reklam

05 Nisan 2004 Pazartesi
Ana Sayfa > Haberler

Atlı tramvaydan metroya

Atlı tramvay ilk olarak 1842'de New York'ta, 10 yıl sonra da Londra'da kullanıldı. İstanbul'da 1869'da çalışmaya başlayan atlı tramvay, yerini 1914'te elektrikliye terk etti.

İmparatorluk asırları boyunca bugünkü anlamda trafik diye bir kavram yoktu, faytondan başka taşıt olmadığı için yaya kaldırımı da... Dert önce atlı, sonra elektrikli tramvayın çıkmasıyla başladı

Yağmurun bardaktan boşalırcasına yağdığı bir eylül günü başladı toplu taşımacılık. 1869 yılında. Tophane'de toplanan kalabalıkta insanlar sırılsıklam olmaya aldırmadan ilk defa gördükleri garip aracın çevresinde kümelenmişlerdi. Atlı tramvaydı seyrettikleri. İlk olarak 1842'de New York'ta denenmişti bu araç. On sene sonra Londra'da, yine bir on sene kadar sonra da İstanbul'daydı.

'İstanbul Tramvay'
Belediye bu hizmeti esas faaliyetleri zümresinden saydığı için İstanbul Tramvay adı altında bir şirket kurmakla başlamıştı işe. 20 altın lira sermayeliydi bu şirket ve borsada 20 bin hisse senedi vardı. Başkentin varlıklı insanları 40 yıl süreyle işletme imtiyazı almış olan şirketin kâğıtlarını kapışırcasına piyasadan toplamışlardı. Ray döşenmesi planlanan ilk hatlar Galata-Tophane; Beşiktaş-Ortaköy-Bebek'ti.

Ardından Eminönü, Sirkeci, Divanyolu üzerinden Beyazıt ve Aksaray hattı gelecekti. Ve bunları Aksaray, Samatya, Yedikule güzergâhı izleyecekti. Ama beklenmedik bir engel çıktı: Arnavut kaldırımları. Bütün yollar kazıldı, taşlar söküldü, raylarla birlikte parke taşlar döşendi. 1869 Eylül'ünde yapılan tören Beşiktaş-Bebek hattının işletmeye açılışıydı.
'Varda!'

O zamana kadar fayton kiralamaya parası yetmeyen halk işine gücüne yaya gidip gelirdi. Ama tramvay çıkınca işin rengi değişti. İstanbullular sevdiler bu atlı aracı.

İlk günden itibaren izdiham yaşandı duraklarda; kuyruklar oluştu. Bundan dolayı daha ilk sene 3 milyon yolcu taşımayı başardı şirket. Halk 'Varda!..' diye bağırarak tramvayın önünden koşan, ahaliyi yoldan çekilmeleri için uyarmaya çalışan görevlilerin sesine alıştı.

Ulaşımın başlamasıyla 'trafik canavarı'nın doğması bir oldu kuşkusuz. Yayalar sere serpe yürümeye alıştıkları için kazasız gün geçmiyordu. Atların hızla giderken kalabalıktan ürküp sağa sola koşmaları ve bazen birkaç kişiyi tepelemeleri ahval-i adiyeden oldu. Vardacılar bu tür kazaların fazlalaşmasıyla ortaya çıktılar.

Genelde mahallelerin kabadayı, bileğine, tabanına güçlü kişileriydi bu iş için seçilenler. Yaptıkları iş 'korna çalmaktı' esas olarak. Koşarken gerektikçe ellerindeki boruyu çalarlardı. Bir süre sonra şirket onları işten çıkardı atların boynuna çıngırak bağladı. Ama atlar alışık olmadıkları çıngırak sesinden de ürküp tramvaylara kaza yaptırdılar. Araçlarda vardacılardan başka bir sürücü ve bir biletçi bulunuyordu. Sürücüler eski arabacılardı kaçınılmaz olarak. Biletçiliklere ise ancak nüfuz sahibi yöneticilerin kefil oldukları kimseler alınmıştı.

İthal katanalar
Tramvaya koşulan atlar Macaristan ve Avusturya'dan ithal edilen katana cinsi hayvanlardı. Güzergâh yokuşluysa dört, değilse iki at bağlanıyordu vagona. Uzun hatlarda yol ayrımlarında duraklar, kimi duraklarda ahırlar vardı. Sürücü duruma göre bir veya iki at daha alabilirdi. Zamanla bu atlar bakımsızlıktan çöktüler. Onların yerlerinden kımıldamayışı mizah dergilerine konu oluyordu. Ahmed Rasim 'biçareler' dediği atların ağır mesaisi konusunda, "Tramvay beygirleri şehrimize gelir gelmez önce Şişli hattına tayin edilmekte, burada üç sene hizmet ettikten sonra iki yıl Azapkapısı'na sonra da bir sene Topkapı'ya gönderilmekteydi" diyor.

Mevsimlik vagonlar
Tramvay şirketi yaz ve kış mevsimi için iki tip vagon çalıştırıyordu. Kışlık vagon kapalı, yazlık vagon açık pencereliydi. Ayrıca Beşiktaş hattındaki yolcu fazlalığı dolayısıyla burada bazı vagonlar arka kısmında sekiz on basamak merdivenle çıkılan çatısı tenteli ikinci bir kata sahiptiler. Belirlenmiş duraklar olmadığı için tramvaylar müşterinin arzusuna göre iki adımda bir durarak ilerliyordu. Bu sebeple müşteri ilgisini çekse de, gerçekte yürünerek 15-20 dakikada gidilebilecek mesafeyi bazen bir saatte aldığı biliniyordu. Neden sonra şirket aracın belirli yerlerde duracağını açıklayıp duraklar ihdas etti. Atlı tramvayın bir özelliği de haremlik-selamlık ayrımının olmasıydı. Başlangıçta kadınlara mahsus vagonları hizmete sokan şirket daha sonra vagonlara kırmızı perdeyle ayrılmış bölme yaparak tasarrufa gitti.

'Hamdolsun, araba sağlam'
Rahmetli Reşad Ekrem Koçu, tramvay şirketinin kârını artırmaktan başka bir şey düşünmediği için atların ve vagonların bakımını ihmal etmesini alaycı bir dille şöyle anlatıyor: "Saat 3: Tramvay Aksaray'dan hareket etti. Saat 4: Salimen Koska'ya vasıl oldu. Beyazıt'tan gelecek katar bekleniyor. Ama Beyazıt katarı tamire çekilmiş olduğundan Aksaray'dan gelecek ikinci arabanın iki saat beklenmesi gerekiyor. Saat 7: Aksaray tramvayları geldiyse de beygirleri yıkıldı ileri gidemiyor. Hayvanları taşımak için gelecek sırık hamalları bekleniyor.
Saat 9: Sultanahmet'te yolcular tramvayın boru sesini duydular. Bir saate kalmaz oraya varılır deniliyor. Saat 11: Köprü'de tramvayın Sultanahmet'ten hareket ettiğine dair bir şayia var. Saat 12: Tramvay iki kişiyi çiğnemiş. Hamdolsun arabaya bir zarar gelmemiş!"

Atlar satılınca
İstanbullu tam bu duruma alışmışken 1912'de çıkan Balkan Harbi dolayısıyla ordu tramvay şirketinin atlarına talip olunca vagonlar çekicisiz kaldı. Şirket elindeki bütün atları 30 bin altına orduya sattı. Birbuçuk sene sürdü tramvay krizi. Atların gitmesi hormurdanan ahalinin ihtiyacına cevap vermek zorunda kalan belediyeyi elektrikli sisteme geçmeye zorladı. 1914'te kurbanlar kesilerek ilk elektrikli tramvay Karaköy-Ortaköy hattında hizmete girdi.

İstanbul yakasındaki bu 'konfor'a Kadıköy 1927'de kavuşabildi. Üsküdar-Kadıköy Halk Tramvayları Şirketi kuruldu ve 1928 senesinin yılbaşı günü Üsküdar-Kısıklı arasında seferler başladı. 1929'da buna Bağlarbaşı ve Haydarpaşa hatları eklendi. Ulaşım tarihimiz açısından hatırlanması gereken bir başka olay 1920'de yaşanan grev. Ücretlerinin artırılması için belediyeye başvuran ama söz dinletemeyen işçiler (120 kuruş olan yevmiyelerinin 180 kuruşa çıkarılmasını istiyorlardı) sonunda iş bıraktılar. İstanbul'da günlük hayatı felce uğrattı tabii bu grev. Ama Osmanlı başkenti müttefik orduların işgali altındaydı ve işgalciler işçilerin niyetinin zam almak değil işgale direnmek olduğunu düşünüp silah zoruyla kırdılar grevi.

Trafik kazaları
Özellikle elektrikli tramvayın hizmete girmesinden sonra kazaların sayısında patlama denilebilecek bir yükselme oldu. 1936'da Şişhane'de altı kişinin ölümüne 15 kişinin yaralanmasına yol açan kaza bunlardan birisi. O senenin 26 Şubat gecesi Harbiye-Fatih seferini yapan 122 No'lu tramvayın Şişhane yokuşunda freni bozuldu. Yokuş aşağı hızlanarak kayan tramvay Unkapanı Köprüsü virajına geldiğinde raydan çıktı ve bir binaya hızla çarptı.

Bu kazadan sonra tramvay nizamnamesinde yapılan değişiklikler; vagonlara en çok 28 yolcu alınması, araca ön kapıdan binilip arka kapıdan inilmesi yolundaki kararların uygulamaya konulduğu haberleri dönemin gazetelerinin manşetinden inmedi. Toplu taşımacılık tarihimizin bu sayfasını 'yasaklar' faslıyla kapatmak istiyorum. Yönetmeliğe göre askerler tramvaya bindiklerinde bilet ücreti ödemiyorlardı ama her vagona birden fazla askerin binmesi yasaktı. Askerlerin kalabalık olduklarında vagonun içine girmeyip arkasındaki sahanlığın trabzanlarına tutunarak yolculuk etmesi serbestti.

Halkın çoğunluğunun okuma yazma bilmemesi dolayısıyla belediye, şirketlere vagonların üzerine gidecekleri yeri belli eden resimli bir işaret koyma zorunluğu getirmişti. Galata'ya gidecek vagonun levhasında Galata yazısı dışında kulenin resminin bulunması gibi. Bir başka yasak da atlı tramvayların Haliç köprülerinden geçmemelerine dairdi. Atlı araç köprüye gelince yolcularını indirir, insanlar yaya olarak öte yakaya geçer, karşı tarafta kendilerini bekleyen başka bir atlı tramvaya binerlerdi.

Çerçeve
İki Karamanlis...

Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis'in babası Konstantin Karamanlis, 7 Mayıs 1959'da Başbakan Adnan Menderes'in konuğuydu. Şubatta Kıbrıs Cumhuriyeti'ne vücut veren Londra anlaşmasının imzalanmasından sonra Dışişleri Bakanı Evangelos Averof'la birlikte gelmişti Karamanlis. Uçağının Londra yakınlarında düşmesinin ardından anlaşmayı hastanede imzalamıştı Menderes.

İki lider arasındaki dostluk bağının gücüne ilişkin birkaç notu bu vesileyle nakledeyim. Gerek Londra gerekse Zürih anlaşmaları Türkiye'nin hassasiyetlerini yansıtan bir yaklaşımla hazırlanmıştı. Karamanlis'in Menderes'e, "Ülkemde bu anlaşmaya itiraz etmediğim için hayli eleştirileceğim ama bazı maddeleri sadece seninle dostluğum dolayısıyla kabul ettiğimi söylemeliyim" dediği bilinir. İki liderin dostluğu gerçekten güçlüydü. 27 Mayıs'tan sonra Karamanlis ihtilal idaresine Menderes'in Yunanistan'da sürgüne gönderilmesi talebini iletmiş, ABD'den de Ankara'ya baskı yapmasını istemişti.

Menderes, hakkındaki idam cezasının infazı için İmralı Adası'na götürülürken kolunda Karamanlis'in bu ziyaret anısına Türkiye başbakanına hediye ettiği saat vardı.
Radikal - Avni Özgürel

 

Nisan 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02 03 04
05 06 07 08 09 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30
diğer aylar için tıklayın

ARKIMEET

ARKIMEET "Çağdaş Hollanda Mimarlığı" Konferans serisinin davetlisi olarak, Francine Houben 
13 Nisan 2004 Saat: 19:00'da Askeri Müze Kültür Sitesi Büyük Konferans Salonu'nda konferans verecek.

Davetiye için tıklayın.

 


Philips Armatür'ün katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz