Neye niyet neye kısmet
Victor Gruen ve Amerika'da idealistçe kalkıştığı
ilk mall tasarımı "Southdale" (1954). Bizim ilk gözağrımız, büyük
alışveriş merkezimiz ise 1988'de Ataköy'de inşa edilen Galleria idi.
Kapitalizmin kalesi, devasa alışveriş merkezi
(mall) fikrinin de bir sosyaliste ait olduğunu biliyor muydunuz?
Akmerkez, Asmerkez, Olivium, Carrefour, Profilo,
Capitol, Metrocity, G-Mall, EGS Park, Galleria, Karum, Armada... Alışveriş
merkezleri (mall'lar) artık özellikle büyük şehirlerde Türk insanının yaşamına
öylesine eklemlendi ki bunlardan ilki olan Galleria'nın bundan sadece 16 yıl
önce, 1988'de açıldığı gerçeği tuhaf geliyor. Özal icraatının içinden
çıkarak tüketim anlayışımızı kökten değiştiren bu bolluk ve tüketim
kültürü mahsullerinin dünyaya gelmesi ise bundan tam 50 yıl öncesine, 1954
yılına rastlıyor. Alışveriş Merkezi'nin 50 yıllık tarihi aynı zamanda
Viyanalı Yahudi bir mimar olan Victor Gruen'in sosyalist bir şehir planlaması
anlayışıyla yarattığı "mall" konseptinin zaman içinde dönüşüp
kapitalizmin baş kalesi halini alarak fikrin mimarını büyük bir düşkırıklığına
sürüklemesinin öyküsü.
Kendisinden birkaç yıl önce sanatçı olma
hayalleri kuran Adolf Hitler'i reddeden Viyana Güzel Sanatlar Fakültesi'nde
mimari okuyan Victor Gruen, 1938 yılında, Freud'la aynı hafta Amerika'ya göç
etti. Onu havaalanına Nazi subayı kılığına giren tiyatrocu arkadaşları bıraktı.
Cebinde sekiz dolar ve bir mimarlık diplomasıyla New York'a vardığında tek
kelime
İngilizce bilmiyordu ama bir düşü vardı: Bu yeni
kıtada insanlarla binaların ilişkisine farklı bir boyut getirmek. İşe
Viyanalı bir arkadaşının 5. caddede açtığı deri butiğinin tasarımıyla
başladı. Müşteriyi mini bir pasajla içine aldıktan sonra cam vitrinler,
sahte mermerler, spot ışıkları ve cam kubbeli tavanıyla cezbeden bu mağaza,
özellikle 5. caddedeki yerle aynı seviyede birbirinin aynı mağazalardan çok
farklı olmasıyla adeta bir devrim yarattı. Kısa sürede zincir mağazaların
tasarımına geçen Gruen'in asıl ideali, hem işadamları hem de tüketici için
kârlı olan ve bir toplumsal paylaşım hissi geliştiren birçok mağazanın
birarada toplandığı merkezler inşa etmekti. Bu idealini gerçekleştirmenin
ilk adımını 1954 yılında Minnesota'nın hemen dışında Edina banliyösünde
tasarladığı "Southdale" ile atmış oldu. 20 milyon dolara malolan,
içinde iki büyük perakende satış mağazası ve 72 adet dükkan barındıran
bu dünyanın ilk mall'unu diğer alışveriş merkezlerinden ayıran en önemli
özelliği mimari bir terimle "içedönük" olmasıydı. O güne kadar
banliyö alışveriş merkezleri hep "dışadönük" inşa edilirdi.
Yani dükkanların kapıları ve vitrinleri otoparka ve kaldırımlara bakar, açık
alandaki bu dükkanlar birbirlerine dış geçitlerle bağlanırdı. Oysa
Southdale dıştan bir otopark denizinde yüzen kapalı bir beton kutu gibi görünüyordu,
dış duvarları bomboştu, bütün aktivite içeride yoğunlaşıyordu.
Bütün kompleksi tek bir çatı altında toplayan
Gruen iki katlı inşa ettiği merkeze yürüyen merdivenler ve iki katlı bir
otopark ekledi. Ortasına da camlı tavanından gökyüzünün göründüğü
balık havuzlu, bitkiler ve heykellerle süslü, kafesi olan bir
"avlu" kondurdu. Böylece "mall" konsepti Amerikan yaşam
tarzına girmiş oldu.
Kabusa dönen hayal
Victor Gruen aslında bir bina değil bir arketip tasarlamıştı.
Southdale'in açılmasını takip eden 50 yılda bu arketip banliyö Amerikası
başta olmak üzere dünyanın her yerinde o kadar çok yeniden üretildi ki artık
gelişmiş ülkelerin banliyolerinde yaşayan insanlar ortalama ayda iki kere
bir Southdale kopyasını ziyaret ediyor.
Planlama ve kontrollü bir mimari çevre Gruen için
çok önemliydi, sonuçta o bir sosyalistti ve Viyanalı'ydı. 19. yüzyılın
ortalarında Viyana'da ortaçağdan beri şehri çevreleyen surlar yıkılmış
ve açık bir yuvarlak cadde olan Ringstrasse inşa edilmişti. Mimarlar ve şehir
planlamacıları bu cadde için hepsi tarihi olarak uygun dönem mimarisine göre
tasarlanmış binalar yarattılar: Belediye binası gotik, tiyatro erken barok,
üniversite rönesans, parlamento klasik Yunan tarzındaydı. Amaç biraz da
politikti. Avusturya liberal demokrasiye geçecekse Viyana da demokratik bir
anlayışla yeniden inşa edilmeliydi. Şehri çevreleyen Ringstrasse her sınıftan
Viyanalıların özgürce gezip alışveriş yapabilecekleri bir merkeze dönüştürüldü.
Zamanın Viyanalı devrimcileri için sivil yaşamın kalitesi inşa edilmiş çevrenin
kalitesiyle yakından ilgiliydi ve Gruen bu prensibin Amerikan banliyölerine de
aynı şekilde uygulanabileceğini düşünüyordu. Ona göre billboardlar,
moteller, benzin istasyonları, endüstriyel alanlar, tuhaf dükkanlarla dolu
Amerikan banliyöleri kaosun bir dışavurumuydu ve insan yaşamlarının düzene
girmesinin yolu inşa edilmiş çevreyi yeniden düzenlemekten geçiyordu.
Southdale alışveriş merkezinin ilk planlarında merkez apartmanlar, evler,
okullar, bir hastane, bir park ve bir gölden oluşan büyük bir yaşam
kompleksinin ortasında yer alıyordu.
Fakat Gruen'in bu planı asla gerçekleşmedi.
Southdale bir otoparkın ortasında betondan bir kutu olarak varolmaya devam
etti. Kimse de alışveriş merkezinin çıkış noktasındaki mimari felsefeyle
pek ilgilenmedi. Özellikle de 1950'lerin ortalarında amortisman giderlerini düzenleyen
vergi kanunlarındaki değişikliklerle alışveriş merkezi inşa etmek
birdenbire hisse satın almaktan bile daha kârlı bir hal aldı. Yatırımcılar
binaları dikip bina aşınma payı vergi indiriminden yararlanarak mümkün
olduğu kadar çok para yapmaya başladılar. Alışveriş merkezleri alışveriş
merkezlerini doğurdu, konsept tamamen amacının dışına çıktı ve tüm bir
toplumu tüketime yöneltmekten başka insanlığın yaşam kalitesine hiçbir
faydası olmayan canavarlara dönüştü.
Victor Gruen bir Frankenstein yarattığını fark
ettiğinde çok büyük bir hayalkırıklığı yaşadı. Tasarladığı alışveriş
merkezlerini ziyaret ettiğinde "duygusal bir şok" yaşadığını söylüyor,
"Benim düşlerim ziyan edildi, çirkinleştirildi, müteahhitler sadece kâr
peşinde" diyordu. Amerika'yı terk edip Viyana'ya geri döndü. Viyana'nın
dışında yaptığı bir kır evine yerleşti. Fakat orada bulduğu da kendi
yarattığı canavarın bir kopyasından başka bir şey değildi. Eski Viyana'nın
hemen güneyine kendi deyimiyle "devasa bir alışveriş makinası" inşa
edilmişti bile. Gruen Amerika'yı Viyana'ya benzetmek için yarattığı fikrin
Viyana'yı Amerika'ya dönüştürmüş olmasını asla hazmedemeden 1980 yılında
öldü. Alışveriş merkezleri ise tavşan misali dünyanın her yerinde üremeye
devam ediyor.
Radikal - Derleyen: Zeynep Aksoy
|