Saraydan camiye Ayazma
Sultan
III. Mustafa'nın 18. yüzyılın ikinci yarısında annesi Mihrişah ve ağabeyi
Süleyman için yaptırdığı Ayazma Camisi, Kızkulesi'nin arkasındaki yamaçtan
İstanbul'u seyrediyor
Gözden ırak değil ama yoldan uzak olduğu için pek bilinmez Ayazma
Camisi... Gözden ıraklığı bir yana, aslında hep göz önündedir...
Sarayburnu'ndan, Cihangir'den, Kuleli'den bakıldığında, Boğaziçi Köprüsü'nden
geçerken ama en iyisi Şehir Hatları'nın vapuru Salacak kıyısına doğru
geldiğinde, Kızkulesi'nin hemen arkasındaki yamacın üstündedir Ayazma
Camisi.
Üsküdar İskelesi'nden Doğancılar Caddesi denilen genişçe sokağı tırmanıp
İmrahor'a gelindiğinde daracık sokaklardan herhangi birine girip kıvrılarak
gidilir Ayazma Mahallesi'ndeki Ayazma Camisi'ne.
Mahalle sakinlerinden başkasının pek yolu düşmez bu semte. Sakindir.
Sessizdir. Tarihidir. Eğer bir tarih düşmek gerekirse 20. yüzyılın ikinci
yarısına girdikten sonra sokaklarındaki ahşap evler yıkılıp betona dönüştürülmüştür;
21. yüzyıla girerken de betonun üzeri ahşap kaplanarak eskiye özenilmiştir.
İstanbul'un rüzgârları
Kızkulesi'nin arkasındaki yamaca bakıp aldanmayın... İstanbul'da rüzgâr
ister Boğaz'dan ister lodostan ya da doğudan batıdan, nereden eserse essin
Ayazma Camisi'nin minaresine şöyle bir değer... Minarenin her bir yanı gören
şerefesinden de neredeyse İstanbul'un yarısı ayak altında durur.
Caminin ve semtin adı vakti zamanındaki ayazmadan geliyor... Ayazmanın
suyu, artık caminin avlusundaki kuyunun dibinde duruyor ve pompayla basıldığında
aptes alınan çeşmelerin deposunu dolduruyor. İş bu nedenle apteshanedeki
suyun lüzumsuz kullanılmaması rica ediliyor.
Camiyi Sultan III. Mustafa , amca oğlu Sultan I. Mahmut 'un 1740'lı yıllarda
İran elçisinin ikametgâhına tahsis ettiği Ayazma Sarayı'nın yerine annesi
Mihrişah ve ağabeyi Süleyman adına yaptırmış. 1758'de temeli atılan cami
Ocak 1761'de ibadete açılmış.
III. Mustafa, 1757'de 40 yaşında tahta çıkmış; 17 yıl saltanat sürmüş.
Zehirlenmekten korktuğu için kocakarı ilacı içmekten rengini soldurmuş. Yıldız
falına öyle meraklıymış ki Prusya kralından üç müneccim istemiş.
Saltanatının ilk 10 yılı savaşsız geçmiş. Sonra orduyu hazırlamadan
Rusya'ya savaş açmış. Rus donanması Boğazları geçip Çeşme'ye kadar
inmiş, Kırım gitmiş. Ruslar Dobruca'dan Bulgaristan'a girince III. Mustafa
da üzüntüden felç geçirip gitmiş.
Kapısına sonradan takılan levhaya göre caminin mimarı Mehmet Tahir Ağa
. Topkapı Sarayı'ndaki belgelerde ise caminin yapı emini olarak İshak Ağa
'nın adı yazıyor. Caminin kitabesindeki tarih manzumesini Sadrazam Ragıp
Mehmet Paşa yazmış; hat ise aynı zamanda hattat olan Şeyhülislam Veliyüddin
Efendi 'nin elinden çıkmış. Anlaşılan III. Mustafa, saraydaki kullarını
epey çalıştırmış.
İstanbul'un, ününü fazla duyuramamış tarihi anıtlarından biri olan
caminin önemli bir özelliği var: Antik çağın Aspendos Tiyatrosu gibi
Ayazma Camisi de olağanüstü bir akustiğe sahip.
Avrupa'nın barok etkisi
Elinizdeki bir kâğıt parçasını parmaklarınızın ucunda kırıştırın,
avcunuzun içinde buruşturun; kâğıdın hışırtısı caminin duvarından
geri dönüyor. Çıtınız çıksa, duvarlar ''çıt'' diyor. İnanılmaz bir
ses düzeni. Hesaplanarak mı yapılmış bilinmez... Böyle bir hesap tutsa,
her camide uygulanırdı.
Caminin mimarisinde, Avrupa'nın barok tarzından esinlenilmiş. Dikdörtgen
bir plan üzerinde, kubbe kenarlarına kadar beş kat pencere alacak şekilde
yapı epeyce yüksek tutulmuş. Kubbeyi taşıyan dört kemerin dışarıdan
birleştiği köşelere birer küçük ''kule'' kondurulmuş. Hani minare
olmasa, içine çan yerleştirin, olsun size kilise! Caminin birkaç defa yıkılıp
yeniden yapılan minaresinin son hali ise yapının heybetli görüntüsüne
uyum sağlayan bir incelikte. Burası bir sultan camisi olmasına karşın
nedense tek minare ve tek şerefe yeterli görülmüş; fazlasına gerek
duyulmamış.
Üsküdar'a gelmişken bir soru: Yerinde yeller esse de Osmanlı Üsküdar'da
10'dan fazla saray, epeyce cami yaptırmış... Peki niye Osmanlı'dan biri türbesini
Üsküdar'da yaptırmamış? İstanbul'u surların içiyle sınırlı gördüklerinden
mi?
III. Mustafa, Ayazma'da camiyle birlikte sübyan mektebi, hamam ve
muvakkithane de yaptırmış. Ama onlar artık yok...
Muvakkithane?
Muvakkit: Vakti belirleyen kimse.
Muvakkithane: Genellikle büyük camilerin yanında muvakkitin çalıştığı
ve aletlerinin bulunduğu yer.
İşlevini yitirmiş olarak dış duvarda asılı duran ve güneşin gölgesinden
vakti belirleyen saati kim bilir hangi muvakkit yaptı?
Ayazma Camisi, geniş bir avlunun içine oturmuş. Avlunun bir kenarını Hünkâr
Köşkü kesiyor. Köşk sütunlar üzerine oturan iki katlı bir galeri ile
camiye bağlanıyor. Sultan, namazını cemaatin içine karışmadan ''hünkâr
mahfili'' nde kılıyor... Valide Sultan' ın mahfili ise üst kattaki kafesli bölüm.
Sultan attan inerken
Hünkâr Köşkü'nün girişi ilginç... Giriş kapısına birkaç basamaklı
merdivenle çıkıldığı gibi dış sahanlığın kenarında hafiften yuvarlak
oluşturan mermer bir ''iskele'' bulunuyor. Sultan, caminin avlusuna atıyla
giriyor ve Hünkâr Köşkü'nün kapısına kadar gelip atından ''iskele'' ye
iniyor. Camiden çıkışında da yine kimsenin yardımı olmadan ''iskele'' den
biniyor.
Avizelerdeki cam mumluklar artık ampullü... Fakat, teknolojinin henüz formülünü
bulamadığı içleri boşaltılmış devekuşu yumurtaları, uçları püsküllerle
süslenmiş halde avizelerdeki yerini koruyor... Devekuşu yumurtasının
bulunduğu yere örümcek girmiyor...
Cami avlularında güvercinler olur...
Ayazma Camisi'ni martılar yurt edinmiş; kubbenin üstü martıların mola
yeri olmuş.
Martılar biraz küçük olsalar caminin dış cephesine yerleştirilmiş kuş
evlerini kullanabilirler... Kuş evleri, eski Türk evlerinin minyatürü
gibi... İnsanın kuş olup içine giresi geliyor. Ne yazık ki, evlerden biri
yerinden kopup düşmüş... Dört bir yandan esen sert rüzgârlar, dış cephe
taşlarını da hafiften eritmeye başlamış.
Ayazma Camisi biraz ilgi bekliyor...
Camiyle yaşıt olduğu gövdesinden belli çınar ağacı, bakımsızlıktan
çürümeye yüz tutunca kesilen kollarıyla avlunun bir köşesinde ayakta
durmaya çalışıyor. Bakarsan bağ, bakmazsan dağ oluyor!
Ayazma Camisi, Kızkulesi'nin arkasından bize bakıyor...
Cumhuriyet
|