Laleli'den Tayyare geçti
Lale şiirinde Orhon Arıburnu, ''Lalelim/ Lalelide oturur/ Laleli lale kokar
lalelimden./ Laleliden geçilir/ Lalelimden geçilmez!'' diyor. Beyazıt'la
Aksaray arasındaki bu semte neden ''Laleli'' dendiği ise pek bilinmiyor.
Varsayımlar Sultan III. Ahmet 'in Lale Devri sırasında burada bir lalezar,
yani lale bahçesi olmasında ya da III. Ahmet 'in oğlu III. Mustafa 'nın
saltanat döneminde laleli bir çeşme bulunmasında yoğunlaşıyor. Öyle veya
böyle III. Mustafa'nın yaptırdığı ve 1763'te tamamlanan ''Laleli Camisi''
ile semtin adı Laleli oluyor.
Beyazıt'tan Aksaray'a doğru inerken hele tam da Laleli durağına gelince göz,
çevrede bir lale arıyor.
Beş mimardan bir cami
Lale, birilerinin aklına geldiğinde İstanbul'un çiçeği olarak da anılır.
Nedense kimsenin aklına Laleli'yi lalelerle donatmak gelmiyor.
Lale, narin çiçek... Her mevsim açmaz, doğrudur. Peki, Laleli'ye yol boyu
rengârenk taşlardan lale yontuları, figürleri niye konmaz?
Laleli'de herkesin aklı ticarette... Bavullara doldurulacak turist işi deri
giysilerde...
Sultan III. Mustafa, Laleli'de bir külliye yaptırmadan önce bölgeyi
istimlak ettirmiş... Beş mimarın çizdiği projeler sonunda bir projede karar
kılınmış. Caminin mimarı olarak Mehmet Tahir Ağa 'nın adının geçmesine
karşılık inşaatı Mimarbaşı Hacı Ahmet Ağa yürütmüş.
Hafriyatı paraya çevirmek
Laleli Camisi, Aksaray'a inen caddeye üstten bakıyor. Caminin altı, bir
dizi dükkân...
İnşaata başlandığında temel kazısı sırasında çıkan toprak
arabalarla Langa bostanına taşınmış ve burada denizi doldurmak için kullanılmış.
Kıyıda yaratılan arazi de Ermenilerle Rumlara satılmış.
III. Mustafa'nın ''uyanık fikirli'' olduğu boşuna söylenmemiş. Hele
Turgut Özal o devirde yaşasa III. Mustafa'ya mutlaka sadrazam olurdu! Ancak İstanbul
ne olurdu orası bilinmez!
Laleli Camisi, barok stilde lale gibi narin yapısına karşın açıldıktan
üç yıl sonra İstanbul'un en büyük depremlerinden birini yaşamış. Atlatmış...
Harikzedegân Apartmanları
İlginçtir, cami tek minareyle açılmış. İkinci minare altı yıl sonra
yapılmış.
1782'deki büyük yangını, dükkânları feda ederek atlatmış.
Yangın, İstanbul'un eski kaderi.
Alev, ahşaba işledikten sonra geri kalan ahşap evler için birer kıvılcım
yetiyor.
1918'de İstanbul en büyük felaket olan düşmanın işgalini beklerken
beklenmedik bir anda bir başka felaket yaşıyor; en büyük yangınlardan biri
çıkıyor. Alevler Cibali, Fatih, Altımermer'i yutuyor... Sokaklar canını
kurtarmış ama malını mülkünü yitirmiş ''harikzede'' den geçilmiyor.
Harik; yangın... Yangınzede...
İstanbul halkının bağışlarıyla yangınzedelerin yani ''harikzedegân''
ın hiç olmazsa bir kısmına başlarını sokacak birer ev yapılması planlanıyor.
Laleli külliyesinin parçalarından Koska Medresesi, 1894 depreminde harap,
1911 yangınında kül olmuş; Laleli Camisi'nin tam karşısındaki arsa boş
duruyor. Evkaf Nezareti arsayı veriyor, Manizade Hacı Hüseyin Efendi'nın başkanlığında
bir kurul bağışları topluyor ve buraya ''Harikzedegân Apartmanları'' yapılıyor.
Dönemin en ünlü mimarlarından Kemalettin Bey'in altışar katlı dört
blok halinde ve toplam 124 daire olarak tasarladığı apartmanların inşaatı
1922'de bittiği zaman Osmanlı da bitmiş oluyor ve Türkiye Cumhuriyeti ile
birlikte bu apartmanlar Türk Hava Kurumu'na devredilip kiraya veriliyor.
Apartman deyip geçmeyin.
Türk Hava Kurumu'ndan ''Tayyare'' adını alan bu apartmanlar, İstanbul'un
betonarme iskelet sistemiyle inşa edilen ilk binaları. Aynı zamanda tarihi
yarımada, yani sur içinde yapılan ilk apartmanlar. Avrupa'daki gibi banyoda
musluğu çevirince suyu akan, odada düğmeyi çevirince elektriği yanan,
hatta ve hatta mutfakta kovayı çevirince çöpleri özel bölüme dökülen en
modern apartmanlar.
İstanbul'da ilk toplu konut
Herkesin gözü bu apartmanlarda:
Her dairenin ayrı kömürlüğü, herkesin ortak çamaşırlığı varmış...
Terasların üstü kapalıymış...
Bazı daireler üç, bazı daireler beş odalıymış...
Üst katlara avludaki merdivenle çıkılıyormuş; herkes birbirine selam
veriyormuş...
İç avluda kat kat balkon varmış; sohbet ediliyormuş...
Altta da dükkânlar varmış; bakkalı manavı evin altındaymış.
Tayyare Apartmanları, İstanbul'da ailelerin kalabalık ya da değil ama bütçesine
göre herkesin ahşap ya da kâgir bağımsız evlerde, köşklerde ya da
konaklarda yaşadığı sırada ilk toplu konut örneği oluyor.
İyi mi oluyor, kötü mü?
İyi oluyor, modern yaşama geçişi sağlıyor. Kötü oluyor, kullanım ömrünü
tamamlayan eski binaların yerini hızla küçük apartmanlar alıyor ve daha
sonra İstanbul'da yapılaşma çarpıldıkça çarpılıyor; tarihi evler
insafsızca yok ediliyor!
Kaderin cilvesi... Tayyare Apartmanları da kullanım ömrünü tamamladığında
değişen yaşam koşullarına göre elden geçirilebilecekken 1980'li yıllarda
elden çıkartılıyor ve otel yapılıyor.
Laleli'den ''Tayyare'' gelip geçmiş oluyor...
II. Mustafa görmesin!
III. Mustafa'nın ''Tayyare'' den haberi yok; Laleli Camisi'ndeki türbesinde
oğlu Sultan III. Selim'le birlikte yatıyor. Türbe, cadde üzerinde. Türbenin
önü otobüs durağı. Türbenin pencereleri tahtayla kapatılmış. Türbenin
yanında sebil. Sebil, kiraya verilmiş; bir havayolu şirketi bilet satış bürosu
yapmış. Türbenin pencerelerinin kırık dökük tahtalarla kapatıldığı
iyi olmuş; III. Mustafa sebilin bu halini görmüyor. Sultanların türbesinin
arkasına ''haseki sultanlar'' için başka bir türbe yapılmış; bu küçük
türbenin tepesindeki âleme biri bir anten takmış; televizyonu iyi gösteriyor
olmalı.
Tarih mi döviz mi?
Laleli...
Bilmem yazmalı mı, tarihe not düşmeli mi?
Laleli, kadın başına Rusya'dan bavul doldurmaya gelip seks ticaretine
soyunanların da mekânı oluvermişti bir ara... Polis peşlerine düşmüştü
de biraz olsun durulmuştu ortalık.
Laleli...
Varsa yoksa ticaret... Turistler bavullarını doldursun yeter.
Memlekete ''tarih'' değil döviz lazım birader!
Cumhuriyet
|