Plansız kentte 'C Planı' felaketi
1994'te hazırlanmasına rağmen hâlâ Bayındırlık Bakanlığı tarafından
onaylanmayan 'Metropoliten Nâzım Planı' bir yana, belediye ve hükümet tarafından
kent üzerindeki 'karayolu egemenliğinin güçlendirilmeye çalışılması şunu
gösteriyor: İstanbul'da ''C Planı'' bir yana, ''Z Planı'' bile hazırlansa
sonuç 23-24 Ocak 2004'teki durumdan giderek daha beter olacaktır.
Hükümetin 2004 Bütçe Yasası'nda yürürlüğe soktuğu ''kaçak yapılara
altyapı hizmeti'' nin uygulanma hazırlığı ile ''İstanbul'un kar felaketine
yakalanması'' aynı günlere rastladı... Belediyeler, daha önce elektrik, su,
yol ve hatta ''doğalgaz'' sundukları kaçak yapılaşma semtlerine, bunlardan
''hangisi eksikse'' onu da vermek için ''yasadışı bina tespitlerini''
yaparken Balkanlar'dan gelen ''uyarı'' üzerine ara verdiler ve Büyükşehir
Belediyesi öncülüğünde ''C Planı'' için tüm kadrolarını seferber
ettiler... Oysa, bir kentte ve hele bir metropolde, adı ve amacı ne olursa
olsun, bir ''plan'' yapabilmek ve bunu uygulayabilmek için olmazsa olmaz koşul,
önce o kentin ''imar ve ulaşım planının'' olması gerektiğiydi...
Bu bilimsel ve evrensel gerçeği yıllardır dile getirenlere yine yıllardır;
''Yaşamın gerçeğine aykırı konuşmayın'' diyerek tepeden bakan yerel
politikacılar, ''plansız'' bıraktıkları İstanbul'da ''C Planı'' saçmalığına
sarılarak her 10 yılda bir görülen yoğunluktaki bir kar yağışına
''felaket'' deyip teslim oldular... Ne yazık ki daha önce Gaziantep'teki
''kent kültürü'' çalışmalarından tanıdığımız Vali Muammer Güler de
İstanbul'daki işte bu ''ilkel kültürü'' de eleştirip sorgulayacağına, bu
kenti ''altyapısız yağma metropolüne'' dönüştüren siyasetleri adeta
''koruyan'' bir söylemi yeğledi; ''Her şey yapılıyor; ama vatandaş kentli
gibi davranmıyor...''
İstanbullunun ''kentli gibi'' davranabilmesi için önce İstanbul'daki yaşama
ve ''yapılaşma'' düzeninin kente yakışır uygarlıkta ve ''kent kurallarıyla''
donatılması gerektiğini acaba sayın ve sevimli Valimiz bilmiyor mu?.. Yüzde
70'i ''yasadışı ve planlamaya aykırı'' binalardan oluşan bir kentin
sakinleri arasında ''kurallara uygun'' hareket etme oranının da ancak ''yüzde
30'' olabileceğini, SBF'deki ''şehircilik'' derslerinden öğrenmedi mi?..Bu
orandaki bir ''plansız yapılaşma'' ortamında gerçekleştirilen ''elektrik
ve su altyapısı'' nın (!) da aslında ''altı çürük, üstü göstermelik''
kalacağını en cahil insan bile görmüyor mu?..
'Ulaşım planı' nerede?
İTÜ İnşaat Mühendisliği Ulaşım Kürsüsü'nün, birkaç yıl en titiz çalışmayla
ürettiği ''Ulaşım Master Planı'' ile son yıllarda İstanbul'da yine ''ulaşım''
adına yapılan birçok uygulamanın ''tümüyle çeliştiğini'' söylemeyen
kalmadı... Bu nedenle ''Hadımköy'de TIR'ların yolu tıkaması'' ile koskoca
bir metropolün en önemli ''ana caddesinin'' kapanması aynı anlama geliyor. O
TIR'ların normal zamanda bile ''caddede'' ne aradıklarını soracak bir
yetkilinin bulunmaması; bu plansızlığı da ortadan kaldıracak Ulaşım
Master Planı'nın ise neden bir kenara itildiğinin akla bile gelmemesi, yağan
kardan çok daha ''felaket'' bir durum değil midir?...
'Metropolitan plan' nerede?
Benzer şekilde, 1994'te Nurettin Sözen döneminde hazırlanmasına rağmen hâlâ
''Yetki Bayındırlık Bakanlığı'nda'' denilerek onaylanamayan ''İstanbul
Metropoliten Nâzım Planı'' nda da artık ''kent içi TIR yolları'' (!)
ilkelliğine son verecek önermeler bulunduğu halde, Recep Tayyip Erdoğan döneminde
de geliştirilen bu plan 10 yıldır hâlâ ''geçersiz'' sayılıyor... Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı ise planı onaylamak şöyle dursun, ''yetki bende''
demekten öte bir şey yapmıyor ve yeni bir metropolitan plan üretmiyor...
Dahası, aynı planın hedeflerine aykırı yeni köprü ve yol projeleriyle İstanbul
üzerindeki ''karayolu egemenliğini'' daha da güçlendirmeye çalışıyor...
Ya otomobil, ya kent...
İşte böylesi bir ''aymazlık'' ortamında İstanbul'a ''felaket'' yaşatan yoğun
kar yağışının ortaya çıkardığı gerçek, sadece ''yasadışı ve plansız
kentleşmenin çöküşü'' değil... Kent içi ulaşım politikasının
''otomobile'' ve ''karayoluna'' dayalı önceliklerinin de dramatik sonuçları,
kentin 21. yüzyıl tarihine ilk büyük darbe olarak yazıldı..Oysa, örneğin
yılan hikâyesine dönen Yerel Yönetimler Reformu Yasa Taslağı'na da ''esin
kaynağı'' olduğu söylenen Avrupa Kentsel Şartı'nda açıkça diyor ki,
''21. yüzyılda ya kent, ya da otomobil galip gelecek... Kent içinde karayolu
ve otomobil egemenliğine son verilmezse zaten kent diye bir kavram da
kalmayacak...''
Bizde ise belediyelerin hâlâ en çok övündükleri, ''alt-üst geçitler''
ve ''köprülü-viyadüklü kent içi kavşaklar'' ... Bu hırs yüzünden
Ankara hemen tüm meydanlarını ''otomobil sevdasına'' kurban ediyor. Bayındırlık
Bakanlığı'nın ''mimar'' müsteşarı bile örneğin İzmir'deki Kordonboyu
parkına hâlâ ''kordonyolu'' peşinde, buna karşın ''Aliağa-Menderes
Metrosu'' için devlet desteğini aklına bile getirmiyor. İstanbul'da da örneğin
''Kadıköy-Sahrayı Cedid-Üst Bostancı'' ya da Anadolu Yakası ''E-5
Koridoru'' raylı sistem projeleri ''başka bahara'' ertelenirken Moda-Kadıköy
tramvayıyla ''nostaljik oyalanmaya'' trilyonlar harcanabiliyor...
Böylesi bir ''plansızlığın'' girdabına yakalanmış İstanbul'da ''C
Planı'' bir yana, ''Z Planı'' bile hazırlanıp uygulansa sonuç 23-24 Ocak
2004'teki durumdan giderek daha beter olacaktır.
Cumhuriyet- Oktay Ekinci
|