İzmir
Kent Müzesi’nde bir öğle vakti
Geçen perşembe günü havaalanından, doğruca İzmir Kent Müzesi ve Arşivi’ne
gittim, orada İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina ile buluştum.
Elbette zeytinyağlı ot yedim, avludaki lokantada.
Müzesiz bir kent, kent olma kimliği taşımıyor demektir.
Yemekte Müze’nin ana özelliklerini konuştuk, sonra da müzeyi gezdim.
İtfaiye Binası’ndan müzeye dönüştürülen bu binaya gittiğimde,
okullardan müzeyi ziyarete gelen çocukların yaşadıkları kenti tanıma
tutkusuna tanık oldum.
Piriştina, müze kitapçığının sunuş yazısında; hemşerilik bilinci
üzerine doğru bir gerekçe ileri sürüyor:
‘Kent müzesi ve arşivinin geçmişle yaşanılan zamanı birleştiren özelliklerini
düşündüğümüzde, kentli bilinci üretme konusunda oynadıkları rol
kendiliğinden anlaşılacaktır. Çünkü kent sakinlerinin yaşadıkları mekána,
yani kente, aidiyet bağı oluşturmaları kentli bilincinin varlığıyla yakından
ilgilidir.’
Bir kentin tarihini bilmeden yapılanları, bugünün dokusunu anlamaya imkán
yoktur. Müze ortak bilinç demektir.
Müzede şimdi bir arşiv oluşturuluyor, İzmir ve Ege bölgesinin Kadı
Defteri, mikrofilmlere çekiliyor. Başbakanlık Osmanlı Anşivi’nde bulunan
bölge ile belgeler de burada okuyucuya sunulacak.
Ayrıca bu binada İzmir Milli Kütüphanesi de faaliyet gösterecek
Müzenin yaşayabilmesi için, oraya gelen ziyaretçilerin görsel özellik dışında
kitapları, kaynakları da bulması gerekir.
Kütüphane bu işlevi yerine getirmektedir. Belgeler, kaynaklar dijital
ortamda, okuma salonlarındaki bilgisayarlardan rahatça okunabilir. Kaynaklar,
belgeler, eski yazı birçok bilgi, dijital ortama aktarıldığından, yıpranma
ihtimali de ortadan kalkmaktadır.
Müze içindeki salonlarda da etkinlikler yapılabiliyor. Kültürel amaçlı
söyleşiler, açık oturumlar için de çok amaçlı salonlar yapılmış.
Müze’nin kuruluşu ile kent arşivinin oluşturulması gerçekten İzmir için
büyük, başarılı bir iştir.
Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi, İzmir Kent Arşivi ve Müzesi yöneticisi
Dr. Fikret Yılmaz’ın verdiği bilgiler arasında, benim en çok önemsediğim,
bu kuruluşa bağışların başlamasıdır. Çünkü İzmir’de yaşayan ya da
İzmir’le, Ege ile ilgili birçok kitap ve belgesi bulunan insanlar şimdi
buraya elindekileri güvenle teslim edeceklerdir, etmelidir de. İlk bağış
tarihçi Orhan Koloğlu tarafından gerçekleştirilmiş, bunları yenileri
izleyecek.
Bir müzenin görsel yanı elbette önde gelir, bu da giriş katında çok
iyi biçimde değerlendirilmiş.
Müzelerde benim aradığım, geziden sonra o müze ile ilgili bir kütüphanenin
olması, dinleneceğim, çay-kahve içebileceğim, yemek yiyebileceğim bir mekánın
varlığıdır.
Belediye’nin hazırladığı Tarihsel ve Kültürel Mirası Koruma ve Yaşatma
Çalışmaları Ocak 2002-Aralık 2003 dosyasını incelerken Piriştina’nın
kentin dokusunu, özelliğini tarihi bir perspektif içinde korumada ne kadar
kararlı olduğunu gördüm.
İzmir’i bir yazıda bitirmek mümkün değil.
Çünkü, tiyatro günlerinin gerçekleştirildiği bir kentin belediyesinin
sanata gösterdiği ilginin derecesini düşündüğümde, İzmir başka yazıları
da hak ediyor.
Ahmet Piriştina sanata gerçekten önem veriyor, desteğimin, övgümün
nedeni de bu.
Hürriyet - Doğan Hızlan
|