Birliği'ne katıldığımızda (ki
bizi laik bir ülke olduğumuz için alacaklarını söylüyorlar) karşılaşacakları
sorunları ve çözüm yolları konusunda bilgilendirmek, laikliğin zorunlu bir
ilke olduğunu öğretmek için çaba gösterirlerdi.
Tarihimizi ve çevremizi koruma konusunda getirilen kimi kuralların olumsuz
sonuçları da her gün karşımıza çıkıyor.
Çelişkilerden de bir türlü kurtulamıyoruz.
Eski eser olduğuna karar verilen evleri, konakları, köşkleri, yalıları
korumak için kimi zaman aslan kesiliyoruz, kimi zaman da arkamızı dönüp
gidiyoruz.
Örneğin eski eser kapsamındaki bir eve çivi çakanı ''Vay sen eski esere
zarar verdin, cezasını çekmelisin'' diyerek hapislere atıyoruz. Ama
ilgisizlikten çöken bir eski eserin enkazını seyretmekle yetiniyoruz.
ÇEKÜL Vakfı'nın çabaları olmasa, Anadolu'daki pek çok yerleşim
yerindeki dönemlerinin sosyal ve mimarlık anlayışının somut örneklerini
korumak büsbütün olanaksızlaşacak.
Ya da Beypazarı'nda olduğu gibi belediye başkanlarının çevre ve tarihe
gösterdikleri saygı ile sınırlı kalacak.
Eski eserlere gösterdiğimiz ilgisizlik ve saygısızlık yalnızca bu
alanla da sınırlı değil.
Bir yandan ormanlarımızı, bir yandan da tarımsal topraklarımızı yağmaya
daha açık duruma getirmek amacıyla anayasa, yasa, yönetmelik değişikliği
girişimlerinin peşini bırakmamak için çaba gösterenlerimizi de unutmayalım.
Bu kafayla ancak ülkemize ve yurttaşlarımıza yönelik saygısızlığımızla
övünebiliriz.
Cumhuriyet - Orhan Erinç
|