Zümrüt Apartmanı neden çöktü?
Her şey birdenbire mi oldu dersiniz? Konya'daki bina
birden bire
mi çöktü?
Zümrüt Apartmanı'nın yerle bir olduğu akşama kadar süregelen bir
tarihi yok muydu?
Keşke zamanı, pazartesi akşamı saat 20.15'ten itibaren bir film gibi
geriye doğru oynatma imkânımız olsaydı.
Bu fantezi filmi izleme olanağımız olsaydı, bina projesinde imzası
bulunan müteahhit, mimar ve inşaat mühendisinin fakültelerindeki ders
programlarını da görebilirdik mesela...
Hukukla ilgili hangi dersleri okumuşlardır acaba? Belki, sadece imar
hukuku... Hukukla ilgili derslerinin genel bir hukuk kültürü verecek
boyutlarda olmadığından emin olabilirsiniz.
Güneş alıyor olması titizlikle hesaplanmış apartman dairelerinin, çok
amaçlı kullanıma açık gökdelenlerin, rüzgârı hesaplanmış viyadüklerin,
yolların, köprülerin hepsi, son tahlilde insan hayatıyla ilgili. Yani insan
haklarıyla, yaşam hakkıyla...
Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'ni özümsemiş bir mimar veya mühendisin
yaptığı bir binanın çimentosu kum gibi elde dağılmazdı, demirleri ince
çubuklardan oluşmazdı.
Ceza yasalarının yeteri kadar caydırıcı nitelikte olmadığı söyleniyor.
Müteahhitlerin 1,5 yıl hapis cezasını göze alarak, eksik malzeme kullanmayı
tercih edebilecekleri vurgusu yapılıyor. Böyle bir iddiaya inanmak için, çılgın
olmak gerekli.
Sonuç olarak, binaların yapım hataları nedeniyle yıkılması gibi bir
gerçeğimiz var bizim. Önlem olarak, 'Müteahhitlerde Allah korkusu olması'
gerekliliğini ileri sürenler de var, uzun süre cezaevlerinde kalmasını önerenler
de...
Biliyorum, bina yapımlarından sorumlu olan kişilerde ortalama bir hukuk
bilinci olması şeklindeki önerim, diğerlerine oranla uzak bir varsayım
olarak görülecektir. O zaman, unutalım gitsin.
Müteahhitleri şehir meydanlarına kurulmuş sehpalarda sallandırmaya ne
dersiniz?
Hukuk fakülteleri 5 yıl olsun
'Ben Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde, dördüncü sınıfa
devam etmekte olan bir öğrenciyim. 3 Şubat 2004 tarihli Radikal gazetesinde
yazdığınız 'Hukuk eğitimi beş yıl olmasın' başlıklı kısa yazınız
üzerine bu mail'i yazma ihtiyacı hissettim.
Ben ve birçok sınıf arkadaşım hukuk eğitiminin beş yıl olması
gerektiği konusunda hemfikiriz.
Zira derslerimizin zorluğu ve ayrıca fazlalığı dolayısıyla kendimizi
farklı yönde geliştirmeye vakit bulamıyor, gün geçtikçe daha asosyal ve
hatta depresif insanlar haline geliyoruz. Mutsuzuz.
Kendimizi farklı alanlara kanalize edemediğimiz gibi, hukuk alanında
verilen eğitimin niteliği dolayısıyla bu alanda da kendimizi geliştirmeye fırsat
bulamıyor, motivasyon eksikliği çekiyoruz.
Gitgide daha vasıfsız ve hukuk diplomalı birer ruh hastası haline
gelmektense eğitim süresinin uzatılmasını, böylece verilen eğitimin daha
nitelikli hale getirilmesini şu anki sistemin mağdurları olarak emin olun ki
en çok biz isteriz.
Aksini savunacak çok öğrenci de olacaktır. Ne de olsa bizler nitelikten
çok niceliğe değer veren, haticeye değil neticeye bakan, zaten ÖSS denen sırat
köprüsünden geçebilmek uğruna bir insanı vasıflı kılabilecek edebiyat,
sinema, müzik, spor gibi dallardan hiç düşünmeden fedakârlık etmiş, ya
da çocuklarımızdan bunu beklemiş bir toplumun fertleriyiz.
Lütfen unutmayınız ki her ne kadar azınlık da olsak bizler, bir yıl
erken mezun olmaktansa bir yıl fazla okuyarak daha sağlıklı, daha bilgili,
nitelikli ve kültürlü birer birey ve tam donanımlı hukukçular olmayı
tercih ediyoruz.
Bu arada, hukuk fakültelerinden dört yılda mezun olma oranının sadece yüzde
7 olduğunu hatırlatmak isterim/ A.B.S.'
Bir günlük haczin öyküsü
Havanın kurşun gibi ağır, dokunsan patlayacak kadar sıkıntılı olduğu
bir gündü. Adliyede, icra müdürlüklerine ait kapıların açıldığı geniş
sahanlıkta oturuyorduk. Hacze gitmeye cehd etmiş avukatlar olarak, çantalarımız
kucaklarımızda bekliyorduk. Birazdan adlarımız okunacak, bir icra memurunun
mihmandarlığında hacze çıkacaktık. Ben garip duygular içindeydim. Bir
aksilik olacak ve hacze çıkamayacağımız gibi bir düşünce geçiyordu aklımdan.
Adım okunmayabilirdi, dosyam kayıp olabilirdi mesela... Sağlık raporu çıkmadığı
için yurtdışına işçi olarak gitme hayalleri hüsrana uğramış işçiler
gibi ellerim koynumda kalabilirdim.
Hiçbir aksilik olmadı oysa, vesveselerim boşa çıktı. Adım okundu ve birkaç
avukat olarak icra memurunun peşinde, turist kafilesi gibi sıraya girerek
adliyeden dışarı çıktık.
Hava patladı, patlayacaktı. Mülkiyeti, Adliye Teşkilatını Güçlendirme
Vakfı'na, kullanımı Cumhuriyet Savcılığı'na ait minibüse binerek yola
koyulduk.
Kısa bir süre öncesine kadar 'hacze gitmek' dışında ortak bağı
olmayan biz avukatlar arasında, minibüsün hareket etmesiyle birlikte, şehri
birlikte gezecek olan turistler arasında gözlenen samimiyet belirtileri başladı.
Şehir rehberimiz olan icra memuru, şoför mahallinde dosyaları düzenliyordu.
Önce şimşek, sonra gök gürültüleri ve nihayet yağmur olanca hızıyla
şehrin üzerine çullandı.
Bu arada biz, haciz öncesinde tüm avukatların yaşamakta olduğu garip bir
tedirginliği yaşamaktaydık.
Haczin başarılı geçmesinin vereceği memnuniyet ile borçlu tarafta
birazdan yaşanacak travmayı hatırlamanın arasında gidip gelen, tarifi zor
bir huzursuzluktu bu.
İlk haciz yapılacak yer, şehrin kenar mahallesindeki bir evdi. Dosyanın
sahibi genç bir avukattı ve ilk haczine çıkıyordu. Adrese geldiğimizde,
icra memuru yaşından beklenmeyecek bir atiklikle araçtan indi. Avukat minibüsten
inene kadar, memur evin zilini çalıp, içeri girmişti bile.
Geride kalan avukatlar olarak, iri yağmur tanelerinin minibüsün tavanında
çıkardığı sesleri dinleyerek, merak içinde haczin sonunu beklemeye
koyulduk.İlk haczin başarılı geçmesi, kendi hacizlerimize moral olması açısından
ayrı bir önem taşıyordu.
Radikal - Adnan Ekinci
|