ARKIMEET'in İlk Kadın
Mimar Konuğu Francine Houben Deneyimlerini İstanbul'da Meslektaşlarıyla
Paylaştı
ARKIMEET buluşmaları kapsamında düzenlenen "Çağdaş Hollanda
Mimarlığı" konferans serisinin üçüncüsü 13 Nisan 2004 Salı akşamı
Harbiye Askeri Müze Kültür Sitesi'nde Mecanoo mimarlık ofisinin kurucularından,
Delft Teknik Üniversitesi'nin ilk bayan mimarlık profesörü Francine
Houben'in katılımıyla gerçekleşti. Arkitera Mimarlık Merkezi'nin organize
ettiği, Philips'in sponsorluğunda Vitra - Artema ve Hollanda Başkonsolosluğu'nun
katkılarıyla hazırlanan konferansa İstanbullu mimarlar ve mimarlık öğrencileri
oldukça yoğun ilgi gösterirken etkinliğe diğer kentlerden ve yurtdışından
da mimarlar katıldı.
Konferansın açılış konuşmasını
yapan İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hülya Yürekli
öncelikle bu organizasyonu gerçekleştirdikleri için Arkitera Mimarlık
Merkezi'ne Philips Aydınlatma'ya ve Hollanda Konsolosluğu'na teşekkür
dileklerini sunarken Arkitera Mimarlık Merkezi'nin temeli sanal ortama dayanan
ve geniş kitlelere ulaşan dinamik, esnek ve bağımsız yapısının sürekli
ve devamlı olmasını ümit ettiğini ifade etti. Yürekli, Hollanda'da
devletin desteklediği konut sorununa çözüm konusunda Mecanoo olarak yaptıkları
mimari tasarımlarını ve deneyimlerini çok önemli bulduğunu belirterek sözü
Francine Houben'e bıraktı.
Francine Houben İstanbul'da olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek başladığı
konuşmasında öncelikli olarak, Mecanoo mimarlık ofisinden, şimdiye kadar
yapmış oldukları projelerden, katıldıkları yarışmalardan ve bir mimar gözüyle
ele aldığı Hollanda'dan genel olarak bahsetti. Yaklaşık 25 yıl önce
sosyal konut yapımı için hazırlanan bir yarışmayı kazanarak oluşturulan
Mecanoo'nun altmışa yakın çalışanı olduğunu açıklayan mimar, ekibinin
pek çok faaliyeti eş zamanlı olarak yürüttüğünü söyledi. Şimdiye
kadar bir kısmı uygulanmış bir kısmı tasarım aşamasında kalmış olan
projeleri arasında konut, ofis, otel, kütüphane, müze, şapel, opera binası
gibi projelerin yer aldığınıaçıklayan mimar, daha büyük ölçekte
Hollanda'nın içinden geçen tren için bir peyzaj düzenlemesi ve dünyanın
farklı kentleri için tasarlanmış masterplanları kısaca anlatarak tasarım
konusunda çok geniş bir yelpazeye sahip olduklarını gösterdi.
Roterdam'da yapılan ilk mimarlık bienalinin küratörü olan Houben,
bienalin temasının hareket manzaralı bir oda olduğunu konuklara hatırlatarak
son elli yıl içinde haraketlilik ve mobilite kavramlarının dünyayı çok değiştirdiğini
bu yüzden mimarların ve kent plancılarının bu durumun nasıl üstesinden
geleceklerini her zaman kestiremediklerini ifade etti. Bienal kapsamında, on şehir
arasında hareketliliğin kültürü üzerinde bir araştırma yaptığını açıklayan
mimar bu konuyla ve bienalle bağlantılı olarak bir televizyon programı,
belgesel, kitap ve sergi hazırladığını söyledi. Ayrıca kendi felsefesini
anlatan "Karmaşıklığa Karşı Kompozisyon" adlı bir kitabı olduğunu
da izleyicilere aktardı.
"Hollanda Dağları" ismini verdiği ve proje sunumlarını içeren
konuşmasına mimar, Roterdam'da yapmış oldukları konut projeleriyle başladı.
Kentin merkezinde bulunan ve göle bakan evin pek çok farklı malzemenin
biraraya gelerek oluşturduğu bir kompozisyon olduğunu söyleyen mimar formel
tarafının kuzeye informel tarafının güneye yönlendiği cephelerde doğaltaş
ve beton kullandıklarını söylerek grinin farklı tonlarının ve değişik
dokuların cephede olumlu bir etki yarattığını ifade ederken bu yönlenişe
göre mekanın ışığa göre çok değiştiğini belirtti. Mekanın içinde
halkalar yaratmak ve dolaşım alanları oluşturarak hareket alanı sağlamak
konularının Mecanoo'nun çalışmalarında önemli bir yer tuttuğunu sözlerine
ekledi.
Suyun içinde dört farklı ada üzerine konumlanmış başka konut
projesinde ise tüm kente hakim olan arabalara bir çözüm olarak çift katlı
şema önerdiğini anlatan mimar, su olduğu için yeraltına inmenin çok pahalı
olğunun altını çizerken, iki katlı kurguda alt katın garaj üst katın
oturma ve yaşama yeri olarak tasarlandığını açıkladı. Bu iki katman arasında
büyük yarıklar açarak oluşan boşluklara ağaç diktiklerini ve buranın çok
iyi tasarlanmış "güverte" olduğunu ifade etti. Detay açışından
da tek bir mekanmış hissi uyandıran "güverte" ve alt katmandan oluşan
ada parçalarının birbirine köprüyle bağlandığını belirtti. Işık
konusunun üzerinde özellikle durduklarını söyleyen Houben, ışığın
"güverte"den alt kısıma geçirilmesi için büyük delikler oluşturduklarını
ve gece görüntüsüne de önem verdikleri için ağaçları aydınlattıklarını
dile getirdi.
Konut projelerinden çok farklı
olarak Roterdam için bir şapel tasarladığını söyleyen Houben, tasarım ve
arazi hakkında henüz hiçbir fikri yokken Venedik'e yaptığı bir gezi sırasında
kafasında oluşturduğu hayali daha sonra aynen uygulama fırsatı bulduğunu
anlattı. Organik bir forma sahip olan şapelin altın bir tavanı olduğunu açıklayan
Houben ışığın içeride gökyüzünden ve yeryüzünden geldiği hissi uyandıracak
şekilde şapeli çevreleyen duvarın alt ve üst kısımlarında bulunan bant
şeklinde yırtıklardan içeri süzüldüğünü ifade etti.
Hollanda'da bir giriş müzesi olarak yapılan açık hava müzesinden
bahseden mimar, 160m uzunluğunda bir duvar inşaa ettiklerini ve bu duvarı inşaa
ederken Hollanda'nın nehirlerinden elde edilen killi topraklarla oluşturulmuş
farklı biçim ve tiplerde tuğlalar kullandıklarını açıkladı. Modern bir
yapının parkın içinde yer alan diğer tiyatro ve pavyon gibi geleneksel yapıların
arasında ne şekilde duracağı konusu üzerinde durduğunu belirten mimar,
modern mimariyi geleneksel ustalık ile bağdaştırmak istediğini ifade etti.
Konuşmasına uluslararası yarışma projeleriyle devam eden Francine Houben
ilk olarak Cenevre'deki Dünya Sağlık Teşkilatı Binası Yarışması için
yaptıkları tasarımı anlattı. Arazinin hemen yanında bulunan büyük binanın
Bernard Tischumini'nin babasının yapmış olduğunu belirttikten sonra yarışmanın
şartları doğrultusunda arazide bulunan ağaçları kesmeden oluşturdukları
organik plandan yükselen ekolojik binanın yarışmayı birincilikle kazandığını
açıkladı. Ancak projenin tek bir kısmında inşaat taban alanından bir
metre taştıkları için projenin uygulamasının avusturyalı mimarlara
verildiğini açıklarken böyle bir durumun Roterdam'da olması halinde fazla
önemsenmeyeceğini sözlerine ekledi.
Diğer bir yarışma projesi olarak Kahire Müzesi'nden kısaca bahseden
mimar piramitlere çok yakın bir yerde tasarlanması istenilen müzenin nil
deltasında olan kısmını ofis olarak çözdüklerini açıklarken, Kahirede
hava çok sıcak olduğu için diğer kısmını da çölün altında çözdüklerini
belirtti. Müzenin en büyük özelliğinin Nil binasıdan müzeye girmek için
altında rahatlıkla uzun süre beklenebilecek büyük bir çatı saçağı olduğunu
söyleyen mimar, projenin yarışmadan çok iyi bir sonuçla dönmediğini de
ifade etti.
Konuşmasını Hollanda'da yaptığı işlerle sürdüren Houben, Rotterdam
Liman'ında halen inşaatı devam eden Montevideo gökdelen projesini
tasarlarken Chicago ve New York gökdelenlerinden esinlendiğini açıkladı.
Liman'ın denize dönük son kısmında bina yapmanın çok etkili olduğunu ve
aynı etkiyi Rotterdam - New York arasında işleyen gemilerin buraya geldikleri
zaman Hollanda'ya hoşgeldiniz diyen bir binayla karşılaştıklarında da
yaratmak istediklerini söyledi. Gökdelenlerin tüm katlarının ve
cephelerinin birbirinden ayrışmayan yapısının aksine bu gökdelende farklı
kat yükseklikleri, farklı konstrüksyonlar ve farklı malzemeler kullanarak
durumu aşmaya çalıştıklarını belirten mimar, binanın içinde yüzme
havuzu, işyeri, restoran ve farklı tasarlanmış konutlar kurguladığını açıkladı.
Konuşmasının son kısmını üniversite binalarına ayıran Houben,
Hollanda'da üniversitelere ayrılan bütçenin çok düşük olduğundan söz
etti. Mimar bu sebeple ağırlıklı olarak cam ve beton kullanıldığını
dile getirdi. Utrecht Üniversitesi Ekonomi ve İşletme Fakültesi'ni
tasarlarken bu rasyonel kurguyu kırmak için üç tane patio eklediklerini ve
binayı bahçeye dönüştürerek daha sıcak kıldıklarını açıkladı. 500
bin öğrencinin ve 400 kişilik çalışanın tek bir bina içinde yaşarken
keyif almalarını istediklerini belirten mimar eğitim binalarını tasarlarken
ders saatlerinin önemli bir veri olduğunu ifade etti. Her sınıfı
birbirinden farklı tasarlayarak birbirlerine rampalar, merivenler ve köprülerle
bağladıklarını aralarında geçişler oluşturduklarını belirtti.
Kollektif duygunun oluştuğu yerler olarak üniversitelerde koridorların çok
önemli mekanlar olduğunu ve bu mekanların doğal ışık almaları için özellikle
çaba sarf ettiklerini de sözlerine ekledi.
Francine Houben'in öğretim üyesi olarak çalıştığı Delft Teknik Üniversitesi'nin
kütüphanesi projesi 1991 kendisine verildiğinde öncelikli iş olarak burada
olmayan kampüs yaşamını yeniden canlandırmak istediğini açıkladı. Kütüphanenin
yapılacağı alanın yanında bulunan, 60 yıllarda tasarlanmış oditoryum
binasını bir kurbağaya benzettiğini ve bu kurbağanın da çime ihtiyacı
olduğunu söyleyen mimar, yeşil bir kamusal alan oluşturmak istediğini dile
getirdi. Bunu oluşturmak için camdan ve ottan oluşan bir bina yapmak istediğini
açıklayan mimar "Kurbağayı çayırına yerleştirdim, etrafına ağaçlar,
çiçekler ve otlar diktim.Teknik formun güzelliği içinde bir koni koydum
çünkü burası bir teknik üniversite bu da bizim konseptimiz oldu"
ifadesini kullandı. Binanın çok sıcak olmasını istediğini söyleyen mimar
bu sorunu ışık kullanarak çözdüklerini açıkladı. Binanın ortasında,
çimlerin arasından yukarı doğru yükselen konik konstrükyonu çok detaylı
hesaplarla inşaat mühendisleriyle birlikte tasarladıklarını söyleyen
mimar, aslında bunun bina olmak istemeyen, peyzaj olmak isteyen bir bina olduğunu
ve binanın da o kurbağayla yarışmaya girmediğini ama ona ot, çayır mekan
sunmak istediğini esprili bir dille ifade etti.
Kütüphane binasının ardından Delft'te açılan bir masterplan yarışmasını
kazandıklarını açıklayan mimar öncelikle kampüs kavramının üzerine
gidip bu konuyu araştırdıklarını açıkladı. Dünyanın pekçok yerinde
kampüs alanlarını içinde bulundukları kentin boyutlarıyla karşılaştırdaklarını
belirten mimar, Delft'in neredeyse büyük bir kısmının kampüs olduğunu söyledi.
Kampüs içinde dağınık yerleşmiş olan fakültelerin aralarında öğrenci
iletişimini sağlamaya çalıştığını açıklayan mimar bunun için dolaşım
aksının üzerinde bir saçak oluşturduğunu belirtti. Ayrıca genel dolaşım
aksından arabaları kaldırdığını ve bu alanı sadece yaya ve bisiklet dolaşımına
bıraktıklarını sözlerine ekledi. Oluşturulan kamusal alanlara öğrencileri
çekmek ve buralarda yaşam alanları oluşturmak hedefiyle yola çıktıklarını
ve buna devam edeceklerini söyledi.
Francine Houben son olarak mimari görüşlerini açıkladığı kitabından
kısaca bahsederek konuşmasını noktaladı.
Konferans seyirciler tarafından mimara yöneltilen soruların ardından yapılan
bir kokteylle sona erdi.
Arkitera - Seda Altınkeser
|