İstanbul
Kütüphanesi
Eski Osmanlı sokaklarının dar, insancıl
ve de sevimli havasını solumak isteyenler için korunmuş bir mekân olan Soğukçeşme'den
geçenlerin pek çoğu o sokakta yer alan İstanbul Kütüphanesi'nden
bihaberdir.
Ayasofya'nın kuzeyiyle, Topkapı Sarayı'nın dış duvarları arasında
kalan İstanbul Kütüphanesi, adından da anlaşılacağı gibi İstanbul üzerine
yazılmış kitapların birarada bulunduğunu özel bir mekân. Kütüphanenin
mimarı ise geçen yıl kaybettiğimiz bir İstanbul aşığı olan Çelik Gülersoy.
Malum İstanbul'un her bir köşesine mutlaka bir şekilde parmağı olan Gülersoy'un
geriye dönüp bakınca belki de en çok takdir edilmesi gereken çalışması
İstanbul Kütüphanesi'ydi. Onun için böyle bir şehrin mutlaka bir özel
kitaplığı olmalıydı. Çelik Gülersoy, "Dünya tarihi İstanbul tarihi
bilmeden yazılmaz" derdi. Zaten Çelik Gülersoy'un İstanbul Kitaplığı'nı
kurmaktaki amacı da buydu. "İsterim ki" derdi, "bu kütüphane
de bu bilinci kazanacak kuşakların yetişmesinde bir nebze yararlı
olsun". Çünkü biliyordu ki "ben İstanbulluyum" demekle İstanbullu
olunmuyordu.
En büyük mal varlığım
1986'da Sultanahmet Soğukçeşme Sokak'taki harap ahşap evlerin restore
edilmesi sırasında sokağın en büyük binasının bir İstanbul Kitaplığı
yapılması fikri ile yola koyuldu. Sağlığında "Hayatımın en büyük
mal varlığı" dediği kütüphanesine 15 yaşından beri topladığı
eserlerin tümünü bağışladı.
50 yıl boyunca dünyanın her köşesinden topladığı bu nadir
koleksiyonda İstanbul'a ait ne varsa sahip olmuştu. Kütüphane 1990 yılında
açıldığında 7 bin kitabı vardı, bu sayı daha sonraları 10 bini geçti.
Tabii 10 bin kitap sayıca çok önemli olmayabilir ama kitapların nitelikleri
ve ne derece nadir bulundukları düşünülürse İstanbul Kütüphanesi
emsalsiz, özel bir mekân.
Nadir eserler
Kütüphanede yer alan eserler arasında İsveç'in 1700'li yıllar sonunda İstanbul'daki
elçisinin yazdığı Osmanlı İmparatorluğu'nun Genel Tablosu adını taşıyan
üç ciltlik, Fransızca Osmanlı tarihi eseri ve Fransız elçisinin 1550'de
yazdığı üç büyük ciltten oluşan ve gravürleri ile dikkat çeken İstanbul'un
askeri kalelerinin anlatıldığı eser var, ama adı sayılmayacak kadar çok
ve dünyada bir kaç tane nüshası olan nadir eserleri de unutmamalı. Kütüphanede
İstanbul ile ilgili çıkan yeni yayınlar da düzenli olarak takip ediliyor.
Kitaplıkta, kitapların dışında bir de görsel malzeme arşivi var. Gravür
ve fotoğraflardan oluşan bu arşivin en eski örnekleri 1700'lü yıllara
kadar uzanıyor. Gün yüzüne çıkmamış, semtlere göre tasnif edilmiş
binlerce fotoğraf adeta İstanbul'u anlatıyor.
Kütüphanenin müdavimi
Kitaplığın okuyucu potansiyeli ise genellikle İstanbul üstüne araştırma
yapan kişilerden oluşuyor. Kütüphane sorumlusu Neslihan Yalav'la görüştüğümüz
sırada kütüphanenin müdavimlerinden biri ile tanışıyoruz. 1991'de İspanyol
Dış İşleri Bakanlığı'ndan burs kazanarak İstanbulla tanışan İspanyol
Pablo Martin Asuero, Neslihan Yalav'ın en sadık müşterilerinden... Defalarca
İstanbul'a gelip giden Pablo'nun kütüphane ile tanışması ise master tezi
sayesinde olmuş. "İstanbul İspanyolca Metinleri (1784-1915)" başlığını
taşıyan çalışması için Pablo İstanbul Kütüphanesi'ni mekân tutmuş.
Ülkesinde arayıpta bulamadığını onlarca nadir eseri bir tesadüf sonucu
burada bulan Pablo, daha sonraları İstanbul'dan bir türlü kopamamış. Tezin
ardından dört eser daha kaleme almış ki bunların konusu da yine İstanbul'muş.
Pablo şu an İstabul Kültür Merkezi Müdürü olarak çalışıyor, Türkçesi
de hayli ilerlemiş, bu aralar "ikinci adresim" dediği kütüphanede
beşinci kitabı için hazırlıklar yapıyor.
(İstanbul Kitaplığı, 0212 512 57 30)
Türkiye
|