Uygarlıkların İzinde...
Kayı boyundan Karakeçili aşiretinin yarattığı bir mimarlık kültürü
ve yaşam müzesi.
Yörük'teki medeniyet
Osmanlı 'dan bu yana ''Türkmenler'' e karşı hep ''yukardan bakan'' , sözde
''kentli'' ama özde ''sonradan görme'' anlayışın yaygın söylemlerinden
biri de şudur:
''Yörük ne bilir bayramı;
Lak lak içer ayranı...''
Bu sözün de aslında tarihten gelen bir ''çekememezlik'' ürünü olduğunu
görebilmek için, Yörük Köyü'nü ziyaret etmek yetiyor... Üstelik de bizim
yaptığımız gibi, bir ''bayram'' gününde...
Safranbolu'nun tarihsel komşusu olarak ''kendini koruyan'' bu köyde sadece
''Yörük ayranının'' en nefisini içmekle kalmıyorsunuz. Köy merkezindeki
''Çökön Meydanı'' nda köylü pazarının ''bayram şöleniyle'' buluşurken,
''mimarlık ve yaşama sanatı'' nda da Yörüklerin ne kadar ''usta'' ve ''özenli''
olduklarını hemen tüm eski yapılarda görüyor, beceri ve zarafete hayran
kalıyorsunuz..
Ödüllü evlerin arasından...
Köye eski mezarlığın yanından girerken başlayan Sekbanzade Ahmet Bey
Caddesi 'ndeki sağlı sollu geleneksel evler arasında sanki bir ''müze
kente'' gelmiş gibisiniz...
Bunlardan köşedeki de ''Sekbanzade Ali Saim Evi'' ve kapısındaki
plakette; ''1996 Yılı En İyi Korunan Kültür Mirası Yarışması Jüri Özel
Ödülü'' yazıyor. Hemen ötesindeki ahşap minareli ''Aşağı Yörük
Camisi'' ile çevresindeki evlerin ''cihannümalı'' mimarisi öylesi bir uyum içinde
ki, sanırsınız bilge bir mimar tümünü birden tasarlamış ve aynı proje
kapsamında inşa edilmişler...
''Çökön Meydanı'' na vardığınızda ise aynı dokunun benzer güzellikteki
''çarşı'' sındasınız. Tarihi peyzajı bozan tek ''modernlik'' (!), meydana
dikilen paslı bir demir yığını şeklindeki ''trafo direği'' . Koskoca TEDAŞ,
böylesi zarif ve özenli bir köy meydanına karşı nasıl böylesine duyarsız
olabilir...
Direğin önünde ''muhtarlık'' adına otopark düzenini sağlayan Turan Özturan
'ın tavsiyesine uymazsanız, sonunda geri dönüp arabanızı köy girişine
park etmek zorunda kalacaksınız demektir. Çünkü, merkeze yakın ''gözden
ırak'' yerleri sadece o biliyor ve karşılığında elbette otopark ücretini
de ''muhtarlık makbuzunu'' keserek alıyor...
Meydanın girişindeki ''Yörük Kileri'' , köyün tarihi ailelerinden
Sipahioğlular 'ın torunlarına ait. Osmanlı döneminde İstanbul'da börekçilik
ve fırıncılık yaparak zenginleşen aynı ailenin ''Sipahioğlu Konağı'' da
en gösterişli geleneksel yapılardan biri ve ''Leyla Gencer Sokağı'' nda...
Karanfillerle "12 imam"
Vârisler, 135 yaşındaki konağı ''gezi evi'' olarak düzenlemişler.
Geleneksel mekânlarının yanı sıra, ''kitaplık ve okuma odası'' ; merdiven
sahanlığında ''yaşlılar için dinlenme köşesi'' gibi özgün nitelikleri
de var. ''Başoda'' ya girdiğimizde, ocağı çevreleyen ''12 karanfilli''
desenin ''12 İmamı'' simgelediğini ve ''Bektaşiliğin'' imzası anlamına
geldiğini belirten Ali Rıza Tunca diyor ki: ''Bu ev 8 kuşağı barındırdı;
biz de her yıl bakımını yaparak geleceğe taşıyoruz...''
Köydeki benzer duyarlılıkla yine gezi evi işlevi verilerek yaşatılan
bir başka yapı da ''Sucu Hafız Evi'' ...
Arnavutkaldırımlı ''Kaymakam Muammer Aksoy Sokağı'' ndan geçerek köyün
kırsalına doğru açılan ''Cemil İpekçi Sokağı'' nın sonuna vardığımızda
ise Türkmenlerdeki ''kolektif yaşamın'' simgelerinden olan tarihi ''Çamaşırhane''
ye ulaşıyoruz... 19. yüzyılda ilk onarımını gören, 1996'da da ''Yörük
Vakfı'' nca restore edilen çamaşırhanedeki büyük göbektaşı da ''12 parçalı''
. Yani, Bektaşiliğin ''temizlikte'' bile birlikteliğe verdiği değerin kanıtı...
'Karakeçili Hüseyin'den...
Yine Çökön Meydanı'ndaki ''yöresel butik'' sahibi Ender Gümüş diyor ki:
''Köyümüzün ve köy halkının 500 yıllık geçmişi belgeli... Özellikle
eski yapılara olan bağlılık öylesine güçlü ki bugünkü 144 evden 140'ı
için eski eser kararı var...''
Ana yol kenarında anıtsal bir heybetle yükselen 4 katlı bir konağın üzerindeki
tabelada ise şu yazıyor: ''Bu bina, Muratoğlu Ailesi tarafından Yörük Köyü
Kültür Mirasını Koruma, Tanıtma ve Dayanışma vakfına Bağışlanmıştır-Aralık/1996.''
Osmanlı döneminde, ''Yörükan-ı Taraklı Borlu'' kazasının 16. yüzyıldaki
merkezi olan, önceleri Bolu , ardından da Viranşehir (Safranbolu) sancağına
bağlanan Yörük Köyü'nün kuruluş öyküsünü, ''Yörük Sofrası'' nın
doyumsuz gözlemesi için sıra beklerken duvarındaki panoda okudum: ''Kayı
boyunun Karakeçili aşiretinden Hüseyin, Davut, Hacı kardeşler, yerleşme için
bu yöreyi seçince, Davut obasıyla Davutobası'nı, Hacı Hacılarobası'nı,
Hüseyin de burayı kurmuş...''
Bayram tatilinden yararlanarak Yörük'ü görmeye gelenlere yöresel ürünlerden
''Yörük Pazarı'' kuran köylülerle konuştuğumuzda ise ''gönüllerinden geçeni''
şöyle dile getiriyorlar: ''Safranbolu'ya gelenler bir selam da bize
versinler... Sonra dostlarına, orada Yörük de varmış desinler...''
Biz selamımızı verdik; karşılığında eşsiz bir ''medeniyet dersi''
aldık... Darısı, ''Yılbaşı tatilinde'' Yörük'le tanışacakların başına...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|