Levent'in
parkları satılık!
Leventlilerin 50 yıldır park olarak bildiği/kullandığı yeşil alanlar
bugünlerde satılma ve inşaata açılma durumuyla karşı karşıya.
1950'lerde genç Türkiye Cumhuriyeti'nin uygulamaya koyduğu Modernleşme
Programı uygulanıyor. İşte bu yıllarda başkent Ankara'dan sonra
İstanbul'da da Levent Çiftliği'nde modern bir mahalle kuruluyor. Levent,
bahçeli düzende planlanmış bir orta sınıf mahallesi. Gene de 1950'li yılların
"modernist" anlayışıyla tasarlanmış olan Levent Mahallesi'nin, dönemin
çağdaş yaşamının gerekleri olan her türden hizmeti sağlayabilecek ölçekte
donatımlara (okul, çarşı, parklar, sağlık ocağı, cami vb.) sahip olduğunu
görüyoruz.
Bugünkü Levent semtinin çekirdeğini oluşturan Levent'in ilk kısım
evlerinin yapımına, Emlak Kredi Bankası toplu konut projeleri çerçevesinde
1947 yılında başlandı, birinci mahalle 1950'de bitirildi. Üç mahalleli
birinci Levent ve 4. Levent olarak iki ayrı dönemde yapılan yerleşimin proje
müellifi, Prof. Kemal Ahmet Aru'dur. Kendisiyle yapılan bir konuşmada,
planlama çalışmasının 1947'lerde başladığını söylüyor. Aru'nun açıklamalarına
göre "40 paranın 1 kuruş olduğu" o tarihlerde Emlak Kredi Bankası,
Levent arazisinin metre karesini 1.5 kuruşa aldı. Bu alanda 700 bahçeli evden
oluşan bir plan önerildi. 4. Levent'in ise 1. Levent'ten farklı bir kavramla
geliştirildiğini belirtiyor Aru. Emlak Kredi Bankası'nın yöneticileri 1.
Levent tarzı bir yapılanma talep etmişlerdi ve Aru bu bölgenin daha belirgin
şehir görüntüleri verecek bir tarzda planlanmasını, böylece, ileride şehirle
bütünleşmenin sağlanmasını önerdi ve farklı bir toplu konut mimarisi
uyguladı. Aralarında Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu ve Sabri
Berkel'in de bulunduğu birçok sanatçının mozaikleriyle süslenen 4. Levent
de bu şekilde doğdu. O da 1945'lerden biraz daha sonraki bir dönemin kentsel
göstergesi.
Levent projesi, 1960'da tamamlandı. Cumhuriyet dönemi yöneticilerinin
modern kent yaşamına örnek oluşturması için bilinç ve kararlılıkla gerçekleştirdiği
birkaç yerleşimden biri olan Levent, aynı zamanda artık günümüzde yetişkin
yaşta yaklaşık 30 bin ağacı ile de dönemine göre çok ilerici bir
ekolojik projedir. Aynı nedenle de bugün İstanbul metropolü çapında bir yeşil
alan, bir "bahçe-şehir"dir.
Uygar bir ülkede, böylesine dönem ve anlayışların temel göstergesi olan
bu tür yerleşimlerin (bugün artık bu dört mahalleye bir semt demek belki
daha doğru) birer anıt olarak tarihsel, sosyal ve mimari özellikleriyle özenle
korunduklarını, gerekli çağdaşlaşmalarının ise vahşi spekülasyona
teslim edilmeden, özenle hazırlanmış planlarla gerçekleştirildiğini
biliyoruz.
Biz buradaki gelişim sürecine dönelim: Yıllarla İstanbul Türkiye'nin diğer
yörelerinden çok daha büyük bir hızla büyüyor, kalabalıklaşıyor...
Yıl 1980: Türkiye globalleşen dünya ile bütünleşiyor. Bu dönemin
nimetleri yanı sıra, kültürel yaşama ve kültürel mirasa olumsuz etkileri
de olacaktır. Gene de bu tarihte, Levent girişindeki parktaki (Büyükdere
caddesine bakan ve Levent'in bir anlamda kapısı olan parkta) bir tabela dikkat
çekiyor: "Çağdaş şehircilik örneği Levent'e hoşgeldiniz!"
İmza, İstanbul Büyükşehir Belediyesi.
Yıl 1990: Aynı parkta bir bankanın gökdeleni yükselir (önce Demirbank,
sonra HSBC, şimdi?)...
Yeşil alan mı?
Burada biraz duralım. Büyük olasılıkla bu park, zamanında bir yeşil alan
olarak tescil edildi. Zaten, elimizdeki Aru çizimlerinde buranın bir park olduğu
belirtilmiş. Ama belki projenin (ve arazinin) sahibi olan Emlak Bankası, burayı
"kamuya terk" etmedi. O zamanlar, bu ve benzeri parkları, bir gün
satarız diye düşündüklerini pek sanmıyorum. Zamanla, buranın nasıl bir süreçle
Demirbank'ın eline geçtiğinin ve orada nasıl böyle bir imar hakkı (altı-yedi
emsal gibi) verildiğinin incelenmesi ise bizi aşar!
Biz kendi öykümüze devam edelim: 1980'lerden bu yana İstanbul'un, Boğaz
köprülerinin de katkısıyla kuzeye doğru büyümesiyle Maslak koridoru tam
bir gökdelenler bahçesine dönüştü. Kulelendirilen bölgenin arka bahçesi,
destek hizmetlerinin mekânı (bunca reklam ajansının Levent'e yerleşmekte
oluşu, zaman-mekân-sermaye-iş ilişkileri akışı açısından incelenmeye
değmez mi?) eğlenme, yemek yeme mekânı, otoparkı, klima-jeneratör avlusu
ve çöplüğü ise Levent olacaktır.
O büyük ofislerin gölgesinde yetişen küçüklü büyüklü yüzlerce işyeri
Levent evlerini işgal ediyor...
Ofis destek hizmetleri veya destek ofisleri, kafe-barlar, restoran-gece kulüpleri,
sayısız anaokulları (yönetici-burjuva sınıfımızın minikleri için
herhalde), hayvan hastaneleri (herhalde yönetici sınıfımız evcil hayvan düşkünlüğü
krizinde), sayısız kebapçı (yönetici sınıfımız sağlığına hiç
dikkat etmiyor demek ki) ve bunların yüzlerce, binlerce arabası ve servis
otobüsü...
Bu süreçte, Levent yapılarının içi her anlamda, yani insanları ile,
duvarları ile boşaltılır. Ağaçlar acımasızca kesilir, Belediye'ye göre,
ruhsatlar verilmez ama tüm yapılar dönüşüverir. Levent tarihsel gelişme içinde
normal konut statüsünden, önce kent merkezinde bahçeli prestij villalar bölgesine,
sonra da aylık kirası onbinlerce dolarla ifade edilen gökdelenlerin kılcal
uzantıları olan mini plazalar yığınına dönüşüyor. Bunca hareketin olduğu
yerden bereket eksik kalır mı hiç? Ev-arsa spekülasyonu öyle bir boyut alır
ki, bu hareketliliğe artık bu mekân dar gelmeye başlar. Bu arada, aynı
cadde üzerinde, konumuz Levent'e göre biraz daha kuzeyde, Emlak Bankası
kendi, "özel" ve hepimizin bildiği ilginç tarihsel sürecinde
evriliyor.
Parklar el değiştiriyor
Tarihin bu -ikili örgüsü sonucunda, yani arz ve talep yaratıcılarının bu
çapraşık ve engellenemez evrimi sonucunda, Levent'te bazı başka parklar da
el değiştirmeye başlar. İlkokulun yanıbaşındaki Merkez Park gene bizim
anlayamayacağımız bir biçimde bir başka yatırımcı grubun eline geçer.
Bu dünyada, mülkiyet elbette kutsaldır ve bu grup da doğallıkla mülkiyetini
geliştirmek ister ve bu parkta bir inşaat yapmaya kalkışır. Ancak ne yazık
ki artık çevredeki vatandaş da uyanmıştır ve "buraya inşaat yaptırmayız"
diye kıyamet koparırlar. Malik de inşaattan (galiba-belki-şimdilik?) vazgeçer.
Günümüzde, bu park, tel örgüler ardında kim tarafından ve kime karşı
olduğu bilinmez bir biçimde "korunuyor".
Geldik 2004 yılının Nisan ayına: Bir başka Levent parkındayız. Ağaçlar
henüz yeşeriyor, sokak sakinlerinin kendi olanaklarıyla diktiği çiçekler
yeni yeni açıyor. Çevredeki okullardan çıkan kimi çocuklar her zamanki
gibi orada burada toplanmış laflıyor. Kimisi çaktırmadan sigara içiyor,
bir bölümü ilkbaharın da katkısıyla flörtteler. Bir yaşlı hanım market
torbalarını yanına koyduğu bir bankta nefesleniyor. Gençlere bakıp da
hayta hallerine kızıyor mu yoksa o da biraz gençleşiyor mu bilemiyorum.
Kameramız biraz geri çekiliyor ve görüntüye bir bez afiş giriyor:
"Emlak GYO AŞ'den satılık arsa" (bakınız resim). Hay Allah! Meğer
55 yıldır (yazıyla elli beş yıl, dile kolay, bu parkta tanışan çiftlerin
torunu bile olmuştur!) semtin park bildiği bu yeşil alan bir "arsa"
imiş! Neyse, bu defa satıcılar bu parkın elli yıllık ağaçlarına kocaman
bir afiş asarak durumu "afişe" etmişler de semtli de erken uyanmış.
Ne yapsalar?
Afişteki numara çevrilip "Ne iş?" diye bir soru yöneltildiğinde,
telefona çıkan şahıslar, buranın bir park olduğunun elbette görülebildiğini,
ancak sahibi tarafından da elbette satılabileceğini belirttiler (haklı
olarak). Bizler de hayretler içinde "peki bunu kim alır, ne yapar?"
diye -haklı olarak ve şaşkınlıkla- sorduğmuzda, aldığımız yanıt, gerçekten
ülkemiz ve çağımız adına (ve de belediyelerimizin prestiji açısından)
aydınlatıcı oldu: "Orası da artık alıcı ile Belediye arasında çözülecek
bir konudur..."
Benim, burada Emlak GYO. AŞ.'ye bir çağrım var: Gelsinler, bir defa da
tarihe geçecek bir kahramanlık yapsınlar ve yılların işletme zararını
yarım asırdır insanların kullandığı parkları satarak çıkarmaya çalışmasınlar.
İlla satılacaksa, bu parkları, 55 yıl önce aldıkları fiyattan, örneğin
birer liraya, gerçek sahiplerine, yani Levent halkına satsınlar.
Radikal - Haydar Karabey
|