Sinan ve 'Büyüklüğünün' Sırrı...
Bu hafta Mimar Sinan 'ı anıyoruz.
9 Nisan 1588'de öldüğünde, Ortadoğu'dan Balkanlar'a dek uzanan bir
uygarlık coğrafyasına attığı imzaların ''dünya durdukça'' mimarlık
tarihine hayranlığın da simgeleri olacağını belki de bilmiyordu.
Yüzlerce yıl sonra, böylesi bir büyüklüğün ne denli zengin
''birikimlerden'' ve ne denli tarihsel bir ''buluşmadan'' doğduğunu Mehmet
Akif şöyle yazıyordu:
''Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?
Onu en çulpa herifler de emin ol becerir.
Sade sen gösteriver; ''işte budur kubbe'' diye;
İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye.
Ama gel, kaldıralım dendi mi heyhat o zaman,
Bir Süleyman daha lazım yeniden, bir de Sinan...''
Uygarlık, 'kural'dır...
Mehmet Akif'in hem Sultan Süleyman'ı hem de Sinan'ı ''yıkmak yerine yapmanın''
anıtsal isimleri olarak ''bir arada'' anması ne kadar da önemliydi?
Süleyman, adı üzerinde ''Kanuni'' bir dönemin lideriydi... Yani, uygarlığın
gelişebilmesi ve ilerleyebilmesi için tarih boyunca olmazsa olmaz koşul olan
''kural yaratma ve kurallara uyarak yaşamanın'' Osmanlı'daki doruğa çıkan
yüzyılına hükümdardı.
Çünkü, geçmişin hemen tüm ''karanlık çağ'' ları, aynı zamanda
''miras bırakılmayan'' çağlardı ve ortak özellikleri de ''kuralların terk
edildiği talan, yağma ve yıkım yılları'' olmalarıydı.
Buna karşılık yine geçmişin ne kadar aydınlık, bilinen ve kültürel
mirasın en kıymetli hazinelerinin armağan edildiği çağları varsa, onları
yaratan uygarlıkların da ortak özellikleri mutlaka ve aynı zamanda ''gelişkin
kurallar'' içinde yaşamla buluşmalarıydı...
Koca Sinan da işte o ''kanuni'' disiplini içinde sürdürdüğü ''mimarbaşı''
görevlerinde sayısız imar ve yapılaşma kuralının sorumlusu ve denetçisi
olarak, sadece kendi eserlerinin değil, tüm yapıların ''uygarca'' gerçekleşmesi
için asırlık ömrünü adadı.
''Kusursuz yaratıcılığının'' temelinde de aynı uygarlık kültürünün
ödünsüz savunuculuğu yok muydu?
Bu kültürün belgeleri arasında, Süleyman'ın Sinan'a yazdığı ve özetle,
''eline her keser alanın inşaat yaptığı başıboşluğu önle ve tüm
binaların ehil ustalarca yapılmasını sağla...'' anlamındaki fetvaları, günümüzde
ne kadar da çok değer kazanıyor...
'Ders' alabilmek için...
İşte şimdi bir Sinan haftasında daha ve özellikle de ''kaçak yapılaşmanın''
yine doruğa çıktığı bir seçimin ardından, yıllardır bu kuralsızlığın
rantıyla beslenen kimi siyasiler acaba neler söyleyecekler?..
''Dinciler ve muhafazakârlar'' , Sinan'ın özellikle ''mabetlerine''
hayranlıklarını anlatırken ''hamisi'' oldukları sayısız kaçak ve çirkin
camiden yine hiç söz etmeyecekler... Hatta, onların çevresindeki tarikatçı
imar ve inşaat örgütlenmesinden aldıkları oyları da ''halk desteği''
olarak ilan etmeye devam edecekler...
Aynı kesimlerle ''seçim işbirliğine'' giren tüm ''liberaller'' ise
kentlerimizdeki tarihi dokuların da baş düşmanı olan bu kuralsızlığın
''günahına'' ortak olmayacaklar mı?
Yıllar önce, Muğla'nın tarihi Saburhane Meydanı'na Sinan'ın heykelini
dikmiş ve kenti ''uygarlık düşmanlarından koruması'' için halkı sürekli
aydınlatmasını istemiştik... Dileğimizi yerine getirdi, Muğla son seçimlerde
de ''kural tanımazların'' eline geçmedi...
Çünkü, tarihsel ve çağdaş mimarinin imar disiplini içinde korunması,
artık kent kültürünün temel davranışı olarak benimsendi.
Şimdi belki de Sinan'ın Ankara 'daki heykelini TBMM 'nin bahçesine
dikmeliyiz... Aynı kültürü ''parlamenterlere'' de sürekli anlatması ve her
''imar affı'' girişiminde kaşlarını çatıp, onlara Mehmet Akif'in şiirini
anımsatması için:
''Onu en çulpa herifler de emin ol becerir..''
Cumhuriyet - Oktay Ekinci
|