reklam

18 Mayıs 2004 Salı
Ana Sayfa > Haberler

Levent'in parkları satılık!

Leventlilerin 50 yıldır park olarak bildiği/kullandığı yeşil alanlar bugünlerde satılma ve inşaata açılma durumuyla karşı karşıya.

1950'lerde genç Türkiye Cumhuriyeti'nin uygulamaya koyduğu Modernleşme Programı uygulanıyor. İşte bu yıllarda başkent Ankara'dan sonra

İstanbul'da da Levent Çiftliği'nde modern bir mahalle kuruluyor. Levent, bahçeli düzende planlanmış bir orta sınıf mahallesi. Gene de 1950'li yılların "modernist" anlayışıyla tasarlanmış olan Levent Mahallesi'nin, dönemin çağdaş yaşamının gerekleri olan her türden hizmeti sağlayabilecek ölçekte donatımlara (okul, çarşı, parklar, sağlık ocağı, cami vb.) sahip olduğunu görüyoruz.

Bugünkü Levent semtinin çekirdeğini oluşturan Levent'in ilk kısım evlerinin yapımına, Emlak Kredi Bankası toplu konut projeleri çerçevesinde 1947 yılında başlandı, birinci mahalle 1950'de bitirildi. Üç mahalleli birinci Levent ve 4. Levent olarak iki ayrı dönemde yapılan yerleşimin proje müellifi, Prof. Kemal Ahmet Aru'dur. Kendisiyle yapılan bir konuşmada, planlama çalışmasının 1947'lerde başladığını söylüyor. Aru'nun açıklamalarına göre "40 paranın 1 kuruş olduğu" o tarihlerde Emlak Kredi Bankası, Levent arazisinin metre karesini 1.5 kuruşa aldı. Bu alanda 700 bahçeli evden oluşan bir plan önerildi. 4. Levent'in ise 1. Levent'ten farklı bir kavramla geliştirildiğini belirtiyor Aru. Emlak Kredi Bankası'nın yöneticileri 1. Levent tarzı bir yapılanma talep etmişlerdi ve Aru bu bölgenin daha belirgin şehir görüntüleri verecek bir tarzda planlanmasını, böylece, ileride şehirle bütünleşmenin sağlanmasını önerdi ve farklı bir toplu konut mimarisi uyguladı. Aralarında Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu ve Sabri Berkel'in de bulunduğu birçok sanatçının mozaikleriyle süslenen 4. Levent de bu şekilde doğdu. O da 1945'lerden biraz daha sonraki bir dönemin kentsel göstergesi.

Levent projesi, 1960'da tamamlandı. Cumhuriyet dönemi yöneticilerinin modern kent yaşamına örnek oluşturması için bilinç ve kararlılıkla gerçekleştirdiği birkaç yerleşimden biri olan Levent, aynı zamanda artık günümüzde yetişkin yaşta yaklaşık 30 bin ağacı ile de dönemine göre çok ilerici bir ekolojik projedir. Aynı nedenle de bugün İstanbul metropolü çapında bir yeşil alan, bir "bahçe-şehir"dir.
Uygar bir ülkede, böylesine dönem ve anlayışların temel göstergesi olan bu tür yerleşimlerin (bugün artık bu dört mahalleye bir semt demek belki daha doğru) birer anıt olarak tarihsel, sosyal ve mimari özellikleriyle özenle korunduklarını, gerekli çağdaşlaşmalarının ise vahşi spekülasyona teslim edilmeden, özenle hazırlanmış planlarla gerçekleştirildiğini biliyoruz.

Biz buradaki gelişim sürecine dönelim: Yıllarla İstanbul Türkiye'nin diğer yörelerinden çok daha büyük bir hızla büyüyor, kalabalıklaşıyor...

Yıl 1980: Türkiye globalleşen dünya ile bütünleşiyor. Bu dönemin nimetleri yanı sıra, kültürel yaşama ve kültürel mirasa olumsuz etkileri de olacaktır. Gene de bu tarihte, Levent girişindeki parktaki (Büyükdere caddesine bakan ve Levent'in bir anlamda kapısı olan parkta) bir tabela dikkat çekiyor: "Çağdaş şehircilik örneği Levent'e hoşgeldiniz!"
İmza, İstanbul Büyükşehir Belediyesi.

Yıl 1990: Aynı parkta bir bankanın gökdeleni yükselir (önce Demirbank, sonra HSBC, şimdi?)...

Yeşil alan mı?
Burada biraz duralım. Büyük olasılıkla bu park, zamanında bir yeşil alan olarak tescil edildi. Zaten, elimizdeki Aru çizimlerinde buranın bir park olduğu belirtilmiş. Ama belki projenin (ve arazinin) sahibi olan Emlak Bankası, burayı "kamuya terk" etmedi. O zamanlar, bu ve benzeri parkları, bir gün satarız diye düşündüklerini pek sanmıyorum. Zamanla, buranın nasıl bir süreçle Demirbank'ın eline geçtiğinin ve orada nasıl böyle bir imar hakkı (altı-yedi emsal gibi) verildiğinin incelenmesi ise bizi aşar!

Biz kendi öykümüze devam edelim: 1980'lerden bu yana İstanbul'un, Boğaz köprülerinin de katkısıyla kuzeye doğru büyümesiyle Maslak koridoru tam bir gökdelenler bahçesine dönüştü. Kulelendirilen bölgenin arka bahçesi, destek hizmetlerinin mekânı (bunca reklam ajansının Levent'e yerleşmekte oluşu, zaman-mekân-sermaye-iş ilişkileri akışı açısından incelenmeye değmez mi?) eğlenme, yemek yeme mekânı, otoparkı, klima-jeneratör avlusu ve çöplüğü ise Levent olacaktır.

O büyük ofislerin gölgesinde yetişen küçüklü büyüklü yüzlerce işyeri Levent evlerini işgal ediyor...

Ofis destek hizmetleri veya destek ofisleri, kafe-barlar, restoran-gece kulüpleri, sayısız anaokulları (yönetici-burjuva sınıfımızın minikleri için herhalde), hayvan hastaneleri (herhalde yönetici sınıfımız evcil hayvan düşkünlüğü krizinde), sayısız kebapçı (yönetici sınıfımız sağlığına hiç dikkat etmiyor demek ki) ve bunların yüzlerce, binlerce arabası ve servis otobüsü...

Bu süreçte, Levent yapılarının içi her anlamda, yani insanları ile, duvarları ile boşaltılır. Ağaçlar acımasızca kesilir, Belediye'ye göre, ruhsatlar verilmez ama tüm yapılar dönüşüverir. Levent tarihsel gelişme içinde normal konut statüsünden, önce kent merkezinde bahçeli prestij villalar bölgesine, sonra da aylık kirası onbinlerce dolarla ifade edilen gökdelenlerin kılcal uzantıları olan mini plazalar yığınına dönüşüyor. Bunca hareketin olduğu yerden bereket eksik kalır mı hiç? Ev-arsa spekülasyonu öyle bir boyut alır ki, bu hareketliliğe artık bu mekân dar gelmeye başlar. Bu arada, aynı cadde üzerinde, konumuz Levent'e göre biraz daha kuzeyde, Emlak Bankası kendi, "özel" ve hepimizin bildiği ilginç tarihsel sürecinde evriliyor.

Parklar el değiştiriyor
Tarihin bu -ikili örgüsü sonucunda, yani arz ve talep yaratıcılarının bu çapraşık ve engellenemez evrimi sonucunda, Levent'te bazı başka parklar da el değiştirmeye başlar. İlkokulun yanıbaşındaki Merkez Park gene bizim anlayamayacağımız bir biçimde bir başka yatırımcı grubun eline geçer. Bu dünyada, mülkiyet elbette kutsaldır ve bu grup da doğallıkla mülkiyetini geliştirmek ister ve bu parkta bir inşaat yapmaya kalkışır. Ancak ne yazık ki artık çevredeki vatandaş da uyanmıştır ve "buraya inşaat yaptırmayız" diye kıyamet koparırlar. Malik de inşaattan (galiba-belki-şimdilik?) vazgeçer. Günümüzde, bu park, tel örgüler ardında kim tarafından ve kime karşı olduğu bilinmez bir biçimde "korunuyor".

Geldik 2004 yılının Nisan ayına: Bir başka Levent parkındayız. Ağaçlar henüz yeşeriyor, sokak sakinlerinin kendi olanaklarıyla diktiği çiçekler yeni yeni açıyor. Çevredeki okullardan çıkan kimi çocuklar her zamanki gibi orada burada toplanmış laflıyor. Kimisi çaktırmadan sigara içiyor, bir bölümü ilkbaharın da katkısıyla flörtteler. Bir yaşlı hanım market torbalarını yanına koyduğu bir bankta nefesleniyor. Gençlere bakıp da hayta hallerine kızıyor mu yoksa o da biraz gençleşiyor mu bilemiyorum.

Kameramız biraz geri çekiliyor ve görüntüye bir bez afiş giriyor: "Emlak GYO AŞ'den satılık arsa" (bakınız resim). Hay Allah! Meğer 55 yıldır (yazıyla elli beş yıl, dile kolay, bu parkta tanışan çiftlerin torunu bile olmuştur!) semtin park bildiği bu yeşil alan bir "arsa" imiş! Neyse, bu defa satıcılar bu parkın elli yıllık ağaçlarına kocaman bir afiş asarak durumu "afişe" etmişler de semtli de erken uyanmış. Ne yapsalar?

Afişteki numara çevrilip "Ne iş?" diye bir soru yöneltildiğinde, telefona çıkan şahıslar, buranın bir park olduğunun elbette görülebildiğini, ancak sahibi tarafından da elbette satılabileceğini belirttiler (haklı olarak). Bizler de hayretler içinde "peki bunu kim alır, ne yapar?" diye -haklı olarak ve şaşkınlıkla- sorduğmuzda, aldığımız yanıt, gerçekten ülkemiz ve çağımız adına (ve de belediyelerimizin prestiji açısından) aydınlatıcı oldu: "Orası da artık alıcı ile Belediye arasında çözülecek bir konudur..."

Benim, burada Emlak GYO. AŞ.'ye bir çağrım var: Gelsinler, bir defa da tarihe geçecek bir kahramanlık yapsınlar ve yılların işletme zararını yarım asırdır insanların kullandığı parkları satarak çıkarmaya çalışmasınlar. İlla satılacaksa, bu parkları, 55 yıl önce aldıkları fiyattan, örneğin birer liraya, gerçek sahiplerine, yani Levent halkına satsınlar.
Radikal - Haydar Karabey

 

Mayıs 2004 Arşivi

pt sl çr pr cm ct pz
01 02
03 04 05 06 07 08 09
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
31
diğer aylar için tıklayın

Diyalog

Aydan Balamir, Ziya Tanalı
 ve Abdi Güzer
27 Nisan - 25 Mayıs 2004 tarihleri arasında Diyalog bölümümüze konuk oluyor.

Ulusal Mimarlık Ödülleri üzerine gerçekleşen Diyalog buluşmasını  okumak için  buraya tıklayın...

Ulusal Mimarlık Ödülleri hakkında görüşlerinizi bildirmek için buraya tıklayın...

 
Vitra'nın katkılarıyla

Copyright © 2000-2002 Arkitera Bilgi Hizmetleri [email protected]

Reklam vermek için - Danışmanlarımız - Editörlerimiz