Rotterdam Mimarlık Bienali Küratörü
Adriaan Geuze İstanbul'da Mimarlarla Buluştu
Arkitera
Mimarlık Merkezi'nin organize ettiği, Philips'in sponsorluğunda Vitra -
Artema ve Hollanda Başkonsolosluğu'nun katkılarıyla gerçekleşen "Çağdaş
Hollanda Mimarlığı" konferans serisi 22 Mart 2004 Pazartesi akşamı,
West 8'in kurucularından ve Uluslararası Rotterdam Mimarlık Bienali küratörü
Adriaan Geuze'nin İTÜ Maçka Kampusü'nde verdiği konferansla başladı. Açılış
konuşmasını Philips Aydınlatma Genel Müdürü Özkan Şengil'in yaptığı
konferans, mimarlar ve mimarlık öğrencileri tarafından oldukça yoğun bir
ilgi gördü.
Dünyanın en ünlü peyzaj mimarlarından biri olan Adriaan Geuze ilk defa
geldiği İstanbul'a hayranlık duyduğunu söyleyerek başladığı konuşmasında
aslında mimarlık değil tarım mühendisliği eğitimi aldığını açıkladı.
Geuze konuşmasının kurgusunu öncelikle Hollanda'dan, daha sonra kent geliştirme
projelerinden ve tasarladıkları fantastik projeler üzerine geliştireceğini
belirtti.
Özellikle mimarlık öğrencileri için yaptığı açıklamada lalenin
Hollanda'ya geliş hikayesinin aslında Osmanlı'ya dayandığını ve Hollandalılar'ın
onlardan alarak laleyi yeniden yorumladıklarını açıkladı. Bu konu özelinde
bir kültürden diğerine geçişi ve farklı düşüncelerle yorumlanması
fikrini genel olarak irdeleyen mimar, kurum olarak mekan konusunda çok hassas
olduklarını, projelerinde, çalıştıkları ülkenin oraya özgü
niteliklerinden veri olarak faydalandıklarını dile getirdi.
Hollanda'nın coğrafi özellikleri açısından suyla kurduğu özel ilişkinin
kendisi için büyük değer taşıdığını konuklarla paylaşan mimar
"Doğduğum ülke denizin altında dolayısıyla İngiltere'de ya da
Fransa'da olduğu gibi doğası yok. Siz doğayı kendiniz yaparsınız ve doğa
orada olur, benim ülkem yeryüzünün en güzel denizden doğmuş karaparçasıdır."
ifadesini kullandı. Geuze, II. Dünya savaşından sonra yeniden tasarlanan ülkenin
yaşadığı yoğun nüfus patlamasının ardından Bengladeş ve Japonya'dan
sonra dünyanın üçüncü en yoğun nüfuslu ülkesi konumuna geldiğini açıklarken
bu durumun ülkesinin peyzajını mahvetmesinden duyuğu rahatsızlığı dile
getirdi ve bu konuda Hollanda'nın kesinlikle örnek alınmaması gerektiğini söyledi.
West 8'ın Hollandalılar'a ufuk çizgisinin ne kadar güzel olduğunu göstermek
amacıyla yaptıkları dört haftalık bir atölye çalışmasını anlatarak sürdürdüğü
konuşmasında Geuze, maketlerini yaptıkları dev Hollanda ineklerini
Amsterdam, Roterdam ve Den Haag otoyol kıyısına dizerek ineklerin bacaklarının
arasından ufuk çizgisini gösterdiklerini ve bu çalışmanın kendi kültürlerine
ait tarihi bir tabloya analojik bir yaklaşım ile yapıldığını açıkladı.
Kentsel gelişim projelerinin ilkine, Amsterdam'da Borneo Sporenburg Rıhtımı'nın
yeniden düzenlenmesi için tasarladıkları projeyi anlatarak başlayan mimar,
muazzam bir nüfus yoğunluğundan kaynaklanan bozulmayı rıhtımın yeniden
canlandırılması için yeniden nasıl kurguladıklarını açıkladı. 90'ların
başında gittikçe artan, sıkça dizili apartmanların yaşam koşullarının
ışıkla kurduğu ilişki açısından çok da verimli olmadığının altını
çizerek açıklamaya başladığı projede, bu konunun çok üzerine
gittiklerini ve bu durumu bir çıkış noktası olarak aldıklarını belirtti.
Konu üzerinde çalışırken kendi kültürlerine başvurduklarını söyleyen
mimar, bir açıklıktan içeriye ışık alan iç mekan tablolarının
kendileri için aslında önemli bir çıkış noktası olduğunu açıkladı.
Bu düşünceler ışığında, pencere, apartman, daire konsepti üzerine alçak
binalardan oluşan bir peyzajı nasıl geliştirilebiliriz problematiğiyle
ilgilendiklerini ifade etti. Geuze, yeni bir kent tasarımı yarattıkları ve
200 bin ailenin barındığı konut grupları inşaasının toplam altı yıl sürdüğünü
anlatırken projenin en önemli özelliğinin binaların aralarında bulunan iç
avlulardan, tablolarda olduğu gibi ışığın yukarıdan aşağıya doğru
gelmesinin olduğunu vurguladı. Oluşturulan küçük sokakların her birinde
farklı mimarların çalıştığını ve herhangi bir kısıtlama getirilmediği
için değişik tarzlarda tasarımların ortaya konarak çeşitliliğin sağlandığını
açıkladığı konuşmasında, mimarlardan sadece iç avlulardan her türlü
bireyselliğe imkan veren kurgular yaratmaları istendiğini söyledi. Kamusal
alanla bireysel alanın buluştuğu bu noktaların, bölge sakinlerine bir
taraftan denize diğer taraftan bahçelerine bakan bir panaroma sağladığını
ve özellikle haftasonları müthiş canlı mekanlar olarak kullanıldığını
ifade etti.
Tasarlanmış peyzajdaki
bireysel ritimleri kırmak için, içinde stüdyoların yer aldığı üç büyük
kütle inşa edildiğini anlatırken, diğer binalarda olduğu gibi West 8
grubunun bu binaların tasarımına müdahale etmediğini sadece mimarlara çalışma
ortamı yaratıldığını belirtti. Sonuçta yaratılan kamusal mimarinin özellikle
sokak lambalarının ve köprülerin ilginç bir heykelsilik getirdiğini ve bölgede
reklam, moda filmleri çekilmeye başlandığını böylelikle de bölgeye
getirilmesi hedeflenen canlılığın fazlasıyla sağlandığını dile
getirdi.
Mimarın anlattığı diğer bir proje olan Rotterdam Tiyatro Meydanı, II. Dünya
Savaşı'nda bombalanan şehrin 40 yıl boyunca yeniden inşa edilmesi süresinde,
işverenin kendilerinden şehrin merkezine tasarlamalarını istedikleri bir
meydan idi. Hollandalılar'ın çok sevdikleri, kentin limanıyla ilişkilendirerek
insanları interaktif bir yaşama sevk eden bir ortam kurguladıklarını söylerken
gece yaratmak istedikleri yıldırım etkisi için metal, ahşap ve graniti
tercih ettiklerini açıkladı. Modern mimariyle insani boyutu bir araya
getirmek istedikleri meydana belediyenin de yaptığı sinema binasıyla bu
etkinin tetiklendiğini ifade ederken meydanın genel görüntüsüne hakim olan
25 - 30 m yüksekliğindeki lambaların aşağı yukarı hareket edebilme özellikleriyle
şehir silüetinde etkili bir yere sahip olduklarını belirtti.
Paris'teki Les Halles Konut Projesi Geuze'nin mimarlarla paylaştığı diğer
projelerden biri oldu. Mimar, yılda kırk milyon kişinin geçtiği, üç
hektar boyunda bir alana yayılan alışveriş merkezinin, hipi kültürünün
etkisiyle yapılan alanda, kendi düşüncesine göre başarısız bir bahçe ve
peyzaj mimarisi kolajına hakim olduğunu söyledi. Kurum olarak onlardan
isteneni iyice analiz edip alışveriş merkezinin üzerindeki kamusal alandan
vazgeçip yeni bir katmanla büyük bir atrium entegre ettiklerini anlatırken,
Paris'te yapılmış en büyük pencerede, bahçeleri yok edip yeni bir peyzaj
oluşturmak için aşağıdan ışıklandırılan bir sistem geliştirdiklerini
ve bunun için Londralı mekanikçilerden yardım aldıklarını anlattı.
Konferansta sunulan başka bir proje de master plan safhasındaki Norveç'te
bulunan Tromsó kentinin arabalı vapur rıhtımı oldu. Geuze, kışın hiç güneş
görmeyen bölgenin 200 mil boyunca seyreden arabalı vapurların yanaştığı
bir alan olduğunu söyledi ve şu anda turistlere hizmet verdiğini açıkladı.
Yeniden ele aldıklarında, bambaşka tertemiz bir etki buraya getirirlerse bölgede
varolan romantik havanın ve mistik dokunun yok olacağını düşündükleri için
buradaki terminal yapısını otel, alışveriş merkezi gibi fonksiyonlara
hizmet edecek şekilde daha küçük binalara bölerek ekonomik anlamda şehre
kazanç sağlayacak şekilde kurguladıklarını belirtti. Buzun erime özelliğini
çıkış noktası olarak ele aldıkları 35m yüksekliğinde bir beton kule
ilave ettiklerini, kuleden fışkıran suyun kışın donarak buzdan bir heykele
dönüşmesinin, yazında eriyerek suların buradan akmasının havadaki değişimi
gösteren bir yansıma olarak planladıklarını anlattı.
Mimarın fantastik projelerine örnek olarak anlattığı projelerden ilki,
Kore'de terkedilmiş bir kasabayı kendilerinden istenen yeniden canlandırma düşüncesi
için yaptıkları bir tasarımdı. Dijital ortamda hazırlanan projede mason yağmurlarıyla
beslenen botanik bir bahçe tasarladıklarını ve mevcut köprünün iskeletini
koruyarak üzerine, içine bitkiler yerleştirilmiş dev beton saksılar
koyduklarını açıkladı.
Son proje ise Los Angeles kent girişine tasarladıkları yol kenarı düzenlemesi
oldu. Geuze, Ohio Yolu'nda tarihi Root 66'in, Amerikan peyzajının ruhunu
temsil eden mirasına müdahale edemeyeceklerini düşündüklerini açıklarken
Los Angeles'da oturan çok zengin kesimin yaşadıkları lüks hayat standardıyla
örtüşecek şekilde betonun içinde dahi büyüyebilen çok dirençli palmiye
türü bir ağaç kompleksi tanzimini yaptıkları projenin, yol boyu dizilen
altı beton üstü ağaç olarak tasarlanmış düzeneklerin kentin girişine
farklı bir yaklaşım getirdiğini ifade etti.
Konferans Adrian Geuze'nin projelerinin anlatıldığı dijital bir
animasyonla sona erdi.
Çağdaş Hollanda Mimarlığı Konferans serisi bundan sonra 6 Nisan 2004
tarihinde Neutelings & Riedijk Architects'ten Willem Jan Neutelings, 13
Nisan 2004 Mecanoo'dan Francine Houben ve 27 Nisan 2004 tarihinde Un Studio'dan
Ben Van Berkel'in katılımıyla sürecek. Serinin dört buluşmasına da katılanlara
Arkitera Mimarlık Merkezi tarafından, içinde konferansın deşifresinin, katılımcı
mimarlarla yapılan söyleşilerin ve projelerin yer aldığı bir kitap dağıtılacak.
Konferanslar hakkında detaylı bilgi edinmek ve ücretsiz olarak kayıt yaptırmak
için tıklayın.
Arkitera - Seda Altınkeser
|