Nişanyanlar ve Şirince
Korunması gerekli Şirince 'de yasalara aykırı ''restorasyon'' uygulamaları
yapılan ''Nişanyan Evleri'' ndeki ruhsatsız pansiyonlara ''Jandarmanın müdahalesini''
konu aldığım yazıma (14 Ocak 2004) Sayın Sevan Nişanyan 'dan açıklamalar
geldi...
Olayın kamuoyuna; ''Ermenilere ırkçı baskı..'' şeklinde yansıtılmasıyla
ilgili eleştirilerime; ''Bu söylem bizim değil, medyanın tercihinden
kaynaklanıyor'' diyen Sevan Nişanyan, öncelikle şunları söylüyor:
''SİT alanındaki pansiyon ve lokantaların tümü kaçak ve çoğu da
mimari felaket... Buna rağmen jandarmadan ruhsat alanlar da var... Bunların
arasında sadece bize yüklenilmesi, nasıl açıklanabilir?..''
Bu sözler, Şirince'deki jandarma komutanının gerçekten ''yanlı'' davranıp
davranmadığının da mutlaka daha üst makamlarca soruşturulmasını
gerektirecek kadar önemli... Ancak, benim asıl önemsediğim durum; Nişanyan
evlerinin işte ''bunların arasında'' nasıl yer alabildiği?..
Eğer, ''Nişanyanlar'' bile kültürel mirasın kullanılmasında ''koruma
kurallarını'' bir kenara bırakmışlarsa ortada bu ''duyarlı dostlarımızı''
da sarmalayan ''genel bir hukuksuzluğun'' Şirince'ye egemen olması var
demektir...
''Bile'' diyorum, çünkü Sevan Nişanyan'ın açıklamalarında, bu köyün
tarihi dokusunu bozmamak için ''öncelikle kendilerinin'' nasıl çaba gösterdikleri
de özetle şöyle anımsatılıyor:
''Koruma Kurulu'nun 2001 yılında belirlediği yapılaşma koşullarını
ilk ben hazırlamıştım... 1997'den bu yana da yasanın öngördüğü koruma
planını ise ne Kültür Bakanlığı, ne Koruma Kurulu, ne de valilik yaptı...''
Yani, korumadan ''sorumlu'' kurumlar Şirince'yi yıllarca plansız bırakınca,
herkes kaçak inşaata yönelmiş!.. O kadar ki, Nişanyan Evleri de dahil SİT
alanındaki yasadışı yapılar hakkında ''yıkım kararları'' alınırken
''hapis yatmalar'' bile yaşanır olmuş...
Peki; şimdi ne yapılmalı?.. Ege'nin bu en güzel köyünde gerilim nasıl
''şirince'' giderilmeli?
Öncelikle ''temel sorunun'' tartışılmasını perdeleyen şu ''Ermenilere
baskı'' söyleminden arınmak gerekmiyor mu?.. Çünkü konu aslında ''Ermeni
sorunu'' değil, Şirince'nin nasıl özgün güzellikleriyle yaşatılacağı...
Amaç: 'Sorun'u çözmekse?
Bunun için de medyanın ırkçılık kadar ''mimarlık kültürüne'' de önem
vermesini sağlamanın yanı sıra ''jandarmaya'' da görev düşüyor.
Örneğin, yine bu konudaki haberlerle ilgili Jandarma Genel Komutanlığı
'nın 14 Ocak 2004 tarihli basın bildirisinde; ''1996'da yıkım kararı
verilmesine rağmen mevzuata aykırı inşaata devam edilen Nişanyan Evleri'' için
yasal gereklerin yerine getirildiği belirtilirken eğer; ''diğer yasadışı
uygulamalara da aynı müdahalenin yapıldığı ya da yapılacağı'' yönünde
bir açıklamaya yer verilseydi, konunun gerçekleri gizleyen bir içerikle tartışılması
da önlenmiş olurdu...
Şirince'nin böylesi bir ''yıpranma sürecinden'' kurtarılması için ise
asıl ivedi gereksinmenin, öncelikle şu ''koruma planı'' na bir an önce kavuşması
olduğu ortada...
Kaçak yapılmış ''mimari felaketleri'' asla kalıcı kılmadan, köyün
tarihi peyzajını ve eski evlerin özgün şekillerini gözeten bir ''onarım
ve yeni yapılanma'' düzeni, örneğin Kültür ve Turizm Bakanlığı ve
valilik işbirliği içinde ve İzmir üniversitelerinin de desteğiyle üretilecek
bir planla Şirince'ye hemen getirilemez mi?..
Nişanyanlar'ın bu konuda bile ''Koruma Kurulu'nu eleştirmeleri'' , yaşadıkları
gerilimden olmalı... Çünkü, kurulun görevi plan yapmak değil, ''planın doğru
yapılmasını'' denetlemek... Kaldı ki eğer Koruma Kurulu'nun SİT ilanı ve
korumayı öngören tescil kararları olmasaydı; Şirince'nin bugün
''kooperatif siteleriyle'' kuşatılarak tüm ''turistik gizemini'' de yitireceğini,
sanırım Nişanyanlar da biliyordur...
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|