Eski
eser talanı (1)
Eski eser talanı, politik gündemin yoğunluğu nedediyle, uzun süredir
yazmayı isteyip ertelediğim bir konuydu. O nedenle, yurtdışında olduğum için,
gündemi takip edemeyeceğim bir hafta içinde, bu konuyu dikkatinize sunmak
istedim.
Ortadoğu'da kan gövdeyi götürürken, Irak'taki işkence fotoğrafları
ortalığı kaplamışken, eski eser talanı solda sıfır kalır demeyin.
Bunlar, bölgede de, dünyada da sürüp giden müthiş talanın farklı yüzleri,
o kadar. Sınırsız mülkiyet hırsına, açgözlülüğe, bencilliğe toptan
karşı çıkmadığımız sürece şiddete karşı duramayacağımızı sürekli
hatırlatma ihtiyacı duyuyorum. Irak'ın işgali, gezegenin doğal kaynaklarının
talanı ve imha edilmesi, tarihin talan edilmesi, hepsinin çıkış noktası
aynı. O çıkış noktasını sorgulamadığımız müddetçe ne söylesek boş.
Eski eserlerin ticareti olduğu kadar, korunmasını da, bir ölçüye kadar
emperyalizme borçlu olduğumuz doğru. İnsanların, bireysel antika merakının
da, bu korumaya katkıda bulunduğu da bir vaka. Ancak, halen sürüp gitmekte
olan ve son ABD askeri müdahalelerinin gölgesinde yükselen eski eser talanını,
bu çerçeve içinde mazur görmek mümkün değil.
Bakın, Taliban devrilmeden önce, tarihi Buda heykellerini havaya uçurdu
diye dünya ayağa kalktı, ama ondan sonra Afganistan'da neler olup bittiğini
merak eden çıkmıyor. Oysa Taliban devrildikten sonra da, Afganistan'da can ve
mal güvenliği olmayan bir ortamda, tarihi eserlerin yağması son sürat devam
ediyor. Unesco'ya göre, Afganistan'dan çalınmış tarihi eserlerin piyasa değeri
32 milyar dolar, yani afyon ticaretinin hacminden fazlaymış. Yerel aşiret
reisleri, Pakistanlı aracılar vasıtasıyla, arkelojik eserler büyük bir hızla
ülke dışına çıkmaktaymış (The Guardian, 13 Aralık 2003).
Hatırlarsanız, Irak'ta da aynı şey oldu. Bağdat düşer düşmez müzesi
yağmalandı. O dönemde Derya Sazak'ın röportaj yaptığı, arkeolog Dr. Gül
Pulhan'ın deyişiyle, 'kültür soykırımı oldu' (Milliyet, 28 Nisan 2003).
Bu büyük skandal karşısında, olayın daha açıklığa kavuşmadığı
ileri sürüldüyse de, bırakın petrol kuyularını hemen korumaya alan işgal
güçlerinin tedbirsizliğini, üstelik talanın, önceden planlandığı ortaya
çıktı. Eski eser tacirleri meğer, Saddam rejiminin eski eser konusundaki sıkı
tedbirlerinden uzun süredir çok şikâyetçiymişler. American Council for
Cultural Policy (ACCP) adlı lobi kuruluşu, işgalden hemen önce, Irak'ın sıkı
siyasetine ('retentionist policy') son vermesi çağrısında bulunmuş, işgalden
sonra da Savunma Bakanlığı'na, savaş sonrası idarenin bu konuda daha esnek
davranması yönünde tavsiyede bulunmuş.
Artık, Irak tam bir işgal ve talan altında olduğuna göre herhalde özlemleri
gerçekleşmiştir. Nitekim, işgalden bir süre sonra, Irak'tan çıkarılan
tarihi eserlerin Batı ülkelerinin antika pazarlarında görülmeye başlandığı
haberleri basında yer almaya başladı.
Bunları iddia edenler, sadece savaş karşıtı üç-beş kişi değil, bakın
British Museum'un başında bulunan Neil Macgregor, Bağdat Müzesi'ndeki bazı
parçaların, işgalden önce Merkez Bankası'na gönderildiğini, ama özellikle
büyük boydaki birçok önemli eserin çalındığından şikâyet etti, bu
konuda kendi hükümetine şikâyette bulundu. Dahası, 'Yüzyıllarca süren
Osmanlı idaresine dair hemen tüm belgelerin tahrip edildiğini' söyledi
(Newstatesman, 19 Mayıs 2003). Bu arşiv imhasının ihmal ve yağma dışında
boyutlarına burada girmek istemiyorum. Konuya eski eser ticareti (veya talanı)
üzerinden devam edeceğim.
Radikal - Nuray Mert
|