Modernleşmenin
iki yüzü
GG'deki 'Modernliğin İki Yüzü: Amsterdam-Berlin' sergisi iri devlet
binalarından oluşan Berlin'le, tüccarların kenti Amsterdam'ı karşılaştırıp
'sivil toplum-devlet' ayrımını mimari bağlamda okuyor.
Toplumsal bilimlerde sivil toplum-devlet ayrımını şehir ve mimarî bağlamında
okumak istiyorsanız Garanti Galeri'de (GG) açılan ve 16 Ocak'a kadar sürecek
Modernliğin İki Yüzü: Amsterdam-Berlin sergisini kaçırmayın.
Cemal Emden'in görüntüleri, İhsan Bilgin'in anlatısıyla sunulan sergi
Avrupa'nın en ilginç kentlerinden ikisini gizil bir tarihsel perspektifle
sunuyor izleyicilere. Zamana yayılmış bir tüccar kenti Amsterdam'la, bir
ulus-devlet inşa sürecinin ürünü Berlin, kent oluşumlarının iki uç
noktası. Erken tüccar kapitalizmi ile gecikmiş, tepeden inmeci ve beraberinde
moderniteyi, avangart anlayışını getiren bir devlet kapitalizmi sanki görselleri
derinden belirlemiş.
Garnizon kent Berlin
Amsterdam bize kent devletçiklerinin uzantısı olarak yansıyor. Tüccarların,
bankerlerin kurdukları kent devletçikleri... Cenova bunlardan bir diğeri.
Almanya'da Amsterdam'a benzer bir tarihsel geçmişi olan kent Frankfurt...
Berlin ise bir garnizon kenti. Prusya'nın başkenti... İri devlet binaları,
bulvarları, parkları ile 19. yüzyılda sekiz kat büyüyen bir başkent.
Amsterdam'ın tevazuuna karşı Berlin'in modernist haşmeti gözlemleniyor
sergide.
Amsterdam hiçbir zaman Berlin gibi iddialı bir kent olmamış. Hollanda bir
tüccar ülkesi olarak yüzyıllarca varlığını sürdürmüş; sanayi geç gündeme
gelmiş. Bu nedenle merkezcilikten,kentbilim diliyle sentralizmden uzak
durabilmiş. Hollanda tek bir kentte odaklanmamış. Bir taç şeklinde Randstad
diye nitelenen iç içe geçişmiş kentler zinciri oluşturmuş Amsterdam,
Haarlem, Leden, La Haye, Delft, Rotterdam, Dordrecht, Utrecht, Hilversum ve
Bussum. Bunlardan bir tek Amsterdam bir milyon nüfusu geçmiş. Kentlerin tıkışmasını
önlemek için sürekli yeni kutuplar oluşturulmuş; nüfus yayılmış.
Almanya hızla sanayileşirken, Berlin ise gösterişi sevmiş. Moderniteyi,
avangardı sırtlamış. 30'lu yıllarda III. Reich'ın karanlığını yaşamış.
Ardından yıkımı... Prusya'dan günümüz Birleşik Almanya'nın başkenti
Berlin devleti, devletin gücünü simgelemiş. Berlin'in II. Dünya Savaşı
ertesi bölünmüşlüğü kuşkusuz bu 'devlet kenti'ni olumsuz etkilemiş. İki
Almanya birleşene kadar Berlin'in yeniden yapılanmasıyla ilgili projeler başarısızlıkla
sonuçlanmış. 1958'de 'Başkent Berlin' projesi, yeni fikirlere ortam hazırlamışsa
da Hans Scharoun'un devrimci planları sonuç vermemiş. Keza 1957 Interbau
Sergisi kapsamında düşünülen Hansa mahallesinin yenilenmesi de sonuçsuz
kalmış. Soğuk Savaş Berlin'in kaderini çizmiş.
Berlin'de İkinci Dünya Savaşı'nda taş taş üstünde kalmazken Amsterdam
bu tür bir yıkımdan kendini kurtarmış. Hollanda, yeni kentlerden çok yeni
mahallerle mekân sorununa çözüm aramış.
Savaş sonrası radikal dönüşümler Rotterdam'da yaşanmış. Ulaşıma öncelik
veren, mahalleleri uzmanlaştıran, merkezi ticari uğraşlara yönlendiren
Atina Şartı'nın önerileri uygulamaya sokulmuş bu kentte. Amsterdam'ın yapılanmasında
Cor van Eesteren ve Scheffer'in önerileri Atina Şartı'na yeni boyutlar katmış.
Bijlmermeer'in kentleşme planı yayalara ve bisikletlere öncelik tanımış.
Kamu taşımacılığına öncelik verilmiş. Fonksiyonellik ağır basmış.
Amsterdam'da bugün metroya 200 metreden uzak herhangi bir konut yok.
Sergiyi gezmek için mimar ya da şehirci olmak gerekmiyor. Fotoğraf okumak
için; Cemal Emden'in objektifi, İhsan Bilgin'in yorumları için İstiklal
Caddesi'nde Garanti Galeri'ye bir göz atmalı...
Radikal - Zafer Toprak / Boğaziçi Üniversitesi
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Başkanı
|